ŞEHİT HANİYE’NİN MÜSLÜMANLARA MİRASI
Filistin Devleti’nin seçilmiş Başbakanı ve yine seçilmiş meşru lideri Şehit İsmail Haniyeh, hem şehadeti ile yürünmesi gereken yolun ne olduğunu hem de Müslümanların dünya üzerinde yeniden söz sahibi olması için nasıl hareket etmesi gerektiğinin ipuçlarını verdi. Ve Müslümanlara bu mirası takip etmeleri halinde yeniden dünyada izzetli bir konuma gelebileceklerini gösterdi.
Bu miras gerçekten çok önemli bir mirastır. Batının İslam dünyası üzerinde çıkardığı fitnelerin en büyüklerinden birisi olan Şii ve Sünni ayrımının ortadan kaldırılarak Büyük İslam Medeniyeti etrafında toparlanabilmenin bir şansı ortaya çıkmış durumda. İsmail Haniyeh yarım asrı geçen büyük İslami mücadelelerinin, bir mezhep mücadelesi veya kuru bir hakimiyet veya batıl bir ulus devlet mücadelesi olmadığını gösterdi.
İlay-ı Kelimetullah davası için daha önce şehit olan yüzlerce Filistinli lider gibi o da hesaplarının bir milliyetçilik davası olmadığını amaçlarının Kudüs ve Mescid-i Aksa olduğunu sık sık ortaya koydu. 7 Ekim’de başlattıkları harekata “Aksa Tufanı” ismini vermeleri de bunu apaçık gösteriyordu. HAMAS’ın kurucu lideri Şeyh Ahmet Yasin gibi o da hayatını ve tüm ailesi de dahil her şeyini Filistin davasına yani Kudüs ve Mescid-i Aksa davasına adadı.
İsmail Haniye’nin şehit edildiği yer çok anlamlı. Yeni seçilen İran Cumhurbaşkanının yemin töreni için Tahran’da bulunduğu sırada düzenlenen alçakça düzenlenen suikastla şehit edildi. İran, İslam devrimi ile birlikte İslam dünyasında etkili bir konuma geldi. Batı ile özellikle Amerika ile mücadelesi Müslümanlar için sembolik de olsa büyük önem taşıyordu. Bu önemini daha sonra mezhepçilik ideolojisine kurban edecek hale gelse de İslam dünyasında direk olarak batının emperyalist ve sömürgeci politikalarına karşı tepki gösteren maalesef görünüşteki tek ülke. Fakat Filistin davasına olan desteklerini de açıkça ifade etmekten çekinmemeleri mezhepçi yaklaşımlarının tolere edilmesini sağlıyordu. İsmail Haniye’nin İran Meclisindeki karşılanması ve görüntülere yansıyan çok sıcak kareler de Müslümanların birliği için yine İsmail Haniyeh tarafından bırakılmış önemli bir mirastır.
Maalesef İslam dünyasının geri kalanından özellikle de Arap dünyasından Filistin ve Mescid-i Aksa davasına bu derece destek verebilecek başka bir ülke gözükmüyor. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın açıklamaları batılıların iki yüzlülüğünü ortaya koyuyor. Gazze için yapılan yardımlar ve verilen destek de İran gibi silah ve benzeri yardım olmasa da insani anlamda büyük önem taşıyor.
Türkiye’nin NATO üyesi olması ve 100 yıldır yani cumhuriyet tarihi boyunca batı ekseninde yer alması sebebiyle daha fazla bir hareket kabiliyetinin olduğunu sanmıyorum. Üstelik sayısını bilmediğimiz NATO üslerinin varlığını düşündüğümüzde Türkiye şu andaki durumu itibariyle tüm riskleri alarak elinden gelenin azamisini yapmaya çalışıyor. Ayrıca gerek boykot konusunda gerekse Filistin’e, Gazze’ye destek konusunda da içerde maalesef bir konsensüs olduğunu söylemek mümkün değil.
İşte daha birkaç gün önce yaşadık. İsmail Haniye’nin şehit edilmesi ile Türkiye’de yas ilan edilmesine karşı çıkan, “bir Arap için niye yas tutuyoruz”, “niye cenaze kılıyoruz” diyen insan müsveddeleri, hatta cami cemaatini görmek bir yandan üzücü bir yandan da, batılıların bizim topraklarımızı nasıl kendi toprakları gibi sürüp kendi istedikleri kıvama getirdiklerinin en önemli göstergesiydi. Bu eğitim sistemi ile Türkiye’de gerçek anlamda batının emperyalist ve sömürgeci politikaları ile mücadele edecek, samimi bir imana sahip muvahhid Müslümanların yetişmesi, ortaya çıkması mümkün değildir. Üstelik bu söylemleri dile getirenler üç beş değil milyonlarla ifade edilecek insan yığını. Yığını diyorum çünkü bu insanların İsmail Haniye’nin ve Filistinlilerin mücadelesinin aslında bir gün Anadolu’ya gelip dayanacak olan modern emperyalizm olan Siyonizme karşı amansız bir mücadele olduğunu bile anlayamayacak kadar aciz bir zihniyete sahip olduklarını bizzat bu şekilde görmek insana üzüntü veriyor. Fakat bizim ülkemizin gerçeği bu. Alnı secdeye giden fakat batının tüm değerlerini sonuna kadar içselleştirmiş insan tipleri. Batının, laik, pozitivist, seküler yaşam tarzına bırakın itiraz etmeyi, iyice içine sindirmiş ve bu konulardaki en küçük bir itiraza bile tahammülü olmayan insan yığınları. Bunlardan batıya karşı bir mücadele azmi bekleyebilir misiniz.
