Ramazan Müslümanlara ve bütün dünyaya rahmeti ve bereketiyle geldi. Mağfiret ve günahlardan arınma zamanları olarak Ramazan Müslümanlara her daim yeniden dirilme imkanı sundu.
100 yıldır içinde debelenip durduğumuz “Laik” hayatın tüm olumsuzluklarından korunmak için Ramazan muhteşem bir diriltici rol oynadı. Belki de “Ramazan” olmasaydı bu milletin bu denli inancını koruyup ayakta kalması mümkün değildi. Zaten laik yaşam tarzını bu millete dayatanların kafalarındaki plan duydu. Birkaç nesil sonra inanç anlamında bu toplumda hiçbir şey kalmayacak ve onlarda amaçladıkları inançlardan uzak topluma ulaşmış olacaklardı. Bunu direk açık olarak söylemeseler de işin sonunda varılacak yer buradaydı. Bunu ne kendileri doğru dürüst itiraf edip Müslüman halkın karşısına çıkabildiler. Sorulduğunda yok canım biz de Müslümanız, benim dedem hafızdı lakırdılarını ağızlarından eksik etmediler. Bugün toplumumuzun geldiği noktada, ahlak ve dinin birbirinden ayrılması, inançtan kopuk bir ahlak anlayışının yerleştirilmeye çalışılması sonucu ucube bir toplum haline gelinmiştir. Ağızları açıldığında ateistinin de, dindarının da aynı konudan yani ahlaki sıkıntılardan şikayet etmesi manidar değil midir. Peki bu hastalık tespitinden sonra tedavi aşamasına geçilememesinin ve toplumun adeta uyuşturucu ve alkol bağımlısı haline gelmesinin sebeplerini hiç mi araştırmak gerekmez.
Bir araştırıp soruşturun bakalım, her yönden ahlaki olarak zaafiyet geçiren insanların inanç bağları nasıldır. Sağlıklı ve doğru bir Allah’a bağlılık içinde, inanç ve ahlakı bir bütün olarak mı düşünmektedirler. Yoksa inanç ayrı, ibadet ayrı, ahlak ayrı diye mi düşünmektedirler. Ya da bunlar arasındaki kopmaz bağ noktasında doğru dürüst hiçbir bilgileri yok mudur. Bu nedenlerin hepsinin de işin içinde olduğunu biraz toplumumuzu araştıran rahatlıkla görebilir.
Bir arkadaşın kızı geçtiğimiz yıllarda doktor oldu. Üstelik Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi yani muhafazakarlığı ile bilinen şehir Kayseri’de okudu. Ve babasına söylediği geldiğimiz noktayı göstermesi açısından can yakıcıdır. Baba neredeyse genç doktorlar arasında içki içmeyen kimse yok gibi. Üstelik bir de içmeyenlere hor ve adeta bu nimetten nasıl faydalanmazsınız der gibi bir gözle bakma olduğunu söylemiş.
Bu yaşanan durumu birçok kesimde görebiliriz. İçkili mekanların artması ile uyuşturucu kullanımının Kayseri gibi muhafazakarlığı ile meşhur bir şehirde adeta rekor seviyede artması arasında bir bağlantı yok mudur. Ayette “İçki, kumar, fal okları, şeytan işi pislikler…” diye buyrulurken hayatın parçalanmaması gerektiğine vurgu yapılmıyor mu. İçki ve uyuşturucunun arasını açıp uyuşturucu kullanımının artmasının sebebinin önce içki kullanımı olduğunu tespit edemezsen “zokayı yutmuşsun” demektir. “İçki bütün kötülüklerin anasıdır” diye söylenirken vurgulanan şeyler adeta yok sayılıp içki ve kumar birlikte bir toplumun baş tacı haline gelirse o toplumun vay haline. Bugün şans oyunları ve dijital kumar oyunları gençler arasında adeta en önemli meşguliyet haline gelmişse bütün bunlardan kurtulmanın yolu Ramazan ayının şifrelerinde gizlidir.
