Gelecekte Japonya diye bir ülke olacak mı? diye soruyormuş araştırmacılar. Evet doğru Japonya'da, Avrupa'da, Rusya'da aynı akıbete doğru ilerliyor.
Peki şu anki zihniyetle gidersek Türkiye diye bir ülke olacak mı diye de sormamız gerekmiyor mu?
Japonya’nın 2016 yılındaki nüfusu 127 milyon. 2023'de ise nüfusu 123.9 milyona düşmüş. Nüfus hem hızlıca yaşlanıyor hem de azalıyor. Türkiye de maalesef bu yola girmiş durumda. Önlemler alınmazsa sonuç aynı olacak.
Dünyada benzerleri görülen zihniyet böyle devam ettiği müddetçe, akıbet aynen Japonya gibi olacak hiç unutmayalım. Bizlere zamanında örnek gösterilen Japonya'nın hali bu. Acınacak haldeler. Yani maddi zenginlik hiçbir şey demek ki. Çok zengin olabilirsiniz ama soyunuzu devam ettirecek nesilleriniz olmazsa silinip gidersiniz. Cenab-ı Hakkın sünnetullahı bu. Peygamber Efendimiz boşuna erken evliliği ve çocuk sahibi olmayı teşvik etmiyor. Fakat adı Müslüman kendi hayatlarında İslam'ın "i" sinin yeri olmayan Müslümanlar rızık ve geçinememe endişesi veya rahat yaşama arzusu ile çocuk yetiştirmekten kaçıyor. Bazıları da abuk subuk gerekçelerle ortalık karışık bu dünyaya çocuk mu getirilir diye haşa sümme haşa Allah'ın işine de karışmaya yelteniyor. Doğan her çocuğun hangisinin cani hangisinin evliya olacağına daha doğmadan karar vermeye kalkıyor hadsiz insanlar.
Artık Sosyetenin Müslümanı da kafiri de evinde köpek beslemeyi daha çok tercih ediyor. Peygamberimizin köpek giren eve melekler uğramaz hadisini bir kenara atarak. Bir sürü güya tesettürlü bayan evinde köpek beslemeyi modernlik, gelişmişlik olarak görecek kadar basit görüyor bu meseleyi. Erkekler ve bayanlar parklarda sabahları köpeklerini gezdirme yarışında. Yani fıtrattan uzaklaştıkça öldüklerinin farkında değiller. Köpeğin yeri sokak insanın yeri insanların içi. İnsan tek başına, bireysel yaşarsa içten içe öleceğinin ve bu ölümün hayvanlar tarafından engellenemeyeceğinin farkında değiller.
Kısaca manzara vahim Türkiye'de bu yıl yaklaşık doğum ve ölüm oranları sıfırlandı yani eşitlendi. Japonya 123 milyon şu an Türkiye 85 milyon fakat bundan sonra Türkiye'nin bu nüfusunun birkaç milyon dışında artacağını düşünmüyorum.
Tek yaşamayı, hayvan beslemeyi, bireyselliği, sınırsız ve sorumsuz özgürlük anlayışının kutsandığı, anneliğin ve babalığın yerin dibine sokulduğu, eğitim eğitim diye diye 30 yaşına kadar gençlerin evlenmediği ve özellikle aileler ve özellikle de altını çiziyorum bayanların ortaya çıkardığı anormal istek ve arzular devam ettiği sürece aile kurumu yok olup gidiyor. Gençler evlenmekten vebadan kaçtıkları gibi kaçıyorlar.
