Son birkaç aydır devam eden spor organizasyonlarını takip ediyorum. Haziran ayında gerçekleşen Avrupa Futbol Şampiyonasında bazı noktalar dikkatimi çekmişti. Şu günlerde devam eden olimpiyatlar ise skandalları ile ön plana çıktı.
Almanya’nın düzenlediği futbol şampiyonasında, Siyonist şakşakçısı Almanlar özellikle Filistin ve Gazze ile ilgili herhangi bir protesto yapılmaması için azami tedbir aldılar. Belki de alınan tedbirler, Almanya’daki Neonazilere ve ırkçı gruplara karşı bile alınmamıştı. Mesele Siyonist İsrail’e zarar verecek herhangi bir hareket olunca bunu engellemek için her türlü tedbiri aldılar.
Bir diğer dikkat çekici husus ise devşirme sporcular. Bazı takımların neredeyse tamamı devşirme yani o aşağıladıkları göçmen sporculardan oluşuyor. Bir diğer dikkatimi çeken husus da, bu ülkelerin genellikle geçmişlerinin emperyalist ve sömürgeci geçmişleri ile ön plana çıkması. İngiltere, İspanya ve özellikle de Fransa’nın milli futbol takımlarının neredeyse tamamı devşirme futbolculardan oluşuyor. Sonra da adları milli takım oluyor. Ve işin garip ve üzücü olan tarafı bu takımların içindeki bu futbolcuların birçoğunun Müslüman kimliğe sahip olmasına rağmen bu kimliklerini ve inançlarını açıkça ortaya koymaktan çekinmeleri ve inançlarını gizlemeleri. Nasıl bir ortamda bulunduklarını gösteren bu çarpıcı detay aslında emperyalizmin ve sömürgeciliğin bitmediğini farklı şekillerde belki de daha sofistike yöntemlerle aynen devam ettiğini gösteriyor. Bana kimse bu futbolcuların veya sporcuların kendi istekleri ile tercih yaptıklarını yani özgür olduklarını söylemesin. Bugün kafaları türlü türlü bozuk düşüncelerle iğdiş edilen gençlerimiz düşüncelerinde ne kadar özgürlerse onlarda o kadar özgürler. Gençler her şeylerini özgürlük için yaptıklarını söylerler. Halbuki kendi özgür iradeleri dışında o kadar dış etkene maruz kaldıklarının farkına varamayacak kadar bağımlıdırlar. Fakat bu bağımlılıklarının farkında olamayacak kadar bir yerlerin, bir şeylerin veya birtakım insan görünümlü mahlukların esiri olmuşlardır farkında değillerdir.
İşte tıpkı onlar gibi bu özgür tercihte bulunan sporcularda, kimisi paranın, kimisi parıltılı bir yaşam hayalinin veya bin bir türlü sebebin etkisi altında sağlıklı düşünemeyecek bir hale geldikten sonra kararlarını vermektedirler. Bunun en basit örneğini şöyle belirtmek gerekir. İspanya milli futbol takımında genç yaşta daha 17 yaşında oynayan Lamin Yamal isimli bir futbolcu var. Bu da göçmen ve babası Faslı bir Müslüman, annesi ekvatorlu ve muhtemelen bu çocuk Müslüman. Ama hiçbir kaynakta bu futbolcunun inancı ile ilgili herhangi bir açıklamasını veya bilgisini bulamazsınız. Muhtemelen bunu ortaya koymaktan çekiniyor. Veya çoktan kendi geçmişinden koparılmış, sömürgeciliğin bir çeşidine maruz kalarak kendi kimliğini ve geçmişini çoktan unutmuş bir hale getirilmiş. Bunun gibi daha onlarca örnek sayılabilir.
Olimpiyatlarda da, Çin milli takımını yenerek şampiyon olan Amerikan milli takımının fotoğrafına baktığınızda trajikomik durumu müşahede ediyorsunuz. Çin takımını yenen ABD’li sporcuların tamamı da Çin kökenli sporcular. Kim bilir hangi plan ve vaatle elde edilen sporcular bunlar. Bunu işi Amerika çok iyi bildiği için bu konularda hiç zorlanmaz. Yıllarca zencileri hem ırk ayrımcılığı ile aşağılarken, hem de hiç utanmadan onların kazandıkları madalyalarla övünen bir ülkeden bahsediyoruz.
