Bir Türk'e Gönül Verdim Filmi Üzerine
Prof. Dr. Ünal Çamdalı
Sinema yazarlığının ve film eleştirmenliğinin farklı bir alanı ve uzmanlığı olsa da yönetmenliğini Halit Refiğ’in, başrollerini de İsveçli yıldız Eva Bender ile birlikte Ahmet Mekin ve Bilal İnci’nin paylaştığı, 1969 yılı yapımı “Bir Türk'e Gönül Verdim” filmini izleyince, bende de aşağıda ifade etmeye çalıştığım duygular gelişti. Bu duyguların gelişmesinde, sanırım filmin önemli bir kısmının (eski) Kayseri’de çekilmesi ve yardımcı bir oyuncunun tanıdık olması, etkili olmuştur.
Filmin çekildiği yıllarda, ülkemizden Almanya’ya, yoğun Türk işçi göçü olmaktaydı. Galiba yönetmen (ve yapımcı) göçten etkilenmiş olacak ki böyle bir olguyu, toplumda karşılık bulması bağlamında filmleştirmiş. İyi ki de yapmış. Sinema konusunda uzman olan kimselere göre Halit Refiğ, “Batılı Sinema” anlayışına karşı “Ulusal Sinema” anlayışını benimsemiş bir yönetmendir. Ayrıca Refiğ, konu filmin çekimleri için Kayseri’nin seçilme nedenini; “Şehrin Hititlerden beri Erciyes Dağı’nın eteklerinde kurulması, Roma Döneminin ve Selçuklu İslam medeniyetinin izlerini taşıması ile birlikte eski ve yeni yerleşim mimarisini bünyesinde barındırması” şeklinde açıklamıştır.
Filmin Konusu
Film, Almanya’ya işçi olarak giden, İsmail Acar (Bilal İnci) isimli Türk’e gönül veren, üstelik ondan bir oğlu da (Zafer) olan, Alman Eva’nın (Eva Bender) dramatik hikâyesini anlatmaktadır.
Film, bir Türk ile gönül ilişkisinden dolayı babası tarafından kabul görmeyen Eva’nın, daha önce Almanya’dan ayrılan ve çocuğunun da babası olan İsmail’i bulmak için Kayseri’ye gelmesiyle başlar. İsmail Kayserili mi değil mi tam belli değildir. Ancak Kayseri’de Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan, “Sümer Bez Fabrikasında” tamir ve bakım ustası olarak çalışmaktadır. O, ahlaki zaafı olan, kurnaz fakat kabadayı ruhlu ve gözü pek biridir. Fabrikada çalıştığı gibi şehirde küçük bir atölye de kurmuştur. Kayseri’deki evinde; Türk hanımı, küçük kızı ve bir de emmi kızı (filmdeki tabir) ile yaşamaktadır.
Eva, oğlu ile Kayseri’ye gelince İsmail’i arar. Onun bez fabrikasında çalıştığı ile ilgili elinde bir not vardır. Kayseri’deki Cumhuriyet Meydanındaki bir trafik polisinden, fabrikaya nasıl gideceği ile ilgili yardım ister. Polis daha önce tanıdığı, fabrikaya kamyonu ile yük taşıyan Mustafa’yı (Ahmet Mekin) yolda durdurarak ondan, Eva ile çocuğunu, fabrikaya (ustanın yanına) götürmesini ister. Mustafa, ustayı tanıdığını söyleyerek Eva’yı ve çocuğunu, fabrikadaki İsmail Ustanın yanına götürür.
İsmail önce Eva’ya iyi davranır, onu oyalayarak tekrar Almanya’ya dönmesini sağlamaya çalışır. Ancak işler planladığı gibi gitmez. Eva bir gün onun evine gelir ve planı bozulur. Hanımı ve çocuğu durumu öğrenir, işler karışır. Eva’yı eve almaz, onu tek başına bırakır. Eva çaresizlik içerisindeyken daha önce tanıştığı, yakışıklı, mert, iyi kalpli ve Almanya’ya da gitme sevdalısı olan Mustafa, ona sahip çıkar, yardım eder ve Kapadokya bölgesinde bulunan, anne ve babası ile birlikte yaşadığı, köyüne götürür. Annesi ve köylüler önceleri Eva’yı yadırgasa da zamanla alışırlar. O da köye ve köylülere alışır. Onlar gibi giyinir, üstelik küçük çocuğu da köyde daha mutludur. Yaptıklarından pişman olan (ya da kıskançlıktan) İsmail köye gelir, Eva’yı ve çocuğunu almak ister. Ancak Eva ve çocuğu artık onu istemez ve geri dönmez. Mustafa ile aralarındaki ilişki de zamanla gelişir ve evlenmeye karar veriler. Eva Müslüman olur, Havva ismini alır. Cumhuriyet Meydanında bulunan, Valilik Konağında nikâhları kıyılır. Bundan haberi olan İsmail, nikâh sonrası kalabalığın arasından sıyrılıp, Mustafa’yı vurarak öldürür. Mustafa’nın vurulduğunu gören Kayserililer de İsmail’i linç etmek ister ancak polisler kurtarır.
