Gazze’de işgalci İsrail devletinin yaptığı soykırım yüzünden bütün dünyanın vicdanlı insanları ayakta. Müslümanların yaşadığı topraklarda ise adeta ölüm sessizliği hakim. Amerika’nın, Avrupa’nın sokakları “Free Palesten” sesleri ile inlerken, İslam dünyasının cadde ve sokakları ise sessizliği yaşıyor.
Geçen gün bir şampiyonlar ligi maçını görüp stat da Filistin için atılan sloganları ve açılan bayrakları görünce gıpta ettim bu insanlara. Bir gün gelip bir batılıya gıpta edeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ve bu duygularla neden olmasın dedim içimden. Sürekli maçlara gittiğini bildiğim bir arkadaşın fikrini almak istedim. Dedim ki; Kayserispor’un bir maçında da Kayseri’de böyle bir organize yapabilir miyiz. Yani sadece bayrakların açılması ve taraftar grupların bir iki slogan atması mümkün mü acaba diye düşüncelerini aldım. Gördüm ki bu işler gerçekten gönül işi, zorla veya taşıma suyla değirmen dönmüyor.
Farklı kanallardan biraz nabız yokladım ama maalesef olumlu ve bu işin olabileceğine dair yanıtlar alamadım. Çok çetrefilli ve içinden çıkılmaz uzun bir iş haline geliyor mesele. Maça gelen seyircilere bayrakların verilmesi, bazı pankartların açılması tüm bunlar gönülsüz olacak işler değil elbette. İstek, arzu ve içten gelen bir duygu olması gerekiyor. Batının vicdanlı insanları ayakta demiştim ya, İslam dünyasının adı Müslüman olan insanları yani bizlerin aslında bu yönümüzü bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Çok da fazla eleştiri yapmak istemiyorum fakat böylesine basit bir organizasyonu bile yapmaktan aciz kalıyoruz. Bir ürkeklik, çekingenlik öylesine iliklerimize kadar işlemiş ki.
Tabii bunda bizim hatalarımız, yanlışlarımız var elbette. Fakat yine batının içimizde, İslam coğrafyalarında oynadığı çeşitli oyunların etkisinin olduğunu da göz ardı etmememiz gerekiyor. Özellikle İslam dünyası bir ezilmişlik psikolojisine mahkum edildi. Üstelik bu aşağılık kompleksi toplumlarının önderi olması gereken liderleri tarafından yapıldı. Tabii İslam dünyasının liderlerine yapılan sayısız suikast, cinayet ve darbelerle göz dağı verilmesi de olayın bir başka boyutu tabii. 1970’li yıllarda batıya gözdağı vererek Kudüs meselesine sahip çıkan Suudi Arabistan Kralının bizzat yeğeni tarafından öldürülmesi şehit edilmesi bunu en önemli ispatı oldu.
Velhasıl bu tür işleri yaparken bizim ülkemizde de, adı sözde İslam ülkesi fakat sadece belli sayıda Müslümanların yaşadığı ülkelerde de harekete geçilebilmesi çok mümkün değil bunu bizzat yaşayarak görüyorsunuz. Farklı farklı dengeler ortaya çıkıyor. Yaşanan soykırıma karşı olmanın, insanlığın yanında durmanın ne gibi bir dengesi varsa onu da anlamakta zorluk çekiyorum fakat görünen manzara bu. Daha 100 yıl bile geçmedi. O topraklar bizim topraklarımızdı. Yani Anadolu neyse, Kudüs’ün kıymeti ve değeri aynıydı. Ancak geldiğimiz noktada ciddi ve hatırı sayılır bir kitle artık o topraklarda olanların bizi çok da ilgilendirmediğini düşünüyor. Bize ne buradan, bize ne şuradan diyor. Bir kısım insanda ilgisiz, dünyada ne olup bittiğinden haberi olmadan yaşayıp gidiyor. Günlük meşgaleler içinde ömrünü geçirmekle meşgul. Bu yüzden de, Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki hareketler bizde de İslam dünyasında da olamıyor maalesef.
