Kayseri'den izlenimler ve düşünceler
Prof. Dr. Ünal Çamdalı
Kayseri, ülkemizin hem nüfus hem de ekonomik anlamda en hızlı gelişen şehirlerindendir. Nüfus olarak 70’li yıllara nazaran neredeyse on kat büyüdü. O zamana göre on tane Kayseri oldu. Artık anakent (metropol) yapısındaki bir kent görünümünde. Eskiden ticaret ağırlıklı bir şehir iken şimdi ticaret ile birlikte turizm ve sanayi şehri oldu. Her haliyle Orta Anadolu’nun merkezi konumuna yerleşti. Aslında bir anlamda merkezi oldu...
Eski alanları neredeyse kalmadı, yapılaşması arttı. Modern bir şehir oldu ancak bazı kültürel ve özgün değerlerini de kaybetti. Kiminle konuşsan aynı dertten muzdarip: toplumsal güven azaldı; homojen toplum yapısı neredeyse ortadan kalktı; akrabalık ilişkileri zayıfladı; komşu komşuyu tanımaz oldu; eski çamlar bardak oldu…
Günümüzdeki Kayseri zaman zaman eskiyi aratır oldu. Bunda sadece şehrin fiziksel yapısının değişimi değil o zamanlar yaşayan ancak artık yaşamayan dost ve akrabaların da etkisi söz konusu. En azından benim gibi olanlar ve düşünenler için durum bu...
Şehrin sanayisi gelişti, ticaret hacmi arttı dolayısıyla ekonomisi ciddi oranda büyüdü; tramvay geldi; dört tane üniversitesi oldu fakat kültürel seviyesi istenen ve beklenen seviye gelemedi; otantik yapısı da pek kalmadı. Eski havasını yansıtan çok az eser kaldı. Her yer binalarla doldu. Betonlaşma eskiden beri vardı ancak son zamanlarda şehirde baskın şekilde kendini hissettirmekte; yüksek katlı binalar da dikkat çekmektedir.
Belli bölgelerde binalar arasında nerdeyse boş alan kalmamış; merkezdeki yeşil alanlar azalmış; eski tarihi çeşmelerin yerinde yeller esmekteymiş hatta yerleri bile bilinmemekteymiş…
Yetmişli yıllarda oturduğumuz, Sahabiye Mahallesinin kenarlarındaki tarlalarda: marul, maydanoz, lahana yetiştirilirdi. Boş alanlarda top oynanırdı. Şehrin tarihi mekânları baskındı. Şimdikine göre fakir olsa da daha yeşil ve daha özgün kent havası vardı. Bugün geldiği nokta itibariyle: güçlü ekonomisi, güçlü ticaret ve sanayi yapısı ile birlikte eski değerlerini koruyamayan şehir görüntüsü.
Eski yollar kısmen değişmiş. Yeni birçok yol yapılmış ancak biraz da karmaşık olmuş. Şehir merkezine giden yollardaki trafik akışının daha düzenli ve kolay olması gerekirken bunun tam da böyle olmadığı görülmekte. Yeni yolların çoğunun eklenti olduğu hissedilmekte. Nüfus hızlı artınca böyle bir çözüm bulunmuş. Günün sonunda tarihi yapı bozulmuş. Sanki o eski şehir yokmuş, onun yerinde hep modern bir şehir varmış gibi olmuş.
Şehre büyük yatırımların yapıldığı çok açık. Avrupai görünüme sahip ancak yukarıda da ifade edildiği gibi tarihi ve kültürel değerlerini kaybetmiş. Eski şehri bilenler bunu bilir. Bu manada kayıp yaşadığı ortada. Zenginleşme ile birlikte değerler de aynı oranda artmamakta. Kaldı ki maddi değerler arttıkça maddi olmayanlar azalmakta ya da tersi de doğru olmakta.