Mustafa’nın babası gelinine sahip çıkar, tekrar onu köye götürür. Sonrasında Havva’nın (Eva’nın) Alman erkek kardeşi köye gelir, babasının kendisini affettiğini ve tekrar Almanya’ya dönmesini istediğini söyler. Lakin köprünün altından çok sular geçmiştir. Eva yoktur artık Havva vardır. Ne Havva ne de oğlu isteği kabul etmez. Havva Köyde kalarak bir Türk gibi yaşamaya devam eder. Film böylelikle sona erer.
Filmdeki Tanıdık Kişi
İsmail, Eva’yı ve oğlunu kabul etmeyince, O da dava açmaya karar verir ve “Faruk Talas” isimli bir avukatla görüşür. Avukat rolünü oynayan rahmetli Kayserili “Üveyiz Molu’dur”. İlginç bir insanmış. Kayseri’deki sinema sektörünün gelişmesine, çok katkı verdiği; film yapımcılığı yaptığı ve birçok filmin İstanbul’dan önce Kayseri’de gösterime girmesine vesile olduğu ile ilgili bilgiler mevcuttur.
Üveyiz Bey yetmişli yıllarda, Taş Sinemasını yanılmıyorsam babası ve kardeşi (veya akrabası) ile birlikte işletirdi. Kardeşinin (veya akrabasının) modern bir yapısı olsa da babasında geleneksel Kayseri özellikleri, daha baskındı. Herkes ona “Baba” derdi. O zamanlar sinema, yaşları küçük olsa da (bugüne göre genç seviyede olan) çocuklar için pahalıydı. Sinemada film başlayınca, babaya giriş ücretinin yaklaşık üçte bir (veya yarı) fiyatı olan bir buçuk, iki (veya iki buçuk) lira vererek sinemaya girmeye çalışırlardı. Sanırım bundan dolayı ona baba diyorlardı. Bazen indirim yapmazdı. Çocuklar da etrafında dolaşıp, evlat ile baba arasında gelişen diyaloğa benzer şekilde, “baba, baba!” diyerek indirim yapmasını ve ellerindeki para ile filmi seyretmelerine izin vermesini isterlerdi. O da insafa gelerek baba tarzında “gelin ulan!” der, onların ellerinde bulunan (ne varsa) parayı toplayarak film seyretmelerine izin verirdi. Böylelikle, çocuklar baba sayesinde, daha az bir parayla film seyretmiş olurdu.
Üveyiz Beyin filmdeki “Faruk Talas” ismi de bilinçli seçilmiş olabilir. Faruk, galiba akrabası Faruk Molu’dan, Talas da Kayserinin ilçesinin (o zamanlar bucak) adından geliyordu. Bir zamanlar Kayserispor’un başkanlığını da yapmıştı. “Kayserispor’u şampiyon yapmazsam, kendimi Cumhuriyet Meydanı’nda asarım!” demiş ve takımı ilk defa birinci lige taşıyan isim olmuştu. Mekânı cennet olsun…
Sonuçlar ve Algılar
Türk sineması, birçok badirelerden geçse de özgün yapısının olduğu aşikârdır. Tüm imkânsızlıklara rağmen varlığını sürdürmüştür. Konunun daha geniş ve bilimsel analizleri, uzmanları tarafından yapılmaktadır.
Film, Kayseriler (hem de Ürgüplüler) açısından olduğu kadar başrolü paylaşan Bilal İnci açısından da önemlidir. İnternetten edinilen bilgiye göre Bilal İnci, 1970 yılındaki “İkinci Altın Koza Film Festivalinde”, bu film ile “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü almıştır. O, 1994 yılındaki “Sekizinci Altın Koza Film Festivalinde”, “Yaşam Boyu Onur” ödülü alsa da söz konusu film ile aldığı ödül, onun bir filme dayalı aldığı ilk ve son ödülüdür.
Filmdeki Mustafa’nın köyü, Kayseri’ye bağlı bir yer gibi gösterilse de doğru olmayabilir. Köy, Ürgüp’e bağlı olabilir. Ürgüp, 1935-1950 yılları arasında Kayseri’nin sonrasında da Nevşehir’in ilçesi olmuş.
Film, bugünkü koşullara göre teknik donanım açısından zayıftır. Ancak o günkü geleneksel Türk yaşamını ve anlayışını yansıtması açısından ise ilginçtir. Kadın erkek ilişkisi, zamanın anlayışına uygun olarak katı kurallarla betimlense de toplumsal ilişkiler, yine zamanın anlayışına uygun olarak daha sıkı ve canlı olarak sunulmaktadır.
Film, eski Kayseri’yi yansıtması açısından da izlenmeye değerdir. Şifahiye (ve Sahabiye) mahallesinin, Bankalar Caddesinin, Kalenin, Saat Kulesinin, Erciyes Dağının, Müze ve Cumhuriyet Meydanının eski görünümünü izlemek, geçmişi anımsamak açısından ilginçtir. Aynı zamanda Kayseri’ye ait “Bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır” türküsü gibi eski türkülerle de zenginleştirilmeye çalışılmıştır. Film internetten izlenebilir.
Emeği geçenlere, hemşerilerim adına teşekkürü borç bilirim. Vefat edenlere de Allahtan rahmet dilerim…