Vedat ÖNAL

Mü'min Muvahhid bir Ramazan Hoca göçtü bu dünyadan

Vedat ÖNAL

''Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin''

Ramazan hocayı bu satırlarla ahirete göndermek, kendisi gibi garip yaşayan Bizim Yunus’un dizeleriyle uğurlamak en uygun olan herhalde.

Geçmiş yıllarda konuşmalarını dinlediğimde farklı bir samimiyet hissettim.

Söyledikleri şeyler aslında yıllardır okuduğumuz, bizim de tekrar ettiğimiz şeylerdi. Ama kendine özgü yorumu ve diliyle ilgi ve alakayı çekiyordu.  Ve en önemlisi de kimseyi suçlamadan, ötekileştirmeden sadece tevhidi anlatmaya gayret ediyordu.

Sadece Kur’an’dan değil aynı zamanda sünneti de ihmal etmeden İslam tarihinden örnekleri de unutmuyordu. Bazı kesimlerin söylediği gibi vehhabi, selefi veya gayri İslami bir çağrısını bir söylemini asla işitmedim. Ama bunlarla itham edenlerin de vehhabiliğin, selefiliğin veya diğer bazı akımların ne olduğu konusunda doğru dürüst bilgilerinin olduğunu da sanmıyorum. Maalesef bazı çevreler birilerini bir yerleri şununla bununla itham etmekten başka bir iş yapmıyorlar. Konuşmalarında da bu tür akımlara çağrı şöyle dursun ima dahi yoktu. Bu yüzden samimi ve içten bir üslupla konuştuğu için de insanları etkiledi ve söylediğini dinlettirdi. Diyarbakır’da sonra da İstanbul’da bu samimiyetine güvenen birçok genç kendisinin yakınında olmaya başladı bu durum da aslında söylemlerinde samimiyet yoksunu olanları rahatsız etti.
O hırpalanmış giysileri, çökmüş yanakları, yüzünde merhamet çizgileri ve sadece yaşayacak kadar doyurduğu karnıyla, gücü ve saltanatı övmeden her daim hakikati, sistemin veya toplumun değil, Allah'ın dinini insanlara anlattı. Sözü yumuşak, dili tatlı, sakin bir kişiydi. 

Gariplere selam olsun. O garipleri, içerisinde yaşadıkları toplum anlamaz. Çünkü onlar zamana sığmazlar, çağlar üstü bir mesajın yılmaz savunucusudurlar. Bu uğurda en büyük bedelleri ödemekten de geri durmazlar. Kınayıcıların kınamasına da aldırış etmeden yollarına devam ederler.

Evet Ramazan hoca kendisi küçük fakat davası büyük bir adamdı. Bu uğurda yaşadı, derdi tasası İslam davası, Allah’ın kitabının aziz olması, insanların gündeminde olması, Müslümanların Kur’an’la, genelde Peygamberlerin özelde de Peygamberimizin hayatı ile haşir neşir olması en büyük isteğiydi.

İnandığı gibi yaşamaya gayret etti. Olması gerektiği gibi. İnandığı dini kendisine bir çıkar malzemesi yapmadı. Gariban bir şahsiyet olarak yaşadı ve öyle de öldü. Din anlatıp, insanları sadakaya, yardımlaşmaya teşvik eden fakat anlattıkları inançla tezat teşkil edecek şekilde türlü türlü lüks içinde yaşayan şahsiyetler gibi olmadı. İşte millet bu dışa yansıyan samimiyetini sevdi Ramazan hocanın.

Kapitalizmin cicili biçili söylemlerini içine sindiren zihniyetler gibi Müslüman her şeyin en iyisine layık diye züğürt tesellisi ile kendilerini kandıranlar gibi olmadı. Yani kapitalizmin bu tür cafcaflı, insanı uyuşturucu söylemlerine kendisini kaptırmadı. İstese elde ettiği o şöhretle çok daha başka bir hayat yaşayabilirdi. Tıpkı 28 Şubat’ın sahte şeyhleri, Ali Kalkancılar, Müslüm Gündüzler, Fetönün hainleri ve inancı paraya çevirmeyi bir huy haline getirenler gibi. Bütün bunları elinin tersiyle itip inandığı gibi yaşayıp ilahi mesajları insanlara ulaştırmaya çalıştı sadece.

PEKİ KİM RAHATSIZDI KENDİSİNDEN DEDİĞİMİZDE İLGİNÇ BİR TABLO ORTAYA ÇIKTI

Tabii ki doğunun gençlerini istismar ederek terörün pençesinde heba etmekten hiç çekinmeyen PKK ve onların siyasi uzantılarının peşinden gitmeyi kendilerine görev kabul eden sol cenahın avaneleri rahatsızdı ondan. Yıllarca Diyarbakır ulu caminin bahçesinde Kürt gençlerinin boş bir ideoloji uğruna heba edilmesine şiddetle karşı çıktı. Evet şunu sordu kürtçülük yapanlara, madem kürt halkının haklarını savunuyorsunuz kürtlere yıllar boyu zulmeden kemalizm ideolojisi ile niçin kol kola girdiniz. Bu gerçekten hayati ve can yakan bir soruydu. Yani öyle söylendiği gibi Ramazan hoca sadece cemaatleri, tarikatları sorgulamadı. Bu ülkenin 100 yıllık tarihinde olmadık zulümlere, icraatlara imza atan kemalizm ideolojisinin bir beşeri ideoloji olduğunu ve kürtlerin hakkını savunduğunu söyleyenlerin niçin bunu sormadığını kaç defa dile getirdi. İşte bu ilk ve en büyük rahatsızlık nedenlerinden biriydi. Madem derdiniz kürt halkına özgürlük, Kürtçenin rahatça konuşulması ise bütün bunları yapan Tayyip Erdoğan’a niçin destek vermediniz diye samimiyetle sordu. Ama aynı samimi cevabı alamadı tabii.