Hiçbiri somut araştırmalara ve okumalara dayanmayan sloganik ve batının içimize soktuğu Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı ne idügü belirsiz bir Milliyetçilik ideolojisine saplanmış giden topluluklar, siyonizmin hedefini, amacını fark edebilir mi. Benzer durum Arap dünyası için de geçerli. Dozajı biraz daha az olsa da, özellikle Baas Partisi ideolojisinin zehirli Arap milliyetçiliği söylemleri ile zehirlenen kitleler kendilerini yüz yıllar boyu Osmanlının sömürdüğü yalanına adeta inanmak şöyle dursun bu yalana haşa iman ediyorlar. Yani bu yalana adeta tapan Arapların olduğunu maalesef görüyoruz. Tabii bizdeki yalanın da Araplar Türkleri arkadan vurdu şeklinde yürütüldüğünü unutmamak gerekiyor. Her iki tarafında bir türlü anlamak istemediği şey, Birinci Dünya Savaşı sırasında, eşkıya sürüsü hain Şerif Hüseyin denen İngiliz oyuncağı sahte Mekke Emiri, Osmanlıya isyan ederken aynı günlerde Çanakkale cephesinde, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkeziyle, Lazıyla, Arnavutu, Bosnalısı, Türkmeni, hatta uzak doğudan hac için gelen, Özbek, Kırgız ve Kazaklar omuz omuza şehadete yürüyorlardı. Evet Şerif Hüseyin’in 20 bin eşkıyasına karşılık Birinci Dünya Savaşında 300 bine yakın Arap Mehmetçik vardı Osmanlı ordusunda. İşte bugün Filistin mücadelesi dediğimizde ilk akla gelen Kassam Tugayları isminin bir Osmanlı Mehmetçiği olan ve Osmanlı oradan çekildikten sonra da Siyonistlere karşı cihad ederken şehit olan İzzettin el-Kassam’dan geldiğini unutmamak gerekiyor. Daha yüzlerce böyle misal varken maalesef her iki taraf da bu misallerden habersiz batının uyduruk söylemlerini benimseyip alınları secdeye gelse de batının dünya hakimiyetine bu şekilde çanak tuttuklarının farkında değiller.
Bütün bu ahval içinde batıya karşı eylemi bırakalım sadece söylem geliştirebilecek bir tek Arap ülkesi bulunmuyor. Türkiye ve İran’ın durumunu da yukarda belirttim. Evet İsmail Haniye’nin suikastının gizemi hala ortada duruyor. Fakat bundan daha önemlisi İran, İsmail Haniye’nin intikamını alma konusunda kararlılık ifade eden demeçler veriyor. Ancak bunun yerine İsmail Haniye suikastı üzerinden batının iki yüzlülüğünü ortaya koyan çalışmalar yapsalar ve batı kamuoylarında zaten iyice yerle bir olan Siyonist tayfanın itibarını tamamen ortadan kaldıracak siyaset takip etseler hem kendileri hem de İslam dünyası için çok daha faydalı olacaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde, barış müzakerelerini yapan elçi görevindeki kimselerin öldürülemeyeceğinin genel bir kabul olduğunun altı çizilip vurgulanarak, Siyonistlerin bu teamülü bile hiçe sayarak insanlık suçu işledikleri üzerine odaklanılsa, Yahudilere gönderilecek üç beş füzeden daha etkili olacağını düşünüyorum. Ayrıca İran’ın İsmail Haniye’nin şehadeti ile düşünülenin aksine Sünni dünyadaki algısının da değişebileceğini düşünüyorum. Şehit Haniye’nin elbet kanı yerde kalmaz. Fakat şu an İslam dünyasını bir araya getirecek, aralarındaki ihtilafları değil, Filistin ve Mescid-i Aksa davası etrafında birleştirecek bir mekanizmaya ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Bu nokta da İslam İşbirliği Teşkilatı ile suikastın ortaya çıkarılması ve dünya kamuoyuna bu alçaklığın açığa çıkarılmasında ortak hareket edilmesi bir yol olabilir.
Tarihi iyi okuyup değerlendirirsek, batılıların nasıl bir şeytanlıkla İslam dünyasını hatta yüzyıllar boyu Osmanlı ile Rusya’yı karşı karşıya getirerek iki devleti de nasıl yıprattıklarını görebiliriz. Şimdi nasıl Türkiye Rusya ile didişmek yerine ortak çıkarlarda buluşarak aralarında çok olumlu bir hava ortaya çıkmışsa, İslam dünyası da etkisi on yıllar boyunca sürecek olan Filistin’in meşru Başbakanı İsmail Haniye’nin şehadeti vesilesi ile birlik yolunda çok önemli adımlar atabilirler.