Niye Peygamber Efendimizin en basite indirin diye altını çizdiği üstüne bastıra bastıra nasihat ettiği evlilik içinden çıkılmaz prosedürler yığını haline getirildi. Ömürlerinde bir kere evleniyorlar putu yaratıldı ve bu puta tapınıyor insanlar. En iyi eşya, en iyi ev, en iyi en iyi en iyi putuna tapar hale geldi millet. Fakiri de zengini de aynı. İki kişi için ayrı ayrı evler. Lüks lüks döşemeli villalar. İki aile yani evlat babasıyla bir arada zinhar oturamaz. Bunun gerekçesi de ev üstüne ev olmaz putu ve ona da sonuna kadar tapıyor özellikle de bayanlar. İfadeler ağır ama kimse kusura bakmasın manzara daha vahim sadece biraz karikatürize ediyorum. Bunları her yerde söyleyen bir insan olarak yahu diyorum gençlerin ana babaları var. Okurken bile harama tenezzül etmeden sevdikleri mutlaka oluyor. Harama tenezzül ettirmeden evlendirip yanınızda, etrafınızda sahip çıksanız olmaz mı? Daha lafınızı bitirmeden ağzınıza lafı tıkıyorlar. Hiç öyle şey olur mu nereden bulacaksın o oğlanı o kızı. Artık kimse kaynana yanında falan oturmaz. Sen eskide kalmışsın diye lafınızı ağzınıza tıkıyorlar.
Evet ben milattan güya bu zihniyete göre ama hiç gocunmuyorum iyi ki de kalmışım. Dünyanın nimetleri içinde boğulup gitmiş dünyaperest olup dünyanın süslü, parlak caf caflı hallerine kapılmadığım için Allah'a şükrediyorum. Evet etrafımıza bile sözümüzün geçmediğini biliyorum. Bu gidişi geçen yıl ki deprem bile durduramadı. Aynı dünyaperestlik kaldığı yerden yeniden başladı. Şimdi tek katlı evler pardon villalar moda artık. Artık daire kesmiyor insanımızı. Bakalım yaşayıp göreceğiz bu azgınlığın sonunu. Görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler.
Geçen yıl deprem bölgesini ziyaret ederken bir arkadaşla tanıştık. Deprem öncesi diyor evi yeni değiştirmiştik. 150 m2’den daha büyük bir bahçeli evimiz vardı ve sığmıyoruz diye ultra lüks 300 m2 bir eve taşındık. Depremde aşağıya nasıl indiğimizi hatırlamıyorum ama indiğimizde üzerimizde doğru dürüst giysi bile yoktu. Birkaç boyunca erkekler çadırın önünde kalırken bayanlar bir çadırın içine 20 kişi sığdılar. 300 m2’ye bile küçük diye burun kıvıranlar 20 kişilik çadırda başka kimse var mı dışarda gelsin sığarız diyorlardı diye gözleri yaşlı anlatıyordu bunları. Evet imkanlar gayet yerinde ama elindekiyle yetinme sıkıntısı var. Hep daha iyi, hep daha fazla, sürekli bir şeyleri değiştirme, yenileme isteği insanlara reklamlar aracılığı ile öyle bir pompalandı ki artık değiştiremeden duramıyoruz. O arkadaş öyle demişti yeni eve girerken de her şey sıfırlandı, yenilendi yeni eve uygun hale getirilmesi şartmış. Sonunda deprem sabahında yine her şey sıfırlandı. Bu sefer ilahi bir elle sıfırlandık diyordu. İbret almak gerekmiyor muydu bütün bu yaşananlardan evet öyle . Fakat daha bir yıl geçmeden her şey aynı kaldığı yerden başladı. Bu sefer apartman daireleri değil şimdi de villa merakı hortladı. Her yerde villa parselleri yok satıyor.
Edebiyatçı Ayçin Kantoğlu hoca çok güzel bir tespit yapmıştı bugünleri anlatan. Gazze konusu ile ilgili konuşurken şunu söylemişti. “Dünya üzerindeki mevcut Müslüman potansiyelinden Yüce Allah rahatsız bu yüzden de dünya üzerindeki Müslüman potansiyelini ve zihniyetini kendi eliyle değiştirip dönüştürüyor.” Evet düşününce ne kadar doğru ve ne doğru bir tespit. Peki bir peygamber gelmeyeceğine göre bu işi Yüce Allah melekleri ile mi yapıyor. Hayır işte bizim öldüklerini düşündüğümüz o küçücük masum Filistinli çocukların kanları üzerinden bir temizlik yapılıyor. Yüce Allah’ın o masum çocukları nasıl mükafatlandıracağını biz bilemeyiz. Fakat yeryüzü insanlığı müthiş bir imtihanda. Kimin yanında durduklarının hesabı tutuluyor. Mazlumun yanında mı, yoksa zalimin yanında mı yer alıyorlar. Bu ilahi bir elle yapılan muhteşem bir dizayn. Bu başka başka göstergeleri daha yıllar içinde ortaya çıkacak muhteşem bir dizayn. Bu sünnetullahı tüm insanlık yaşayıp görecek.
