Ümmet coğrafyasının dört bir köşesinden cihat çağrısına uyarak gelip Çanakkale'de omuz omuza çarpışan ve tarihe geçen büyük bir zafere imza atan: OSMANLI İMPARATORLUK ORDUSUNA SELAM OLSUN.
38 yıl boyunca girilmesi yasaktı Çanakkale’deki şehitliklerin. Çanakkale savaşının yapıldığı alanlara tam 38 yıl boyunca insanların girmesi, ziyaret etmesi yasaklanmıştır. Ve daha sonra da yöre halkı 20 yıl boyunca bölgedeki mühimmat ve savaş kalıntılarını satarak geçimini sağlamıştır.
Şehitlerin bile kemikleri öylece açıkta kalmıştır. Ecdadın Torunları 38 yıl boyunca destan yazılan bölgeye neden giremedi? Bunun cevabı ne yetkililer ne de tarihçiler tarafından hala konuşulmaz. Mantıklı cevabı olan var mı?
İngilizler ve Anzaklar 1930’da kendi ölüleri için anıt yapılmasını istemişlerdir ve akabinde onlar için Çanakkale'de anıtlar yapılmıştır. Lakin bizim şehit olan evlatlarımız için 1960’da ancak mezar ve çevre düzenlemesi yapılabilmiştir. Bu anıt ancak 1960’lı yılların sonunda o da üniversite öğrencilerinin büyük gayreti ile yapılabilmiştir. O dönemin yöneticileri İngilizlere, Anzaklara tanıdığı hakkı neden bizim evlatlarımıza tanımadı? Onlara duyduğu sevgiyi neden bizim koç yiğitlerimize duymadı? Neden? Neden bu gecikme ve umursamazlık? Neden yıllarca resmi kurumlarda, okullarda Çanakkale anmaları irtica faaliyeti olarak görülerek dışlandı. Bu sorular yaman sorular ve cevabı hala verilemeyen sorulardır.
Nitekim 1933 yılında Çanakkale'ye ziyaret düzenleyen Türk Talebe Birliği, "Şehitlerimize böyle mi teşekkür edecektik" diye feryat etmiş, her yerde defnedilmeyi bekleyen şehit kemiklerinin olduğunu söylemişti. Şehit kemiklerimizi bir araya toplayarak üzerlerine "Çanakkale şehitlerimize bir anıt isteriz" diye levha asmışlardı. (6 Ekim 1933 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)
Nitekim Mustafa Kemal'in kızı Afet İnan da Çanakkale'ye düzenlemiş olduğu gezide adımını nereye atarsa ayağına bir şehit kemiği geldiğini Mustafa Kemal'e söylemiş, daha sonra "Niçin Çanakkale'de bir anıt yaptırmıyoruz?" diye sormuştu. (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s.216-217)
18 MART “ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİDİR”
Gelelim Çanakkale Deniz Zaferine. 18 Mart “Çanakkale Deniz Zaferi”dir ve bu zaferde karacı hiçbir komutan veya subayın katkısı olmamıştır bu büyük deniz zaferinin asıl büyük komutanları Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa ve tabyalara komuta eden Yarbay Selahattin Adil Beydir. Ve bir de Nusret mayın gemisi ve o geminin müstesna mürettebatı da asla unutulmaz zafer kahramanlarıdır. O gün deniz muharebelerinde sadece 36 şehit verdik. Kahraman Osmanlı topçusu II. Abdulhamit Hanın yaptırdığı tabyalardan itilaf donanmasını perişan etti. Nusret Mayın gemisinin döşediği mayınlarda itilaf donanmasına kabusu yaşattı.
KARA SAVAŞLARINDA 250 DEĞİL 500 BİNE YAKIN ŞEHİT VERDİK
Kara savaşlarına gelince. Bir yıla yakın süren kara savaşlarında 250 bini cephede olmak üzere, bir o kadar da Tekirdağ ve İstanbul hastanelerinde olmak üzere 500 bine yakın şehit verdik. Tabii bunlarla ilgili kesin bilgiye uluşmak mümkün değil. Çünkü kayıtların ne kadar sağlıklı olduğunu bilemiyoruz. Yeterince de çalışma olmayınca sağlıklı bilgi elde etmek ve sayıları ortaya koymak zor gözüküyor.
Tıpkı Balkan savaşlarında olduğu gibi komuta kademesinin taktik hataları, Alman komutanlar ve İttihatçı subayların anlaşmazlıkları ile verilen zayiatlar katlanarak artmıştır. Ve bu konular ise hemen hemen hiç bahsedilmeyen konulardır.
Ve 1990’lara kadar Çanakkale’yi hatırlamayanlar bütün zaferi Mustafa Kemal’e yamamak için son yıllarda yine sahneye çıktılar. Mustafa Kemal kara savaşlarında mücadele veren 450 civarındaki Yarbay subaydan sadece birisidir. Komutanları bile doğru dürüst hatırlatılmazken, 450 Yarbaydan sadece birisini ön plana çıkarmak o 450’den fazla subaya saygısızlık değil midir. Üstelik savaşın sonuna kadar da kalmamış birkaç ay sonra Bulgaristan’a ateşe olarak gönderilmiştir. Ve biz tek bir isim üzerinden Çanakkale kutlaması yapıyoruz. Geride kalan komutanlar, alt kademe subayların hiçbirisi ortada yok.
