Prof. Dr. Ünal Çamdalı

Prof. Dr. Aytunç Ateş: Erzurum'un Mert Evladı

Prof. Dr. Ünal Çamdalı

 

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesine başladığım ilk yıllarda henüz yeterli sayıda ne hocamız ne de binamız vardı. Sadece bir iki yerde üniversite binası vardı. Bunlardan biri Ulusta bulunan şimdilerde yıkılmış olan, Çankırı Caddesiyle kesişen Çiçek Sokaktaki, yanılmıyorsam İl Özel İdaresine ait eski bir binaydı. Burada rektörlük ile birlikte çeşitli idari birimler ve mühendislik bölümleri vardı. Mühendislik bölümleri henüz yeni kurulmaya başlamıştı. Bunlar: makine, elektronik, bilgisayar ve malzeme mühendisliği gibi bölümlerdi. 

İlk Tanışmamız ve Karakteri

Bölüme ilk başlayan öğretim üyelerinden ve profesör unvanına sahip olduğumdan dolayı bölüm başkanlığı görevini de üstlenmiştim. Sanırım Aytunç Hoca da benim gibi profesör olmasından kaynaklı olarak malzeme mühendisliğinin bölüm başkanlığı görevini yürütüyordu. İlk tanışmamızın fakülte ile ilgili farklı toplantılar ve üniversitenin kuruluş aşamasındaki yoğun çalışmalardan dolayı olduğunu düşünüyorum. 

Her ne kadar başlangıçta aynı kurumda çalışıyor olmaktan dolayı bir arkadaşlık ilişkisi doğsa da ilerleyen zamanlarda kişisel karakterinden kaynaklı gelişen bir arkadaşlık ilişkimiz oluştu. Bunda onun bazı özelliklerinin önemli rol oynadığını düşünüyorum. Bunlar en başta mütevazılığı, nazikliği, samimiyeti ve belki de daha baskın olan mertliğiydi. Bana göre en önemli özelliğiydi mertliği. Kimseyi kandırmazdı ve ilişkileri düzeyli olsa da samimiydi. Ayrıca (Allah bilir) samimi bir mümindi. Halden anlar ve içtendi.

Ulustaki binada bulunduğumuz günlerde, bir gün okula giderken kendisine rastladım. Yanında Güven Hoca vardı. O dönemlerde yaşananlardan ve içerisinde bulunduğum ruh halinden anlam çıkarmış olacak ki “Hoca bize de mi küstün? Biz varız yanında” demesini hiç unutamadım…

Özel hayatından ve değerlerden pek bahsetmezdi. Yanılmıyorsam örnek olmayı daha çok önemserdi. İşinde farklıydı belki özel hayatında da farklıydı. Ancak gördüğüm kadarıyla gerçek dindardı. Sonrasında öğrendim ki engelli çocuğu vardı ve yükü ağırdı. Bunu da kimseye hissettirmezdi. Galiba tüm sıkıntı ve yükünü kendi iç dünyasında yaşardı. Dakikti ve planlıydı. Zamanını boşa harcamazdı. Sürekli bir şeylerle meşgul olurdu. Çok ender olarak bir araya gelir, ülke meselelerden ve günlük olaylardan konuşurduk. Sohbetlerimizde zaman zaman bazen farklı bölümlerden arkadaşalar da olurdu. 

Olaylara Yaklaşımı

Bilgisayar Mühendisliği bölümünün eski öğretim üyelerinden olan Remzi Yıldırım Hocanın ilginç tespitlerinden ve görüşlerinden bahsetmemden mutlu olurdu. Onlar çok hoşuna giderdi. “Remzi Hoca lazeri büktüğünü iddia ediyor” dediğimde ise şaka yollu “sonuç?” derdi. Sonuca çok önem verirdi. Ben de “sonuç her şey değil, sonuç nihayetinde Keynes’in dediği gibi ölüm” derdim. Yine şaka yollu “Remzi Hocayı çok dinlediğin için sana tazminat ödemesi gerekir” derdi. Bu tür konuşmaları odasında yapardık. Orada bazen Güven Hoca da olurdu. Aynı katta olduğumuzdan ve odalarımızın yakın olmasından kaynaklı olarak gelip geçerken selam verir, hatır sorar ve sonrasında hemen çıkardı. Hep bir acelesi vardı ve bir yerlere yetişme telaşı içindeydi. 

Hocanın iki şeyi vurgulamamdan, mutlulukla tebessüm ettiğini görürdüm. Bunlardan biri fiziğin mühendislik açısından temel bir bilim olduğu ile ilgiliydi. Fizik anlaşılmadan mühendisliğin anlaşılmayacağını söylerdim ve gerçek de böyleydi. Hoca fizikçi olduğundan, bu düşüncemi her ifade ettiğimde hep tebessüm ederdi. Diğeri de babamın büyük dedesinin ve kardeşlerinin Erzurum tarafından geldiğini söylediğim zamanki tebessümüydü. Sanırım bundan hemşerilik bağı kurardı. 

