Rasim ÖZDENÖREN

Merak, tembellik ve sabır

Rasim ÖZDENÖREN

Kafka'dan bir aforizma: 'İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü geri dönemiyorlar.' (Franz Kafka: Günah, Istırap ve Acı Çekmek Üzerine, Tarih: 01.01.2005 Saat: 23:26 Gönderen: karakutu).
Biz, olaya genelde sabır açısından değil, fakat merak ve tecessüs açısından bakmaya yatkın haldeyiz. Acaba bu ağaç neyin nesidir? Bize yaklaşılmayın deniyor, ama yaklaşırsak ne olur?
Ona yaklaşmayı denemek, bir bakıma tanrıyı sınama anlamına gelmez mi? Elbette öyledir. Ama tanrının sınamaya gelmeyeceğini öğrenmek için bedel ödemek gerektiğini insan nice deneyimlerinden sonra öğreniyor.
İncil'de bahsi geçen Hz. İsa ile Şeytanın mükâlemesi dehşetli öğreticidir. Şeytanın Hz. İsa'ya teklifi olağanüstü iğva edici. Bakınız, melun ne teklif ediyor Hz. İsa'ya, diyor ki: 'Kendini şu tepeden aşağıya bırak, madem tanrı seni koruyacaktır, buna eminsin, o halde o seni koruyacaktır; haydi...' Ama Allah'ın nebileri, resulleri bu vartaları atlatacak kadar hem aklıselim, hem feraset ve basiret sahibidirler. Hz. İsa'nın cevabı da Şeytanın teklifini alt üst ediyor, o teklifin içini boşa dönüştürüyor; cevap şu: 'Tanrı sınanmaz!'
Hz. Âdem'in lakabı 'safiyullah'tır. O, tertemiz bir insandı. Kalbinde ve kafasında hiçbir cin fikirlilik yoktu. Zaten azıcık cin fikirlilik olsaydı, pekâlâ diyebilirdi ki: 'Ya Rabbim, bana yaklaşmayı yasak kıldığın ağacın tadını tatmak istiyorum, onu bana tattır!' Böyle niyaz etseydi kuşku yok ki, o ağacın tadı ona helal yoldan tattırılırdı. Resulullah'ın (s.a.v.) cümlesini biliyoruz: insan, Allah'ın haram kıldığı şeylerden kaçınırsa Allah ona o haramın helal olanını verir...
Ama cennet ortamında yaşayan ve henüz bizim içinde yaşadığımız dünyanın herhangi bir tuzağı ile, hile ile karşılaşmamış olan Âdem Safiyullah bu türden akıl yürütmelerden uzaktı.
Ancak o, gerçek bir insandı: merak ediyordu.
İşte Kafka'nın maksimi tam da bu noktada devreye giriyor. İnsan elbette merak eden bir yaratık. Ama belli konumlarda merakıyla başa çıkmak da ona bahşedilmiş özelliklerdendir. Merakıyla başa çıkabilmek için kendini yeni meraklara sevk etmesi gerekmiyor. Bilakis o noktada, ona bahşedilmiş bir başka özelliği devreye sokması gerekiyor, o özellik de onun sabır edimidir.
Hz. İsa'nın 'Tanrı sınanmaz!' cümlesinin içinde de sabır edimini görebiliriz. Tanrıyı sınamaya kalkışmak tam da sabırsızlanmak demek olurdu. Haramın üstüne abanmak gene sabırsızlık olurdu. Oysa haramdan kaçınmak son tahlilde bizim sabır melekemizi devreye sokmaya müncer oluyor.
 
Allah'ın insanı başıboş bırakmadığını bilmemiz gerekiyor. O belki hayatın çeşitli cilveleriyle sınamaya tâbi tutuluyor. O sınamadan insanın başarıyla çıkabilmesi, o hataratı aşabilmesi onun sabır melekesini devreye sokmasıyla kaimdir diyebiliriz.
 
Allah insanı başıboş bırakmadıysa, onun sabrını çeliğe su verilmesi örneği çelikleştirmenin yolunu öğretmesini de ondan bekleriz. Sanırım oruç, başka her türlü hikmeti yanında, bir de insanın sabır edimi açısından değerlendirilebilir. 

Yazarın Diğer Yazıları