Her şeye rağmen mübarek üç aylar içerisinde “Recep” ve “Şaban” aylarına yapılan itibar suikastı “Ramazan” için Allah’a şükür ki yapılamadı. Onun için de çeşitli iletişim yolları ile itibarsızlaştırma denediler fakat tutmadı. Ama ne yazık ki, Recep ve Şaban ayları için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bugün Ramazan ayının bile itibarsızlaştırılması için koskoca bir şirketin CEO’su utanmadan bizim Ramazan Kutlaması diye bir geleneğimiz yok diyor. Bunun tesadüfi bir tavır olduğunu düşünmüyorum. Böyle düşünürsek “zokayı yutarız”. Aksine bu tavırlar organize ve bilinçli bir şekilde değişik zamanlarda Müslümanların kutsal zamanlarına ve mekanlarına olan saldırılardır.
Cumhuriyetin laik tarihi bu tür uygulamalarla ve gündemlerle doludur. Bunları tek tek anlatmak bu yazının konusu değil elbette. Merak eden veya yanlış söylüyorsun diyenler bir zahmet araştırma zahmetine katlanıp okuyup öğrensinler. Hadi canım sende yok böyle şeyler diyen bir güruh var. Dünyadan haberi olmayan kendilerine ezberletilen şeyleri papağan gibi tekrar edenlere tavsiyem kafanızı gömdüğünüz kumdan ya çıkarın ya da gölge etmeyin. Anlatılanları itibarsızlaştırmak için şu olmadı bu olmadı diye saçma sapan itirazlarda bulunmayın. Aşağıda bu tür binlerce olaydan sadece birini anlatacağım.
Bundan 20 yıl önce Ramazan daha erken yani kış aylarına geldiğinde yaklaşık saat 5’de iftar oluyordu. Memurların bir saat erken iftar etmesi için bir saat erken iş başı yapabilecekleri gündeme gelince birileri hop oturup hop kalkmıştı ve bu uygulama mümkün olmamıştı. Bunun gibi yüzlerce şey yaşandı bu memlekette. Bunları tek tek anlatacak değilim.
Evet bütün bu olumsuzluklardan “laik” hayatın getirdiği tüm pisliklerden Müslümanı koruyacak hatta insanlığı koruyacak bir dirilme fırsatı Ramazan. Bu sayede 100 yıldır Müslümanlar laik yaşam tarzının getirdiği gayri İslami ve gayri ahlaki ortamların zararından kendilerini koruyabildiler. Laik elitlerin akıl edemedikleri bir şeydi bu Ramazanın diriltici ruhunu yok etmek. Zaten isteseler de yapamazlardı. Günün sonunda 100 yıldır, laik bir hayat yaşayan bir toplumdaki tüm olumsuzlukları utanmadan ya bak birde Müslümanız diyorlar diye söylemeleri yok mu. İnsanın kanı beynine sıçratıyorlar. Ulan arkadaş, 100 yıldır insanımız, laik bir eğitimden geçiyor, laik bir toplumda yetişiyor, din ve ahlakın arasını derslerde bile açmışsın. “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi adı neyi ifade ediyor. Hiçbir şeyi sadece bir saçmalığı ifade ediyor. Dinin kültürü mü olur Allah aşkına fakat 40 yıldır darbeci Kenan Evren’in lütfedip (!) koyduğu bu ucube din dersleri dışında inanç adına ne veriliyor topluma. Kocaman bir ”HİİİİİÇ” sonra kalkıp toplumdaki olumsuzlukları Müslümana yüklemeye çalışma ucuzculuğu ve çakallığı yaşanıyor.