Evet aileyi yok edici anlayışlardan, uygulamalardan dönülür ve önlem alınır mı dersek Allah bir kapı açıp istikametimizi değiştirmezse Japonya'nın, Avrupa’nın akıbeti aynen bizi de bekliyor. Helal olsun her konuda olduğu gibi bu konuda da batıya ayak uydurduk. Hani diyorlardı ya “Çağdaş Uygarlıklar seviyesine ulaşacağız”, diye diye 100 yıldır bu maval okunuyordu. Müjde her konuda olduğu gibi nüfus konusunda da Avrupalı olduk. Bundan sonra Türkiye nüfusu hiçbir zaman 100 milyonu bulmayacak artık nereye kadar düşerse artık Allah bilir.
Bu konu ile bağlantılı bir ayetle bazı şeyleri ifade edip bitirmek istiyorum. Ramazan ayında bir programda sunum yapmak için Kur’an’ın 6. Cüzü ile ilgili çalışma yaparken tam da bu konuyla ilgili ayetler karşıma çıktı. Enam suresi 151. Ayetin ve konu ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an Yolu Tefsirinin kısa açıklaması aslında bir Müslümanın nasıl bir yol tutması gerektiğine çok güzel işaret ediyor.
Enam Suresi 151: ''De ki: Gelin, rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; biz, sizin de onların da rızkını veririz. Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın. İşte bunları Allah size emretti; umulur ki düşünüp anlarsınız.”
Talimat açık ve net, “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.” Özellikle geçim kaygısıyla çocuk öldürmenin, Allah’ın hazinesinin herkesi rızıklandıracak kadar zengin olduğundan şüphelenme anlamı taşıdığına bir işaret vardır. Ayrıca burada, sadece eski tefsirlerde söz konusu edilen Câhiliye dönemindeki çocuk öldürme uygulaması (bilgi için bk. En‘âm 6/137, 140) kastedilmeyip özellikle “fakirlik korkusuyla” veya “geçim kaygısıyla” şeklindeki kayıttan hareketle, anne karnındaki çocuğun öldürülmesinin de yasaklandığı dikkate alınmalıdır; ayrıca böyle bir uygulamanın Câhiliye döneminde de mevcut olduğu düşünülebilir. Günümüzde bir baba veya annenin kendi çocuğunu öldürmesi bütün dünyada suç sayılmakta ve nâdiren vuku bulmaktaysa da, bu ve benzeri âyetler, doğum kontrolü ve nüfus planlaması gibi meseleler dolayısıyla güncelliğini korumakta ve bu bakımdan ilgili âyet ve hadislere dayanılarak söz konusu meseleler hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir.
Hz. Peygamber’in, doğum kontrolünün en basit şekli olan azil (meniyi rahimin dışına akıtma) uygulamasına izin verdiğine dair hadisler vardır (Buhârî, “Nikâh”, 96, “Megāzî”, 32; Müslim, “Nikâh”, 125, 134, 136, Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 49; Tirmizî, “Nikâh”, 39; Müsned, III, 33, 51, 53, 309; el-Muvatta’, “Talâk”, 95). Çeşitli mezheplerin âlimlerinin çoğunluğu da azlin câiz olduğunu kabul etmişlerdir (geniş bilgi için bk. Gazzâlî, İhyâ’, II, 47-49). Azlin mubah olması, gebe kalmamak için –başka bir yasak çiğnenmedikçe ve zararlı olmamak kaydıyla– daha başka tıbbî önlemlere başvurmanın da câiz olduğunu gösterir. Çünkü Kur’an’da gebe kalmamak değil, çocuk öldürmek yasaklanmıştır. Bununla birlikte evlenmenin asıl amacı, neslin devamı ve gelişmesi için çocuk yapmaktır. Bu sebeple kadının güzelliğinin bozulması, çocuğun bir ayak bağı telakki edilmesi gibi keyfî sebeplerle fıtratın tabii akışına müdahale etmek, özellikle müslüman nüfusun artmasının gerekli olduğu hal ve şartlarda çocuk yapmaktan kaçınmak doğru değildir.