Şu anda direniş ekseni olarak adlandırılan, Lübnan Hizbullahı, Yemen, İran ve Hamas ekseninde devam eden mücadelenin içerisine her ne kadar fiili olmasada, diğer İslam ülkelerini de bir şekilde alması bu mücadeleye büyük yarar sağlayacaktır. Çünkü şu anda fiili olarak bu mücadeleye girebilecek Türkiye’de dahil hiçbir İslam ülkesi bulunmuyor. Bunun dışında İran’ın Şiiliğini ön plana çıkarıcı söylemlerinde, batının işine gelen politikalar olduğunu yani bu şekildeki uç yorumların şu an hiç kimseye bir fayda sağlamadığını düşünüyorum. Evet İsmail Haniye’yi koruyamadılar. Zaten İran içerisinde Siyonistlerin casusları cirit atıyor. Bunu bilmeyen yok. Birçok devlet adamını, bilim adamını bu şekilde kaybettiler. Fakat Arap dünyasında ve bizde durum farklımı. Zamanında Çeçen mücahidlerini Rus istihbaratı KGB’ye karşı koruyabildik mi. Kaç tane mücahidin İstanbul’da şehit edildiğinin sayısı bile belli değil. Arap dünyası içindeki ABD oyunları hala devam etmiyor mu. Mısır’da meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi haksız bir şekilde indirip sonra da şehit etmediler mi. Sisi ne kadar Mısırlı acaba hiç düşündük mü. Sudan’da, Libya’da, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, uyguladıkları alçak politikalara alet olan siyasetçilerin, devlet adamlarının ve özellikle de askerlerin büyük kısmı sünni dünyanın liderleri. Sözde sünni bu liderler batının kuklaları bunu bilmeyen, idrak edemeyen var mı. O yüzden İran’ın batıya karşı duruşu, Siyonistlere ve Amerika’ya karşı olan tavrı çok önemli. Değersizleştirilmesi değil, bilakis desteklenerek ortak hareket edebilme yollarının bulunması gerekiyor.
Tarihte olduğu gibi Selahaddin Eyyubi Kudüs’e yürümeden önce, tüm İslam dünyasındaki ihtilafları ortadan kaldırıp yek vücut olarak Kudüs’e yürüyor. Bugün de nasıl İsrail itlerini korumak için Akdeniz’e tüm emperyalistler gemilerini yığdılarsa, Müslümanlarda en azından söylem anlamında batıya ve emperyalizme karşı söylem geliştirebilirler. Olur mu. Bana göre olur. Her şeyin bir dakika içinde değiştiği bu coğrafyada hiç kimsenin garantisi yok. Bugün katil İsrail batılı Siyonistlerden aldığı destekle, pervasızca, fütursuzca insan katlediyor. Daha dün yine bir okul bombalandı ve çoğu çocuk ve kadın 100’den fazla kişi şehit oldu. Bu caniliklerle ayakta kalamayacağını çok yakında anlayacak ama onlar için o zaman çoktan iş işten geçmiş olacak.
Evet Büyük Şehit, Filistin Devleti’nin meşru Başbakanı İsmail Haniye, duruşu ve şehadeti ile İslam dünyasına büyük bir miras bıraktı. Bu miras, milliyetçilikle, mezhepçilikle, kabilecilikle bir yere varılamayacağıdır. Müslümanlar bu mesajı iyi okur, bu mirasa sahip çıkabilirlerse çok kısa zamanda karşılarında kağıttan bir kaplan olan batı dünyasına gereken dersi verebilirler. Müslümanlar bütün eksiklerine, yanlışlarına rağmen yeryüzünün umudu durumundadır. İster kabul etsinler ister etmesinler batılılar bugün “Yeryüzünün Lanetlileri” konumuna geldiler, Müslümanların bunu iyi değerlendirip batının dışındaki toplumlara bunu iyi anlatırlarsa, yeryüzünün yeniden İslam’ın izzeti ile şereflenmesi mümkün olacaktır. Ümitsizlik bir Müslüman için asla söz konusu değildir. Al-i İmran suresi 139’uncu ayetin mesajı açık “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” buyruluyor. Mesaj açık ve net sadece biz yapmamız gerekenlere odaklanırsak her şey kendiliğinden gerçekleşecek.
Bu ayeti okuyunca merhum Haniye’nin birkaç ay önce üç oğlunu ve torunlarını şehit verdiği haberini aldığı sıradaki metaneti ve duruşu gözümün önüne geldi. Hastanede yaralıları ziyareti sırasında aldığı bu haber karşısında en küçük bir tereddüt göstermeden ziyaretine devam etmesi ve O’nun şehadeti sonrası oğlunun “Babamın kanı diğer Filistinlilerin kanlarından üstün değildir” diyerek aynı tavrı oğlunun da göstermesi yine Müslümanlar için devam ettirilmesi gereken bir miras olarak ortada duruyor. İnşallah bu olaylara ibret nazarıyla bakıp dersler çıkaranlardan oluruz. Vesselam.