Üniversitelerimizin sessizliği de aynen bu benzeri sebeplerden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Amerikan üniversitelerindeki bir eylem sırasında büyük düşünce adamı Edward Said’in kızının bir sözünü geçen gün okuyunca kendi kendime düşündüm ve bu farkın neden kaynaklandığını gördüm. Said’in kızı eylemlere katılan öğrencilerin ellerinde babamın “Şarkiyatçılık” kitabı gibi emperyalizm ve sömürgeciliği anlatan kitaplar vardı diyordu. Bundan büyük bir sevinç duydum diyor kızı. Evet fark burada yatıyor belki de. Edward Said demek ki batı üniversitelerine damgasını vurmuş bir düşünce adamı olarak etkisini göstermiş. Üniversite bahçelerinde eylemlere katılan öğrencilerin dünyaya bakış açılarını yönlendiren ismin kim olduğunu ve bu hareketlerin rastgele meydana gelmediğini görüyorsunuz. Vicdanlarının harekete geçirdiği insanların zihinleri de bir şekilde dolu dolu. Yani buradan bizim üniversite eğitimlerimizin içinin ne kadar boş olduğunun bir göstergesidir de bu. Sadece üniversite eğitimleri değil, ortaöğretim kurumlarında da yıllardır farklı zamanlarda yazıp çizmemize rağmen, sömürgecilik ve emperyalizm tarihini anlatan, müfredatta bu konuyu doğru dürüst bir anlayış geliştirecek şekilde anlatan metinleri bulamıyorsunuz. Basitçe coğrafi keşifler olarak anlatılan şeylerin nasıl bir emperyalist faaliyet olduğunu sen nesillerine anlatamazsan, zihinlerine başka formatlar atılmasına müsaade edersen sonuçta gelinen nokta burası oluyor.
Bütün bu bilgi yoksunluğu ve aşırı maddiyat bağlılığı da buna eklenince sessizliğin sebebini anlayabiliyorsunuz. Bizim üniversitelerden bir öğrencinin sözleri bu konuda ibretlik. Hocasına eylemlere niçin destek verilmediği sorusuna, sıkıntıya gireceklerini bu yüzden destek veremeyeceklerini ifade etmiş. Düşünebilir musunuz, Türkiye gibi Filistin’e en üst perdeden destek veren bir ülkenin akademisyenlerinin fikri ve düşüncesi bu şekilde. Eylemlere katılırsak sıkıntı yaşarız. Dünyada akademik camiaların kimlerin kontrolünde olduğunu az çok biliyoruz fakat batı da ve dünya da vicdanlı insanlar her anlamda ayakta. Vicdanları kendilerini bağlayan her türlü olumsuz etkiyi ortadan kaldırıyor. Fıtrata dönüş böyle bir şey. Kıyamete kadar bir daha bir peygamber gelmeyecek fakat peygamberlerin boşluğu doldurulmayacak mı diye düşündüğümüzde bu görev ve sorumluluğun tarih boyunca doldurulduğu gibi bugün de doldurulacağını bizzat yaşayarak göreceğiz galiba.
Bu konuyla bağlantılı olarak ifade edilen Ayçin Kantoğlu hocanın yaşanan bu katliamla ilgili değerlendirmesi ile yazıyı bitirmek istiyorum. “İslam mevcut Müslüman potansiyelinden rahatsız bu yüzden kendisine bambaşka bir Müslüman kitle devşiriyor”. Burada kastedilen İslam rahatsızdan kastın kim olduğunu herhalde düşünebiliyoruzdur. Bizden rahatsız olan bizzat Cenab-ı Hakkın kendisidir ve 7 Ekim’den sonraki Gazze soykırımı ile birlikte dünya artık eski dünya olmayacaktır. Bunun farkına varan vicdanlı insanlardan olmak ümidiyle.
Vesselam.