Âyetteki “Çocuklarınızı öldürmeyin” emri, günümüzde yaygın olarak uygulanan ve ciddi tartışmalara yol açan kürtaj konusuyla yakından ilgilidir. Günümüz âlimlerinin büyük çoğunluğu, hamileliğin hangi safhasında olursa olsun, çocuk düşürme ve aldırmanın haram olduğu görüşündedirler.
Evet bir 80’li ve 90’lı yıllarda Müslüman ailelerin milyonlarca çocuğunun anne karnında kürtaj uygulamaları ile nasıl cinayete kurban gittiğini gördük. Ayrıca Sağlık Ocaklarında edepsizce dağıtılan prezervatifler yoluyla nasıl nesillerin yok edildiğinin bizzat şahidi olduk. Bu konularda geldiğimiz nokta itibari ile Müslümanların biz ne yaptık diye düşünme zamanları maalesef geçti. O milyonlarca anne karnında işlenen cinayetler ve doğum kontrolü diye Müslüman toplumu kedi ve köpeğe mahkum edenler altın çağlarını yaşıyor şimdi. Kedi ve köpek besleme yerine çocuk yetiştirin dediğinizde adeta sizi linç ediyorlar. Üstelik Müslümanı yapıyor bunu. Diğer seküler, laik kesimler umurumda değil zaten onlar yollarını çizmişler. Ama bizim kafası karışık Müslüman da nerede duracağını bilmez halde, rotasını şaşırmış bir gemi gibi denizde akıntıya kapılmış gidiyor ama ayet okuduğunda tepkisi tıpkı bir seküler ve laikten farksız oluyor. Tıpkı Peygamber Efendimizin hadisinde buyurduğu gibi, bir zaman gelecek ki sizler selin önüne katıp götürdüğü çer çöp gibi olacaksınız buyururken bugünleri görür gibi bizleri uyarmış aslında. Bu Müslüman manzarasını 1400 yıl öncesinden bizlere göstermiş, uyarmış, ümmetinin böyle aciz durumlara düşmemesi için yüzlerce yıl öncesinden haber vermiş.
Kısacası son 100 yılda Türkiye Cumhuriyeti kurulurken hiç anlam veremediğimiz bir şekilde batıya nasıl göbeğimizden bağlanmışsak bu nüfus konusunda da aynen takipteyiz. Müslümanı da, Müslüman olmayanı da fark etmiyor. Bu konudaki Müslümanlarımızın zihniyeti birçok konuda olduğu gibi laik ve sekülerle aynen uyuşuyor, din ayrı dünya ayrı fikrini artık iliklerimize kadar işlemişler. Niye Allah'ı karıştırıyoruz aile meselelerine değil mi? Bu soruya vereceğimiz cevap aslında hayatımızı da, imanımızı da bundan sonraki süreçleri de belirleyecek. Çünkü Cenab-ı Hak kimin ve hangi zihniyetin yanında durduğumuzun hesabını elbette tutuyor ve iyi ki de tutuyor ve iyi ki de sünnetullah var ve iyi ki de hesap var. Her ne kadar bu konuları dile getirince milattan kalmakla suçlansak da, artık gelinen noktada mızrak çuvala sığmıyor. Dünya ölçeğinde bir kötülük şebekesi insanlığa karşı savaş açmış durumda ve maalesef milyarlar bu savaşın farkında değil. Uyanış ise maalesef İslam dünyasından değil, batıdan başlayacak gibi artık batıda birçok insan bu şeytani oyunların farkına vardı ve tepkisini koymuş durumda. Bu işlerde başı çekmesi gereken Müslümanlar ise ellerine kadar gelen bu muhteşem fırsatı ellerinin tersiyle itmek üzereler. Peki ne için, özgürlük, kadın hakları, hayvan hakları gibi bir sürü uyduruk masallara kanarak. Vesselam.