Kalkınma Bankasının Faruk Ağabeyi
Prof. Dr. Ünal Çamdalı
Yıllar önce, ilk iş yerim olan Türkiye Kalkınma Bankasına (TKB’ye) girdiğimde, daha önce de belirtmiştim, ülkemizdeki kamu kurumlarının genel yapısı, bugünkünden oldukça farklıydı. Kurumların başında, genellikle belli siyasi ve politik düşünceye sahip bürokratlar vardı. Onların düşüncesinin dışında, farklı düşüncelere sahip, üst düzey bürokratlar ise pek yoktu ve bürokratik sistem üzerinde ciddi anlamda, etkileri vardı. Zaten o dönemler, bürokrasinin devlet ve yönetimi üzerinde kayda değer bir ağırlığı vardı. Siyasi iktidarlar bürokrasiye, belli ölçülerde etki edebiliyordu. Ülkeyi siyasetçilerden daha çok üst düzey bürokratlar yönetiyordu.
Her kurumun olduğu kadar Türkiye Kalkınma Bankasının da kendine has yapısı, anlayışı ve yönetim kadrosu vardı. Hem kişisel karakterimden kaynaklı hem de makina mühendisi olmam nedeniyle benim gibi kimselerin, kurum içerisinde gelebileceği, kariyer noktası belliydi. O da en fazla “kıdemli uzman” olmaktı. Bunu daha ilk günlerde anlamıştım. Bu yüzden kuruma girdikten birkaç yıl sonra Erciyes Üniversitesinde Dekan olan, İTÜ’den hocam Prof. Dr. Aksel Öztürk’ün asistanı olarak üniversiteye geçmek istedim. Atama yazım üniversiteden geldi. Ancak gerek rahmetli babamın Ankara’da TKB’de çalışmamı istemesi gerekse de kurumdaki Şerafettin ağabeyin “senin gibi bir elemana burada çok ihtiyaç var” telkini ile üniversiteye geçmedim. Sonrasında birçok nedenden dolayı da ayrılamadım. Kurumdan ayrılıp üniversiteye geçmem için uzun bir zamana ihtiyaç vardı…
Yıllar sonra ülkemizin başta siyasi yapısı olmak üzere genel yapısı gibi bürokratik yapısı da değişti. Farklı görüşteki insanların egemen olduğu, farklı bir yapı kuruldu. Kurum da bundan nasibini aldı. Ancak benim gibiler için sonuç, aslında pek değişmedi. Dolayısıyla tüm kurumsal yapıların, belli bir anlayışı ve duruşu olduğu bilinmelidir. Bunu oluşturan da oradaki uzman yapı, önemli makamlardaki kişiler ile onların geliştirdiği anlayışlardır. Bu bağlamda herhangi bir kuruma yeni girenlerin, belli ölçülerde yapıya uyum sağlaması gerekmektedir. Aksi takdirde (arkalarında destekçileri de yoksa) belli makamlara gelmeleri, öyle kolay olmayacaktır.
Bankaya girdiğimde, ilk tanıdığım kıdemli uzmanlardan biri de “Faruk Dağlı” idi. O da bize yakın, bizim gibi Anadolu çocuğuydu ve halden anlardı. ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünde, lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlamış; aynı üniversitede ve bölümde, doktora eğitimine başlamış fakat bildiğim kadarıyla bitirememişti. Çok iyi bir insandı, kimseyi üzmezdi. İçine kapanık görünse de aslında pek de öyle değildi. Konuşmak istersen konuşurdu. Deneyimliydi, akademik seviyesi ve yaşam tecrübesi oldukça yüksekti üstelik şık giyinirdi.
Bankaya birlikte girdiğimiz mühendislerin, “yetkili uzman yardımcısı” unvanı alması için yapılan sınavın, sınav komisyon başkanı olmuştu. Sınavdan en yüksek puanı aldığımı, sevinerek söylediğini hatırlıyorum. Bankadan ayrıldıktan sonra sadece bir kez görüştük. O da bir arkadaşı ziyarete gittiğimdeydi. Sonrasında ise iletişimimiz kesildi.
Geçen gün vefat ettiğini öğrendim. Haberi bankadaki arkadaşlar verdi. İsminin başında Mehmet olduğunu da o zaman öğrendim. Tam adı “Mehmet Faruk Dağlı” imiş. Onu sadece “Faruk Dağlı” olarak bilirdim. Rahmetli, “Mehmet” ismini kullanmazdı. Yıllarca aynı kurumda, teknoloji araştırması faaliyetlerinde bulunan (TAP), bir müdürlükte çalışmıştık. Bir kez de birlikte (Ankara dışına) göreve gitmiştik. Kendisini görev esnasında daha iyi tanıdım. Kendi halinde, kimseye kötülüğü olmayan ağabeyimizdi. Kısacası iyi insandı. Yanılmıyorsam yaşı da çok değildi. Ancak ömür sermayesi tükenince, başka şeylerin faydası dokunmuyordu. Rahmetli anacığımın ifadesiyle de ölüm oku değince insana, gerisi çare değildi. Çok anılarımız vardı, şimdi hepsi hayal oldu sanki…
Merhumun Kalkınma Bankasında, üst düzey görevlerde olmasını, çok isterdim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi eğitim ve tecrübe açısından donanımlı ve yeterliydi. “Yüksek Mühendis” idi. Endüstri mühendisi mesleği de kurum için idealdi. Daha üst görevlerde bulunabilirdi. Bildiğim kadarıyla kıdemli uzmanlığın ötesine geçemedi, göreve getirilmedi ya da kendi istemedi. Durgun bir yapısı vardı. İş seyahatlerine fazla gitmek istemezdi. Belki bilmediğimiz sağlık ile ilgili sıkıntıları olabilirdi. Yanılmıyorsam milletvekili aday adayı olmuş fakat listeye girememişti. Siyasete girme ile ilgili tecrübelerini, seyahat dönüşünde, uzun uzun anlatmıştı.
Ben onun, o yıllardaki biz gençlere, liderlik yapmasını da çok isterdim. Ancak o da olmadı, olamadı, yapmadı ya da yapamadı...
Belli bir süre aynı birimde birlikte çalıştığım, eski kurumumdan bir arkadaşın daha doğrusu ağabeyin, bende bıraktığı izlenimi, ifade etmeye çalıştım. Bu vesileyle “Kalkınmanın Faruk Ağabeyine”, Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabır diliyorum. Bu yazıyı yazmama vesile olan, Kalkınma Bankasından Mehmet Arkun ağabeye de teşekkür ediyorum.