75 yıldır İsrail işgal altında bulunan Filistin topraklarının Gazze Şeridi Bölgesi’nden 7 Ekim tarihinde Aksa Tufanı adıyla binlerce roket atışıyla başlayan bu savaşta, savaşın başlatıcısı kim?
1948 yılında BM tarafından Filistin topraklarının %58’lik bölümü bölgede yeni kurulacak olan İsrail siyonist rejimine devlet olarak armağan edilmişti.
1967 Savaşı’nda Mısır, Ürdün ve Suriye, İsrail güçleri tarafından 6 gün içinde büyük bir hezimete uğramış ve İsrail bölgedeki gücünü daha da pekiştirmiş Filistin toprakları üzerindeki varlığını %68’lik bir alana yaymıştı. 1968 yılında da bu topraklardaki işgal varlığını % 88’e çıkardı. 1980 ‘li yılların başında da Filistin topraklarının tamamını işgal etti.
Yaklaşık 27 bin kilometrekarelik bir alana sahip olan Filistin topraklarının tamamı işgal yönetiminin denetimine geçti. Ki bu alan neredeyse başkent Ankara’nın yüzölçümünden biraz fazladır.
Topraklarının tamamı işgale uğrayan Filistinliler, 1987 yılında bu duruma başkaldırarak ilk intifada hareketini başlattılar. Taşlarla başlatılan bu topyekün direnişle mazlum Filistin halkı mazlumiyetini bir kez daha ispatlamış oldu.
Bu direniş karşısında İsrail, Arafat üzerinden bir proje geliştirerek, küçük bir toprak parçası tahsisi üzerinden sembolik bir Filistin Devleti oluşturmaya yönelik Oslo görüşmeleri başlattı. Bu görüşmelerle, tamamı İsrail’e verilen toprakların 6000 kilometre karelik alanının Filistinlilere tahsis edilmesi kararlaştırıldı.
Nüfus bakımından bu topraklarda 6 milyon İsrail’li yaşarken, bu rakamın üzerinde bir Müslüman nüfus yaşamakta. 900 bin nüfuslu Kudüs’de 200 bin Filistinli Arap Müslüman yaşamaktadır.
Bugünkü Filistin topraklarının üzerindeki yönetim bir siyonist işgal yönetimidir. Gazze ve Eriha’da kurulan özerk yönetim ise işgal yönetimine bağlı bir yerel yönetim niteliğindedir. Bu yönetim dış ilişkilerinde işgal yönetimine bağlıdır. Vatandaşlarına pasaport verme yetkisi bile yoktur. Bu bölgede oturan Yahudi yerleşimcilere karşı özerk yönetime bağlı emniyet güçlerinin kullanılmaması özerklik anlaşmasında şarta bağlanmıştır.
Toprak Paylaşımı
İsrail işgal ettiği 27 bin kilometrelik alan içinde, Filistinli Müslümanların yaşamalarına müsaade ettiği giriş çıkışa müsait olmayan bölgesel yaşam alanları, kamplar oluşturdu.
Yani tamamen İsrail yönetiminde ve denetiminde olan bir Filistin coğrafyasından ve devletinden bahsediyoruz. Bu Filistinliler için sözde tahis edilen veya lutfedilen 6000 kilometrekarelik alanı da A, B, C olarak ayırarak, 3000 km karelik C bölgesi, Filistin devletine ait olduğu halde İsrail’in egemenliğine bırakılan bölge demektir. Kalan 3 bin km karenin, 2000 km karelik bölümü olan B bölgesi de Filistin ve İsrail’in ortak idare edecekleri yerler anlamına geliyor. Şehir merkezlerine yakın olan bölgeler B bölgesindedir. Kalan tam olarak 1034 km karelik A Bölgesi de en hassas ve kıymetli bölgeler olarak, yönetimi Filistin’e ait olan bölgeler. Filistin Devleti’nin kalbi olan bu yerler: Gazze başta olmak üzere, Nablus, Cenin, Tulkarim, Kalkilya, Beytlahim, Ramallah, El Halil, Ayzeriye gibi kentler. Bu kentler içinde sadece Gazze içinde Yahudi yerleşimciler için açılan bölge yoktur. Ki Gazze bölgesi’nin toplam yüz ölçümü 360 kilometre karelik bir alandır. Ve en yoğun Müslüman nüfusun yaşadığı bu bölgede yaklaşık 2,5 milyon insan yaşamaktadır. Dünya üzerindeki nüfus yoğunluğu en yüksek olan bölgedir. Ortalama 1 kilometrekarelik alanda 7 bin kişi yaşamak durumundadır.