Bir de, dini çıkar malzemesi haline getiren koca koca holding patronu haline gelen bazı tarikat ve cemaat çevreleri rahatsız oldu. Onun hurafelerden uzak duralım söylemlerinden rahatsız olmamaları mümkün değildi çünkü elde tutulan kitlenin başka türlü uyutulması mümkün değil elbette. Sahi ne vardı ki bu söylemde. Yok mu hurafelere batmış cemaatlerimiz, tarikatlarımız herkes sütten çıkmış ak kaşık mı acaba. Herkes bir kendine sorsun bakalım hayatına malolsa da amacı İslam davası olan kaç kişi var şu ülkede.

Bunu üzülerek söylüyorum ama çok kötü bir sınav verdiler bu cemaat ve tarikat çevreleri son zamanlardaki Filistin meselesi konusu da dahil olmak üzere birçok meselede. Ağızlarını doldurup bir şekilde yakınlıkları olan marketlere, alışveriş merkezlerine gerekli tepkiyi yeterince gösteremediler. Boykota şöyle vatandaşın gösterdiği destek gibi bir destek veremediler. Milyonlarca takipçisi, milyonlarca çeşitli iştirakleri, ticari kuruluşları olan, holdingleri olan cemaatler, dernekler, vakıflar maalesef yeterince tepki koyamadılar.

Yani kısaca Ramazan hocadan alacakları çok ders olmasına rağmen bu dersi almak yerine ölümünde rahmet okumak yerine suçlama yoluna gittiler. Bazı yorumları ve bazı hoca efendileri üzülerek dinledim ve okudum. Söylemin basitliğine bakar mısınız. Mevdudi’den niçin alıntı yapmış. Ali Şeriati’den niçin şunu söylemiş. Bunları niçin söylemiş. Efendim şunlara bunu söylemiş buna bunu söylemiş türünden olmadık imalar. Mazlum bir şekilde öldürülmüş bir mümine bu tür sözlerle yani Allah rahmet eylesin ama şöyleydi böyleydi demek bütün bu lafları diyen Müslüman şahsiyetlere hiç yakışmadı. 

Evet kısaca Ramazan hocadan rahatsızlık dile getirenlere şöyle bir baktığımda, sol kesimin PKK sevicileri, kemalistleri ve sağ kesimin muhafazakarları arasında uzun bir liste ortaya çıkıyor. Benim gözümde adeta bir turnusol kağıdı oldu Ramazan hocanın şehadeti. Tıpkı Türkiye’de de, Arap dünyasında da bir turnusol kağıdı olan Osmanlı düşmanlığını ve II. Abdulhamid düşmanlığını gördüğüm gibi. Kim Osmanlıya ve II. Abdulhamide olumsuz bir laf ederse, durup şöyle bir bakıyorum ve ağzından çıkan laftan dolayı çok da dikkate alınacak bir şahsiyet olmadığını görüyorum. Sonra bir araştırınca kafasını tamamen batıya satmış veya batının değerlerine gözü kapalı iman etmiş bir tip olduğunu görüyorum. Bunu birçok kez denetim ve test ettim. 

Aynen Ramazan hocanın bu elim cinayetinde de bunu gördüm. Ne bir cemaati, ne bir tarikatı ne de bir siyasi beklentisi veya siyaset amacı vardı. Asıl rahatsızlık noktası da burası. İçinde olduğunuz ve yanlışları ve hataları olduğu zaman söyleyemediğiniz bir yapının içindeyseniz maalesef bunları söyleyebilenlere çok da iyi gözle bakamıyorsunuz. Ramazan hoca da tam da bunu yaptı. Fincancı katırlarını ürküttü. Evet ne yaparsanız yapın bizim toplumumuzda aman ha fincancı katırlarını ürkütmeyin derler. Yani hakkın ve hakikatin yanında olmak ateşten gömlek giymek gibidir. Bunu da bizzat hayatıyla gösterdi, hayatıyla da ödedi bu sözlerini Ramazan hoca. 

Yeri geldi terörist PKK sevicileri eleştirdi, yeri geldi hükümeti eleştirdi, yeri geldi dini yapıları eleştirdi. Kısaca kimseye yaranmak için kelam etmediği için, suçlamalar, deli, meczup diye aşağılama ifadeleri gibi bir sürü olumsuzlukla karşı karşıya kaldı. 
Fakat kim ne düşünürse düşünsün, inandığını söyleyerek, tevhid mücadelesi verdiğini, amacının Allah’ın kitabı ve sünnete bağlılık olduğunu bağıra bağıra kendi üslubuyla söyleyerek bu dünyadan göçüp gitti. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet makamı ali olsun. Allah şehadetini kabul etsin. Namaz esnasında huzuru ilahide can vermek her baba yiğide, her mümine de nasip olmaz unutmayalım. Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları