Bir zamanlar faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak İran’ı suçlayarak aptalca “Kahrolsun Şeriat” sloganları ile kendi değerlerine, kendi milletine hakaret edenlerin gün gelip “Esed Seviciliği” konusunda birleşip “aynı torbaya” girecekleri düşünebilir miydi?
Evet bugün geldiğimiz Suriye meselesinde; bu tür omurgasız her şeyi sadece slogan üzerinden gören gerek dini cemaatlerde gerekse benim “beşeri dini cemaatler” olarak tanımladığım yani Kemalist ve ulusalcı veya diğer aşırı sol görüşlü örgütlerde de bu ideolojik körlük şu anda had safhaya çıkmış durumda.
Esed devrilirken ve apar topar ülkesinden kaçarken bile Esed’le görüşülmesi lazım demek hangi kafanın ürünüdür. İçerdeki bu kafaların bir kısmının iyi niyetli olduğunu da düşünmüyorum. Gerek basın yayında kümelenmiş ve gerekse devletin diğer kanallarına bir ağ gibi yayılmış istihbarat aparatları hemen devreye giriyorlar. Ve tarihin garip bir cilvesidir ki, 1993 yılında Uğur Mumcu’nun öldürülmesi sonrası ülkemizde estirilen şeriat karşıtı daha doğrusu İran’ı öne atarak ortaya çıkan o gün ki “sivil terörün” baş mimarları baş kahramanları bugün İran’la birlikte katil Esed’in yanında boy gösteriyorlar. Bunun adı işte tam anlamıyla omurgasızlıktır. Bir kısmının bilerek yaptığı bir kısmının da gafletinden görmediği bu gerçek artık Türkiye’nin önünde bir milli güvenlik sorunu olarak durmaktadır.
Evet, Türkiye bir zamanlar Esed’le çok iyi ilişkiler kurdu. Hatta Bakanlar Kurulunun bile ortak yapıldığı dönemler yaşandı. Belki o günlerde Esed’le görüşülmeye devam edilse milyonlarca insanın öleceği bir iç savaş yaşanmayabilirdi. Suriye dünyanın değişik güçlerinin ve terör örgütlerinin cirit attığı bir alan haline getirilemeyebilirdi. Fakat ne yapılırsa yapılsın on gün ki Türkiye’nin bunu engelleyebilecek bir durumu maalesef yoktu. Afganistan, Irak ve Libya’da sergilenen oyun bir şekilde Suriye’de de yine sergilenecekti. Bunun engellenmesinin o gün için mümkün olabileceğini sanmıyorum. Belki İran tarihin doğru tarafından dursa ve katil Esed’in yanında değil de, vicdanın, merhametin yanında durabilseydi olmayabilirdi. Maalesef, İran mezhepçilik kaygısı ile katil Esed’in yanında durmayı tercih etti. Şii Hilali gerçekleştirme projesinin en önemli ayağı olarak katil Esed’i gördü ve yanlış bir tercih yaptı. Tıpkı yıllar önce Hama ve Humus katliamlarında yine Hafız Esed’in yanında durarak bütün bir İslam dünyasını hayal kırıklığına uğrattığı gibi.
O vahşetin ve zulmün adı “Hama ve Humus katliamı” maalesef unutulup gitti çok dillendirilemedi. Sadece belli Müslümanların hatırladığı bir katliam olarak kaldı. Oysa tarihin gördüğü en büyük sivil katliamlarından birisi Hama ve Humus’ta yaşanmıştı. O gün İran batının Mezhepçiliği İslam dünyasında kullanmak istediğini ve bu yüzden kendisine yol verildiğini görebilseydi ve bu anlamsız tavırları yerine sadece Müslüman olarak tavır alabilseydi. Belki de Arap dünyasındaki birçok diktatörün de daha önceden devrilmesi de mümkün olabilecekti. Bu büyük hataları önce Irak’ta daha sonra da Suriye’de yapmaya devam etti ve bugün gelinen nokta da, içerisinde kimsenin kimseye güvenmediği, kimin batıya çalıştığı, İsrail’e çalıştığının bilinmediği, casusların içerde cirit attığı bir devlet yapısı haline geldi. Son 1 yılda içerdeki istihbarat zaafiyeti yüzünden kaybettikleri devlet adamının haddi hesabı yok. Bu arada Filistinli İsmail Haniye gibi Filistinli devlet adamları da bu zaafiyetten payını aldılar.
