Ağustos ayının sonuna yaklaştığımız şu günlerde bir üzücü haberle daha sarsıldık. Birkaç gün önce Akabe kitabevinde otururken Dursun ağabeyin, Zeyrek beyin kanaması geçirdi sözlerini duyunca içimde tarif edilmesi zor bir hüzün hissettim. Zeyrek diye bahsettiği elbetteki Mustafa Zeyrek ağabeydi. Ve bu haberden birkaç gün sonra da geçtiğimiz Pazartesi günü Mustafa abinin vefat haberini aldık.
Bu ani vefat Kayseri’deki Müslüman camia için gerçekten üzücü bir haberdi. Bir yandan da şunu düşündüm. Mustafa abi öyle çok yaşlı falan değildi. Tıpkı birkaç yıl önce kaybettiğimiz yine Müslüman camianın bir diğer önemli ismi Mansur abimiz gibi. Kısaca artık ömür dediğimiz sermayemizin tükendiğini ve sıranın yavaş yavaş bize doğru geldiğini gösteriyordu yakın çevremizdeki bu kayıplar.
Mustafa abi ile tanışmamız 80’li yılların sonuna kadar gidiyor. O yıllarda Sahabiye Medresesi içinde bulunan Medrese kitabevi İslamcı gençliğin buluşma noktası olarak uğrak yerimizdi. Lise sıralarında Nihat’la birlikte ilk defa kitap ve okuma merakı sarınca ilk uğrak yerlerimizden birisi Sahabiye Medresesi olmuş ve Medrese Kitabevi, Akabe ile birlikte mutlaka uğradığımız mekanlar arasına girmişti. Medrese Kitabevi daha önce Akabe Kitabevi idi. Akabe Kitabevi’nin Esat Ayata ağabeyin yerini değiştirmesi ile Mustafa Zeyrek burayı Medrese Kitabevi olarak devam ettirdi. Belirttiğim gibi, Sahabiye Medresesi içinde Akabe kitabevi ile birlikte Medrese Kitabevi de o yıllarda özellikle Müslüman gençlerin uğrak yeri haline gelmişti. Böylece Mustafa abi, 12 Eylül sonrasında 1983’lü yıllardan itibaren Sahabiye Medresesi içindeki Medrese Kitabevi’nde, o dönemin İslamcı gençliğinin yetişmesine katkı sağlayan bir mekan olarak ortaya çıkmıştı. Tabii o dönem zorlu yıllardı. 12 Eylül ihtilalinin etkileri daha devam ediyordu. Maalesef o zamanın devlet zihniyeti sıradan vatandaşını takip etmeyi kendisine görev olarak görüyordu. Bu nedenle o dönemlerde, Müslümanca düşücü ve fikir ortaya koymak, bunları dillendirmek öyle kolay işler değildi. Mustafa ağabey işte böyle zor bir dönemde kendi işyerini, kendi mekanını bu fikirlerin merkezi haline getirdi.
Medrese Kitabevinde, o yıllarda İlahiyat Fakültesinde okurken arkadaşlarla birlikte oturup çok sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Bu arada Mustafa abinin o hoş ve nazik üslubuyla ve her zaman gülen yüzüyle yaptığı sohbetleri hatırlıyorum. Tıpkı bugün hala birkaç güne bir uğramadığımızda eksiklik hissettiğimiz Esat abinin mekanı Akabe Kitabevi gibi, Medrese Kitabevi de o yıllarda Sahabiye Medresesi içinde gençlerin uğrak yeri olarak ön plana çıkıyordu.
Daha sonraki yıllarda Mustafa abi Medrese Kitabevi’ni devretti. Başka işlerle uğraştı. Ondan sonra çok fazla görüştüğümüz söylenemezdi. Fakat zaman zaman Akabe Kitabevine uğradığı zamanlarda tesadüfen görüşme imkanı buluyorduk. Bu görüşmelerde de her zaman yüzündeki gülümsemeler hafızamda kalan en güzel hatıralar olarak yer etti.
Mustafa abiye Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine ve camiamıza başsağlığı diliyorum. Unutulmaz izler bırakarak aramızdan ayrıldı. Müslüman ve imanlı bir kişiliğe sahip olduğuna şahitlik ettiğimiz bir dava adamı olarak yaşadı. Özellikle cenazesinde değişik görüşlere sahip olsalar da birçok kesimden insanın olması, onu uğurlamaya gelmesi de yine onun sağlığında olduğu gibi birleştirici, bütünleştirici özelliğini ortaya koyan bir durumdu.
Son yıllarda sağlık sorunları yüzünden büyük sıkıntılar yaşadı. En son geçirdiği bu beyin kanaması öğrendiğim kadarıyla gerçekten ağır bir süreçti. Yaşamış olsa dahi vücudunda kalıcı izlerin kalacağı ve hareket kabiliyetini sınırlayıcı bazı kalıcı hasarların olacağı ile ilgili doktorların verdiği bilgileri öğrendik. Bu yüzden Cenab-ı Haktan duamız ölümün hayırlısını nasip etmesidir. Bu anlamda Mustafa abimiz bir Müslüman tavrı içinde güzel yaşadı ve bu şekilde de güzel bir şekilde Hakka yürüdü. Herkes için bir gün olacak akıbet yani emaneti sahibine teslim etme vazifesini yerine getirdi. Tekrar kendisine Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum. Mekanı cennet, Makamı ali olsun İnşallah. Vesselam.