Vefalıydı

Fakültede uzun süre görüşemediğimizde, odama uğrar veya telefonla arardı. Ne yapıyorsun, hayırdır bir sıkıntı mı var? diye sorardı. En son 9 Aralıkta kendisine bir mesaj atmıştım. Mesaj AD isimli bilimsel indeksin, öğretim üyelerinin yayın sıralaması ile ilgiliydi. Sıralamaya göre Hoca fakültede beşinci olmuştu. Sonrasında telefon edip “Hocam tebrik ederim! 5. olmuşsun, bizi geçmişsin!” dediğimde ise bu durumu olgunlukla ve gayet mütevazı bir şekilde karşılamıştı. Bazıları mütevazılıkta samimi değildir. Ancak o gerçekten bunda samimiydi. Daha önce ifade ettiğim gibi özelliklerinden biri de samimiyete dayalı mütevazılığıydı. 

Kendi konusuyla olduğu kadar diğer sosyal konularla da ilgiliydi. Ülke sorunlarının çözümüne kafa yorardı. Bir gün biraz da heyecanlı şekilde akademik bir platforma gönderilmek üzere “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ile ilgili bir yazı yazdığını ve benden bunu okumamı rica etti. Okuduğumda bir iki küçük anlam kopukluğu gördüm. Hocaya “ilk defa mı yazıyorsun?” diye sorduğumda “evet” deyince, ilkyazı için bunun normal olduğunu düşünmüş ve şevkinin kırılmaması için gönderebileceğini söylemiştim. Yazıyı beğenmiştim, gerçekten iyi bir yazıydı. Zira yazı yazma işi yazdıkça gelişen bir süreçti. 

Kara Haber

27 Aralık sabahı, üniversiteden cep telefonuma bir mesaj geldi. Mesajda: Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aytunç Ateş vefat etti yazıyordu. Bir an şok yaşadım, yanlış olduğunu düşündüm. Kendi kendime galiba annesi veya babası olabilir dedim. Fakültemiz memurlarından bir arkadaşı aradım. O da haberi yeni duyduğunu ve şaşkın olduğunu söyledi. Sonrasında teyit için yakın arkadaşı Güven Hocayı aradım, telefonu meşguldü. Anladım ki kara haber tez yayılmıştı. Bir diğer arkadaş olan Fatih Çelebi Hocayı aradığımda ise haberin doğru olduğunu anladım. Fatih Hoca ağlamaklıydı. Daha iki gün önce İlyas Hocanın odasında konuştuklarını ve çok üzgün olduğunu söyledi. Gerçekten de onun ilk defa bu kadar üzgün olduğunu hissettim hatta cenazesinde ağladığını gördüm.

Her Canlının Akıbeti

Eskiler demiş ya “ölüm Allah’ın emri (de), ayrılık olmasaydı”. Ölüm herkesin başında ondan kaçış mümkün değil. Tıp ilerlese, ömür uzatılsa da ölümden kaçış olanaksızdır. Fizik özellikle termodinamik yasaları ve Kutsal kitabımız Kuran ile diğer kutsal metinler bunu net olarak ortaya koymaktadır. Ancak insanoğlu yine de onu yok varsayıyor. Öyle yaşamak istiyor, mutlu olmak istiyor, elemden kaçıp hazza koşmak istiyor. Ancak sonunda acı gerçekle karşılaşıyor. Yapı bu, mekanizma bu, kabullenilmesi zor olsa da hakikat bu. Akıbet(imiz) hayır olsun…

Son Tahlil

Aytunç Hoca gerçekten iyi bir insandı ve iyi bir hocaydı. Kimseyi kırmazdı ve nazikti. Yukarıda da ifade ettiğim gibi mütevazıydı, samimiydi ve en baskın özelliği de mertliğiydi. Bunlara bilakis şahit oldum. Bu noktada örnek bir insandı.

Belki herkese kısmet olmayacaktı, öldükten sonra arkasından gerçek manada “iyi insan” denilmesi. Bu da hepimize ders olmalı. Özellikle görmeyenlere, duymayanlara, dünyevi arzu ve isteklerini her şeyin üzerinde görenlere...

Nur içinde yat, mekânın cennet olsun Erzurum’un mert evladı!

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar 2
Halil Gürbüz 24 Ocak 2025 15:39

Allah Rahmet eylesin. Makamını Yüce Mekanını cennet eylesin.

Makbule B. 08 Ocak 2025 20:15

Yazınızı dikkatle ve yüksek hassasiyetle okudum. İnsanın bu dünyadan ayrılırken geride böylesi izler bırakmış olması takdire şayan. Hocamıza Allah'tan rahmet, sevenlerine sabır dilerim. "Baki kalan kubbede hoş bir sada imiş."

Yazarın Diğer Yazıları