Tabii bunu bir noktada doğal karşılamak gerektiğini düşünenler olabilir. Bu durum bu insanlar kendi özgür iradeleri ile bu duruma karar verirlerse geçerlidir. Hiçbir şekilde kendi geçmişleri ve inançları ile irtibatlarının kesilmesine çalışılmaması durumunda geçerlidir. Fakat bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunun en canlı örneği Fransa’nın olimpiyatlarda mücadele edecek kadın sporculara getirdiği başörtüsü yasağı oldu. Bu durum başka ülke vatandaşlarına gösterilen bu kısıtlamanın Fransa adına spor müsabakalarına katılanlar için de geçerli olduğunu anlıyoruz. Bu anlamda bu olimpiyat tam bir skandallar olimpiyatı daha doğrusu küreselci şeytanların türlü kirli oyunlarını sahneledikleri bir tiyatro haline geldi. Daha açılışından itibaren verilen iğrenç mesajlar, tüm dünya için nasıl uyanık olunması gerektiğini de gösterdi. Kısaca Fransa’dan şu mesaj verildi. Nasıl 1789 Fransız İhtilali ile dünyanın gidişatını değiştirdiysek, dünyayı sahte bir milliyetçilik ve ulus devlet ideolojisine mahkum edip, yeryüzünü 200 yıldır kan gölüne çevirdiysek yine dünyayı bundan sonraki süreçte de bizim belirlediğimiz düşünceler idare edecek demek istiyorlar.
Açılış merasiminde Hz. İsa’nın alçakça ve hayasızca bir lgbt’li gibi tasvir edilen görüntüleri bu alçaklığın hangi boyutlara kadar varabileceğinin en açık deliliydi. Yine açılışta gösterilen, mekanik at, bin bir türlü lgbt sembolleri ve daha nice şeytani görüntüler tüm insanlığa adeta bir mesaj verir nitelikteydi. Şu anda artık kartlar açık oynanmaya başlandı. Filistin, Gazze başta olmak üzere bir tarafta Siyonist zulüm ve soykırım devam ederken diğer tarafta insanlığın tarihini ve inançlarını yok etmek için verilen bir başka savaş hız kesmeden devam ediyor.
Aslında tüm bu durumlar bu spor organizasyonlarının sadece bir spor olmanın haricinde çok daha sofistike mesajların verilmesinde kullanıldığını unutmamak gerekiyor. Yani kısaca asla spor spordan ibaret değildir. Daha önceki yıllarda gerek FİFA ve gerekse UEFA ve Olimpiyat Komitelerinde dönen dolaplar ortaya çıkmış ve büyük skandallar tek tek açığa çıkmıştı. Paranın girdiği hele hele, sahte bahislerin ve kumarın döndüğü yapılarda bu tür çürümüşlüklerin olması normaldir. Çünkü bahis bir kumardır ve kumar da şeytan işi pisliklerden birisidir.
Son olarak gençleri spora yönlendirirken, spor dünyasında yaşanan bu skandallardan haberdar etmenin de gerektiğini düşünüyorum. Spor dünyasında her şey öyle çalışmakla, yetenekli olmakla falan ilgili olmuyor her zaman. Çok çalışan birçok sporcu, çok kıymetli zamanlarını bu işlere harcarken daha sonraki süreçlerde elinde hiçbir şey kalmayabiliyor. Okulda rastladığım bazı spor dallarıyla uğraşan gençlerin çalışma temposunu duyunca gerçekten çok üzülüyorum. Okul çıkışı her gün antrenman, üstelik beş altı saatlik ağır antrenmanlar ve her gün. Adını bile telaffuz etmekte zorlandığım bir spor dalında faaliyet gösteriyor ve günlerini, aylarını hatta yıllarını bu işe adıyor. Adeta hayatını adıyor fakat sonuçta işsiz güçsüz eğer varsa baba mesleğine geri dönmek zorunda kalıyor. O da babasının bir mesleği varsa o da yoksa belli yaştan sonra kim kime meslek öğretir. O yüzden aman spor yapın diye gençleri yönlendirirken çok dikkatli olmak gerekiyor. Spor dünyasının nasıl işlediğini, dönen dolapları bilip ona göre karar verirse belki de yıllarını boşa harcamadan yeteneği olan bir mesleği geç kalmadan kazanabilir. Niçin bunu hatırlatmak istedim. Çünkü etrafımda çok sayıda, yüzlerce ve belki diğer şehirleri de düşündüğümüzde binlerce örnek var. Bu sporcuların hepsi için spor dünyasında bir gelecek yok. İşte olimpiyata giden altı üstü 100 kişi. Dahası yok.
Gençlerin futbolun milyon dolarlarına ve diğer sporların hülyalarına kapılıp heba olmalarını engellemek gerekiyor. Her şey öyle dışardan göründüğü gibi toz pembe değildir. Bunun yerine yeteneklerini gösterebildikleri bir meslek icra ederek alın teri ile rızıklarını kazanmanın insan için en erdemli yol olduğunu, kolaydan para kazanma, kolay yoldan şöhret olmak gibi amaçlar peşinde koşmanın hiçbir şey kazandırmadığını anlatmak gerekiyor. Spor yapmanın güzel olması gibi birçok güzel alanın daha olduğunu gençlere hatırlatmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Vesselam.