Terazinin iki kefesi gibi biri ağırlaşırken diğeri hafiflemekte. Eski Kayseri geleneksel yapısı ve tarihi dokusu ile öne çıkan bir şehir iken günümüzdeki daha doğrusu modern Kayseri, geleneksel yapısından uzaklaşmış bir yapı sergilemekte. Bunda şehrin aldığı yoğun göçün de etkisi olduğu, açıkça belli olmakta.
Şehirlerin de ruhlarının olduğu belirtilmektedir. Bunlar uzun tarihi süreçten sonra gelişen, nice kavimlerin oluşturduğu olgulardır. Ne yazık ki modernizm, şehirlerin ruhlarını da ortadan kaldırmıştır. “Yeni Dünya Düzeni” tüm alanlara damgasını vurmuş, geleneği yok etmiştir. Düzen, Batı kültürüne ait, onun istediği ve benimsediği değerler bütünüdür. Ancak kendisinden olmayana da pek aman vermemektedir. Ne var ki tüm dünya söz konusu medeniyetin peşinden koşmakta, ona yaklaştığı oranda kendini başarılı saymaktadır. Günümüz dünyasında, alternatif bir medeniyetin varlığı henüz görülmemektedir. Yakın zamanda da görülmesi pek de olası değildir. Bu da ayrı bir gerçektir.
Eskiden “Kayserilinin kafası çalışanı ticaretle uğraşır, kafası çalışmayanı da okur(!)” ifadesi nerden çıktı bilinmez ancak gerçekle ve kültürümüzle ilgisi olmayan, ticaretin, bilimin, sanatın ve edebiyatın birbirlerinden farklı olduğu gerçeğiyle bağdaşmayan, hakikate aykırı, uydurma, biraz da talihsiz bir ifade. Sanki bilim, sanat veya edebiyat (ya da okumak) ticaretten daha kolaymış gibi… Hâlbuki tüm bunlar fedakârlık ister, emek ister, çaba ister hatta ticaret gibi cesaret ister… Onlarla uğraşırken pek çok maddi şey kaybedebilirsiniz. Bilime, sanata veya edebiyata yaklaşırken maddi şeylere uzaklaşabilirsiniz. Eviniz, arabanız, yatınız, katınız, yazlığınız olmayabilir. Bundan dolayı belki de en yakınlarınız bile sizi ve işinizi küçümseyebilir. Bunları göze almanız gerekebilir. Ticaret de elbette çaba, uğraş ve diğer faaliyetlere ihtiyaç gerektirir. Taş yerinde ağırdır. Elmalarla armutlar sadece toplanamaz değil aynı zamanda karşılaştırılamaz da…
Maddi değerler de elbette önemli. Milletlerin kalkınması; sanayi, ticaret ve turizm ile gerçekleşmektedir. Ancak bilim, sanat ve edebiyat da önemlidir. Hepsi birbirinden beslenmektedir. İki kanatlı kuşa benzemektedir. Şu hakikati de unutmamak gerekir: ömrün sonunda geriye kalan veya insana kıyamete kadara yarayan, hangi alanda olursa olsun onun güzel ve hayırlı eseridir!..
Şehre ve değerlere uymayan ifade eskiden özellikle şehir dışında sık kullanılırdı. Günümüzde çok da kullanılmadığı gözlenmektedir. Son üniversite seçme sınavında, sayısal ve sözel birincilerinin Kayseri’den çıkması, sözün doğru olmadığına verilen en güzel yanıtlardan biridir.
Burada amaç elbette geçmişe methiye düzmek, geçmişin şimdikinden daha iyi olduğunu ifade etmek değildir. Geçmişte güzellikler olduğu gibi günümüzde de vardır. Ya da olumsuzluklar hem geçmişte hem de günümüzde mevcuttur. Değişim her alanda olduğu kadar şehirlerde de olacaktır. Tüm mesele, değişirken değerleri ve özgün dokuyu korumak olmalıdır. Bu konuda biraz daha hassasiyet göstermek, geleceğe bırakılacak kültürel miras açısından anlamlıdır. Zira kültürel miras sanırım maddi mirastan daha değerlidir…