Ve laiklik olmazsa olmazmış. Mazerette bir o kadar komik ve akıl dışı. Farklı inançlar laiklik olmazsa bir arada yaşayamazmış. Yok ya. Şu saçmalığa bakar mısınız. Sanki 1000 yıldır bu topraklarda Müslümanı, Ermenisi, Rumu birlikte yaşamadı. İşte tarih bilmezsen bu zokayı da böyle yutturuyorlar. Yani Batıda kiliseye karşı ortaya atılan Aydınlanma Felsefesi ile ortaya atılan ucube “laik” hayat bizim 1000 yıllık tarih birikimimizden daha önemli öyle mi. Vay sizin kafanıza vay. Şu bütün dünya tarihçilerinin ortak birleştiği noktadır. Müslümanlar özellikle de Osmanlı olmasaydı ne Ermeniler ne de Yahudilerin ve diğer birçok küçük küçük gurubun, Nusayrisi, Kıptisi, Dürzisi gibi grupların 20. Yüzyılı görmeleri bile mümkün değildi. Bunu azıcık tarih okuyan herkes biliyor.
Hangi laiklikten bahsediyorsunuz siz.
Kısaca şu gerçeği herkes görsün artık. Bu kahrolası laik anlayışla yetişen nesillerde inanç bitmiştir. Müthiş bir erozyon ve geriye gidiş vardır. Bu durum nesillerin heba olmasına sebep oluyor. Fakat bu umutsuz olacağımız anlamına gelmiyor. Tam aksine, az ve öz ama daha kaliteli, daha bilinçli, muhafazakarım diye ortalıkta soytarılık yapan, güç gösterisi, zenginlik, makam, mevki gösterisi yapan yani dinleri imanları para olan şarlatanlara inat, alttan inancı ve imanı sağlam bir nesil geliyor. İşte Türk milletinin geleceği bu nesillerdir. Geriye kalan çer çöp ise, bu diriltici Ramazan ruhu ortaya çıktığında aynen sokaklardan süpürülen çer çöp gibi süpürülüp atılacaktır. Şu an etrafımızdaki olumsuz yaşam kim ne derse desin, 100 yıldır bu millete ve ayrıca diğer birçok İslam ülkesine dayatılan bu gayri İslami “laik” hayat tarzının olumsuzluklarının zirvesidir. Şu anda İslam dünyası inanç ve değerler yönünden en acıklı ve en zavallı olduğu dönemi yaşıyor. Fakat hepimizin bildiği gibi karanlığın en yoğun olduğu saatler, güneşin doğmasının en yakın olduğu zamanlardır. Her yıl gelen Ramazan ikliminin diriltici ruhu bütün İslam diyarlarının üzerine bir güneş gibi doğacak İnşallah. Başta bizim ülkemiz olmak üzere bu diriltici ruh, çoraklaşan ve bizden uzaklaştırılan inanç ve ahlak iklimimizi yeniden oluşturacaktır. Evet olumsuzlukları her gün yaşıyoruz, görüyoruz, üzülüyoruz. Fakat bu umutsuz olduğumuz anlamına gelmez. Dediğim gibi kemiyet önemli değildir keyfiyet önemlidir ve alttan bu keyfiyete sıkı sıkıya bağlı bir neslin geldiğine adım gibi eminim. Yeter ki enseyi karartıp umutsuzluğa kapılmayayım. Ramazanın diriltici ruhunu önce kendimiz içimizde hissedelim sonra bu diriltici ruhun tüm İslam ümmetini sardığını göreceğiz İnşallah. Birde bir başka diriltici ruh, Gazze ve Filistin’in diriltici ruhu tüm dünyayı sarmışken Müslümanların bu ruhtan etkilenmemesi mümkün değildir. Küçücük bedenleri ile toprağa giren on binlerce masumun kanlarının yerde kalmayacağını ayrıca o şehit kanlarının tüm dünyaya bizzat Yüce Yaratıcı tarafından zerk edilmiş bir diriltme ve dünyayı yeniden dizayn etme gücü vereceğine de inanıyorum. Bütün bu etkenlerin diriltici ruh iklimi önümüzdeki yıllarda daha somut olarak hissedilecektir İNŞALLAH. Vesselam.