TABYALAR NİÇİN UNUTULDU?
Cennet mekan II. Abdulhamit Hanın o muhteşem tabyaları yıllarca hiç dile getirilmedi. Doğru dürüst gündem bile olmadı. Dünya savaşını daha 10 yıl önceden tahmin eden ve Çanakkale Boğazına o muhteşem tabyaları yaptıran Sultan Abdulhamit Han. Bu dehasıyla Çanakkale Deniz Zaferi’nin asıl ve en önemli baş mimarıdır. Sultan II. Abdülhamid, daha 30 yıl önce İngilizlerin buradan saldıracağını tahmin etmiş, kaleleri onarmış yeni tabyalar kurmuş, kıyı topçusu oluşturmuştu.
DÜNYANIN EN BÜYÜK DENİZ SAVAŞININ 110'UNCU YILI
Çanakkale'nin önemi Sultan II. Abdülhamid tarafından yüzyıl başlamadan fark edilmişti. Daha 1907’de Çarlık başkenti Petersburg’da basılan bir eserde Çanakkale Boğazı'nın savunması şöyle anlatılmaktaydı:
“Dünyanın en büyük istihkamı Çanakkale iline bağlı Gelibolu'dadır. Osmanlı topçuları, Deniz Kuvvetleri için önemli bir ordugah haline konulmuş, Avrupa yakasında Seddülbahir ile Kilitbahir ve Asya yakasında Kumkale ile Kale-i Sultaniye arasında demir atmış savaş gemileri güçlü bir set oluşturmuş, her iki sahili kuşatan dağlara, bayırlara ve tepelere baştanbaşa inşa edilen istihkamlar Gelibolu limanına kadar uzanmıştır” (Alman Devlet Arşivi / Alman Kurmayları, Başkomutanlık Vekaleti) Anadolu Hamidiye, Dardanos, Mesudiye, Rumeli Mecidiye, Çimenlik, söz konusu bu 35 istihkamdan sadece birkaçıydı.
VE EN ÖNEMLİSİ HİÇ DİLLENDİRİLMEYEN GERÇEKLERDEN BİRİSİ DE…
Çanakkale Devlet-i Aliyye’nin olduğu gibi İslam ümmetinin de birlikte omuz omuza mücadele verdiği son büyük savaştır. Ümmet coğrafyasının her köşesinden gelen İslam ümmeti, hacca gitmekten bile vazgeçip Çanakkale’de savaşmaya koşan Müslümanların ortak zaferidir. Bu aslında Cenab-ı Hakkın İslam ümmetine bir nimeti ve mesajıydı. Birlik ve beraberlik içinde olduklarında neler yapabileceklerini gösteren ilahi bir mesaj.
Evet, Çanakkale sadece maddi savaş imkanları ile açıklanamayacak kadar mübarek bir savaştı. Fakat Müslümanlar bu fırsatı, Cenab-ı Hakkın kendilerine sunduğu bu bereketi, bu nimeti değerlendirip birlik olmak yerine emperyalistlerin ve sömürgecilerin istediklerini yaptılar. Ulus devlet ve ırkçılık tuzağına daha doğrusu hastalığına düçar oldular. Bu öyle bir hastalıktı ki bugün Müslümanların dünyada bir esameleri okunmuyorsa sebebi bu hastalıktır. Cenab-ı Hakkın Çanakkale’de kendilerine sunduğu zafer nimetinin peşine düşmemeleri ve ellerinin tersiyle itmelerindendir. Bu satırları gönlü imanla dolu olanlar için derdi ümmetin derdi olanlar için yazıyorum. Derdi ümmet olmayanların bu satırlardan alacağı veya bu satırların yazarına vereceği herhangi bir şey yoktur.
SONUÇ 100 YILLIK HÜSRAN HALA DEVAM EDİYOR
Tesbihin taneleri dağıldı ve imame ortadan kayboldu. Sonuçta Peygamber Efendimizin 1400 yıl önceden haber verdiği “…selin önüne katıp götürdüğü çer çöp” haline geldik. Şu anda 50’den fazla İslam ülkesi var fakat bir İsrail’in katliamlarına karşılık verebilecek iradeyi gösteremiyorlar. Bireysel olarak bile tepki göstermekten, boykotu adam gibi uygulamaktan aciz kalıyoruz. Bir gecede 500 Gazzeli şehit olurken dünyayı yerinden oynatması gereken Müslümanlar, hapsoldukları ulus devletlerinde sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Velhasıl, Çanakkale Zaferi, Çanakkale ruhu bu inançla anılırsa, bunları hatırlamaya vesile olursa anlamlıdır. Yoksa yıllardır olduğu gibi, kuru kuruya hamaset nutuklarının, olmayan kahramanlıkların üretildiği sahte bir propaganda malzemesine dönüşür. Bunun da kimseye bir faydasını bugüne kadar görmedik bundan sonra da görmeyiz. Vesselam.