Bu bölgeler Filistin nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerdir. A Bölgesine İsraillilerin girmemesi gibi bir anlaşma var. Zaten anlaşma olmasa da normal şartlarda güvenlik açısından hiçbir İsrailli elini kolunu sallayarak bu bölgelere giremez. İsrail askeri gücü ise, güvenlik bahanesiyle istediği yere istediği zaman girebiliyor.
Aynı zamanda Gazze hariç diğer Filistinli Müslümanlara ait bölgelerde İsrail’in oluşturduğu 150 civarında Yahudi gruplar için açılan yerleşim yerleri vardır.
Gazze’lilerin yaşadığı bu küçük alanın etrafı tamamen yüksek, güvenlikli geçişi mümkün olmayan beton duvarlarla çevrilidir. Gazze’nin Akdenize sınır bölgesi de İsrail barikatı altındadır. Gazze aynı zamanda tam anlamıyla dünyanın en büyük açık hava hapsanesidir.
Gazze’den ve Gazze dışındaki Filistinlilerin yaşadığı bölgelerden ve mahallelerden birbirine geçiş duvarlarla çevrili olduğu için işgalci yönetim kontrolü altındadır.
Batı Şeria ve Kudüs çevresinde Müslümanların yaşadığı mahalleler de güvenlikli duvarlarla çevrilidir.
İşgal toprakları üzerinde kentleri, mahalleleri ve yerleşim yerlerini birbirinden tecrit etmeye yönelik olarak yapılan yaklaşık 750 kilometre güvenlikli, geçişi mümkün olmayan duvarlar vardır.
75 yıldır, bu topraklar içinde direnerek ve sabrederek yaşamak durumunda olan Filistinli Müslümanlar, en temel insani haklardan mahrum olarak yaşamak durumundadır.
Kimin evinin yıkılacağı, kimin işyerinin boşaltılacağı, kimin evinin işgalcilerle basılıp kaç kişinin bilinmeyen bir yerlere götürüleceği, kimin hangi suçtan dolayı, eğer yaşıyorsa hangi cezaevinde ne kadar tutulacağı tamamıyle işgalci güçlerin insiyatifindedir.
İsrail’in hedefi, burada yaşamak ve direnmek durumunda olan Filistinlilerin, bu baskı ve yıldırmalar karşısında bir an önce bölge ülkelerine dağılmaları ve Filistin toprağını Filistinlilerden arındırmaktır.
Onun için de Kudüs çevresinde her geçen gün daha küçük birbiriyle irtibatsız kamplara böldüğü bölgelerde hayatı yaşanmaz hale getirdiği gibi Gazze’lileri de 20 kilometrelik güney bölgesinde iyice preslemek istemektedir.
Yani işgalci İsrail’e göre Filistinlilerin bu topraklarda nefes alma hakları yoktur. Hiçbir gerekçe göstermeden istediği Filistinliyi sorgusuz sualsiz istediği zaman öldürebilir veya ortadan kaldırabilir. Filistinlilerin büyük bir bölümünü hiç yaklaştırmadığı Mescidi Aksa çevresi dahil, tüm işgal topraklarında Müslümanlar için can, mal ve namus güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Filistinli Müslümanların lideri olan tekerlekli sandalyeye mahkum yüzde seksen felçli durumdaki Şeyh Ahmet Yasin’e bile tahammülleri yoktur işgalcilerin. Bir sabah namaz çıkışında tekerlekli sandalyesi üzerinde attıkları bomba ile şehid edilmiştir. İşgal topraklarında günde ortalama 3 Filistinli Müslümanın Siyonist güvenlik güçlerince öldürülüyor olması rutin bir durumdur.
Onun için Şeyh Ahmet Yasin’in ‘Onlar bizi dirensek de direnmesek de öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik’ dediği gibi, hiçbir Filistinli bu toprakları terk ederek ve işgalcilere bırakmak niyetinde değildirler. Ölse de kalsa da bu topraklarda direnerek yaşama azmindedirler. Bu baş tacı tavırlarından dolayı tüm dünya Müslümanları tarafında gıpta edilmekte ve takdir görmektedirler.
İşgal topraklarında bitmeyen bir savaşın başlatıcısını aramak ne kadar saçma bir durumdur. 75 yıldır işgal altında tüm haklardan mahrum olarak yaşayan halkın aşılmazı aşmaya, geçilmezi geçmeye gayret sarfetmesi nedeniyle hangi akılla suçlanabilir? Bu topraklarda hayat, iman ve cihaddır. Yaşamak direnmektir aynı zamanda. Onun için dünyanın tüm Müslümanları bu onurlu direnişi sergileyenlere dualarının başında yer vermektedirler ve baş tacı etmektedirler.