Ve şimdi İran maalesef birtakım siyasi hesapların peşinde koşarak Suriye’de katil Esed’in kaçması sonrası kurulmaya çalışılan huzur ve güven ortamına yine çomak sokmaya ve yine tarihin yanlış tarafına doğru savrulmaya devam ediyor. Umarım, İran’ın devlet aklı bunu görüp bu yanlış yoldan döner. Bu bölge insanları artık savaştan yoruldu. Barış ve huzur istiyor. Bilmem kaç yıl önce yapılan bir türbe saldırısını bahane ederek, içerdeki istihbarat aparatlarını kullanıp Suriye’yi yeniden karıştırmaya çalışmak büyük bir aptallığın göstergesidir. Üstelik İran içerisinde kimin kime çalıştığı, kimin batının veya İsrail’in ajanı olduğu ile ilgili ciddi bir karmaşanın yaşandığını artık tüm dünyanın bildiği bir ortamda. İran dini lideri Hamaney’in ve diğer yetkililerin Suriye gençlerine ayaklanma çağrısı yapması bu akı tutulmasının bir başka örneğidir. Hala daha katil Esed’in yanında durmak Suriye halkını anlamamak veya anlayamamaktır. Suriye’de bir karışıklık çağrısı yaparken kendi içerisinin çok sağlam olduğunu mu düşünüyorlar acaba.
Esed ülkesini İsrail’e satıp kaçarken, bütün istihbarat binalarının, savunma sistemlerinin ve cephaneliklerinin yerini niçin verir.
İsrail’in bütün bu yerleri eliyle koymuş gibi bombalaması neyin göstergesidir. Esed’in baştan beri İsrail’le ortak çalıştığının göstergesidir elbette. Peki Filistinli yetkililerin, Hizbullah yetkililerin ve İran’ın önde gelen Cumhurbaşkanları da dahil birçok devlet adamının öldürülmesinin arkasında katil Esed’in İsrail ile yaptığı bu istihbarat paylaşımlarının olmadığını söyleyebilir miyiz.
Kısaca bütün bu siyasi ilişkiler ağı Esed ailesinin bir katiller sürüsü olduğunu tüm dünyaya ilan etti. Siyasiler veya devlet yetkilileri mecburen devletler arasında ilişki kurmak zorunda olduklarından bazı şeyleri görmezden gelebilirler. Fakat bir Müslüman için böyle bir zorunluluk yok. “Bizim sırtımızda yumurta küfesi yok” bu yüzden yapılan zalimlikleri dile getirmek bizim boynumuzun borcu. Baba ve oğul Esed’in adeta kıyım merkezi olan Şam’daki Sednaya Hapishanesi bunu en iyi şekilde anlatmıyor mu. Bunun yanında adeta bir açık hava hapishanesine döndürülen Suriye bunu anlatmıyor mu.
Bu süreçte kazanan, milyonlarca Suriyeliyi içerdeki ve dışardaki fitne odaklarının tüm fitne ateşlerine rağmen sahip çıkmayı sürdüren Türkiye ve Türk milleti olmuştur. İçerde Suriyeli muhacirlere kötü ve hor gözle bakanlar bunun hesabını Cenab-ı Hakka elbette verecekler. Suriyeli muhacir kardeşlerimizin onurlu geri dönüşleri İnşallah orada huzur ve güven ortamı ile perçinlenecektir. Oralara gittiğimizde kapısını çalabileceğimiz milyonlarca kardeşimiz olduğunu bilmek bizlere büyük bir güven verecek. Mekke ve Medine’ye giden karayolu açılacak ve bizler aslında bizim bir parçamız olan o toprakları ziyaret ederek Hicaz’a ulaşmanın mutluluğunu yaşayacağız.
İşte tam bu noktada tarihin yanlış tarafında yer tutan içerdeki ve dışardaki bu “Esed Sevicilere” naçizane tavsiyemiz, Hz. İbrahim’in ateşini söndürmek için su taşıyan karınca misali gibi olmalarıdır. Suriye’de bir ateş vardı ve bu ateş şu an söndü. Bu ateşin yeniden harlanmasına yeniden zulümlerin başlamasına neden olan sebep sizler olmayın. Çünkü “zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur.” İstisnasız bütün zalimlerin akıbeti berbat olmuştur. Bunu hiç akıldan çıkarmamak gerekiyor. Küçük siyasi hesaplarla Suriye halkının yarım asırdır süren zulme karşı duruşunu kirletmeye kalkmayın. Vesselam.