
Yasağın anlamı
Rasim ÖZDENÖREN
Yasağın anlamıyla insanın anlamı bir yerde üst üste geliyor.İnsanın sınavı yasağın var bulunmasıyla bağlantılıdır. Şöyle ki:
Yasak varsa ve bana yasak olan şeyden uzak durmam bildirilmişse, ben, tam da bu noktada seçme durumuyla karşı karşıya bırakılıyorum demektir: yasak orada duracak ve ben ona yaklaşmayacağım.
Cennetteki yasak ağacın karşısında Adem peygamberin bırakıldığı durum da işte aynen böyledir. Yasak ağaç, kendisinden uzak durulması bildirilen ağaç orada duracak ve Adem peygamber ona yaklaşmayacak.
Adem peygamber yasak ağaç karşısında şöyle düşünmüyor: bu ağaç madem bana yasak kılındı, ona yaklaşmamam öngörüldü; öyleyse ben bu ağacı ortadan kaldırayım da ondan tümüyle kurtulmuş olayım!...
Hayır, seçenek böyle bir şey değil. Seçenek, o ağaç orada duracak ve sen ona yaklaşmayı kendine men edeceksin.
Çünkü insanın insan olma haysiyeti ancak bu yoldan belirlenebilecektir.
Yasak olan şeyin konusunu ortadan kaldırmakla insan kendini seçeneksiz bırakmış olur. Oysa maksat bu değildir. Maksat, o yasak orada dururken ve ona yaklaşma imkânı mevcutken ona yaklaşmamaktır. Marifet ona yaklaşma imkânı eldeyken insanın kendini ona yaklaşmaktan men edebilmesi durumunda ortaya çıkar.
İnsanın hayvandan ve melekten farkı da bu durumda ortaya çıkar.
Hayvan ve melek seçme mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmamıştır. Bu yüzden de biz, onların yapıp ettikleri her ne varsa, onu zorunlu olarak yaptığını söyleriz. Zorunlu olarak yaptıkları için de, yaptıklarından sorumlu tutulmazlar. Yaptıklarından sorumlu tutulmadıkları için yapıp etmelerinin herhangi bir fazileti de söz konusu değildir.
Ben, yıllar önce sigarayı bırakmaya karar verdiğimde, artık ona bir daha yaklaşmayacağıma kanaat getirinceye kadar cebimde sigara paketi taşıdım. Çünkü ona yaklaşmamamın sebebini ondan mahrum bulunduğum gerekçesine terk etmek istemedim. Paket cebimde durdu ve ben ona elimi sürmedim. Böylece şunu demek istiyordum: istesem sana ulaşabilirim, sen elimin altında duruyorsun; sana elimi sürmüyorum; çünkü bana hâkim olan sen değilsin, sana hâkim olan benim...
Şimdi...
Değindim tablo, bizim sosyal ve siyasal yaşantımız için de söz konusudur; daha doğrusu söz konusu olmalıdır. Sosyal veya siyasal hayatta bir şeyi yasakladığın takdirde o şeyi yeraltına itmenin yolu açılmış olur. Vaktiyle Urfa'da belediye genelevi kapattığında bu olay (yasak) başka kentlerde de uygulanmak istenmişti. Ben her defasında yasaklama işine karşı çıktığımı açıklamıştım. Şimdi bazı ailelerde çocukları televizyondan uzak tutma adına evlerine televizyon sokmayanların olduğunu biliyorum. O ailelerle olan görüşmelerimizde onlara şunu söylemiştim: "Sen çocuğa televizyonu yasaklıyorsun, daha doğrusu yasakladığını sanıyorsun, çocuğundan hangi programı yasakladığını düşünüyorsan, bil ki, çocuk o programı komşunun televizyonundan izlemiştir." Nitekim çocuklara sorulduğunda beni doğruladıkları görüldü. Bu yöntemle geliştirilen yasak aslında çocuğu karmaşaya düşürür. Oysa çocuk o programdan kendi iradesiyle vazgeçerse şahsiyeti gelişir ve kendine güveni olgunluğa erişir.
Demek ki, yasaklamakla bir yere gidemeyeceğimizi söylemiş oluyorum. Öyleyse ne?.. Ne yapmamız gerekir?
Mahrum bırakıldığımız için değil veya üzerimizde bir dış baskının zorlamasını hissederek de değil, kendi irademizi kullanarak bir şeyden kendimizi men edeceksek etmeliyiz.
Yasak ağaç orada duracak ve biz yasak ağaca yaklaşmamayı kendi irademizle gerçekleştireceğiz. Bu tutumda insanca bir erdem var; mahrum bırakılmışlıktan dolayı yasak ağaca yaklaşmaktan uzak bırakılmışsak, o işte bir fazilet de yoktur, bir gelişme de, bir haysiyet de...