Osman GERÇEK

Krize rağmen ümidimizi koruyabilmek

Osman GERÇEK

Yarım asrı devirmiş olan bizim kuşağın tanık olduğu çok sayıda ekonomik krizler, darboğazlar var.

Kıbrıs savaşı esnasındaki ambargo ve sonrasındaki petrol krizi ilk hatırladıklarımızdan. Sonrasında 12 Eylül öncesi yokluk, kıtlık ve kuyruklar, Özal’lı yıllardaki 24 Ocak kararları, 1982 yılındaki banker krizinin oluşturduğu tahribatlar ve 1994 Körfez krizi sonrasında ortaya çıkan ve bir gecede iki katına çıkan dövizle beraber yaşanan derin kriz hâlâ hafızalarımızda. 2001 yılındaki Başbakan Ecevit ve Cumhurbaşkanı Sezer arasındaki anayasa krizinin neden olduğu Türk parasının yüzde 50’ye yakın değer kaybettiği ekonomik kriz ve başbakana fırlatılan yazar kasa ile ortaya çıkan toplumsal olaylar ve günlerce süren gösteriler. 2008 yılındaki dünya krizi ve ülkemiz açısından ‘teğet geçtiği’ söylenen küçük kriz. Ve 2016 Fetö darbe teşebbüsüyle beraber adım adım değer kaybeden Türk Lirası ile beraber 2021 yılının son ayında yaşanan ekonomik kaos ve krizler.

Yarım asır içinde neler yaşamış, neler görmüşüz meğer. Derininden teğetine kriz ortamlarında bu memleketin evlatlarının dişinden tırnağından artırıp ortaya çıkardığı değerin bir anda nasıl birileri tarafından iç edildiğini yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz.

Faizcinin, tefecinin, döviz spekülatörlerinin bir gecede nasıl katlar oranda zenginleştiklerini ve güzel ülkem ve insanlarının da bir anda nasıl tüm değerleriyle buharlaşıp gittiklerini kaçıncı kez tecrübe ettik bu yarım asırda.
Her kriz ümitleri törpüleyip tükenme noktasına getirse de ‘biz ne krizler gördük’, ‘ne badireler atlatıp ayakta kalabildik’ tecrübesi biraz olsun yüreğimize su serpebiliyor. 
Zaten adı üstünde ‘kriz’. Kriz, kalp krizi gibi anlıktır, geçicidir, tahripkardır, belki ölümcüldür ama sağ çıkabilirsek her halükarda geçicidir. Mütemadiyen devam etmesi mümkün değildir. Onun içindir ki hiçbir zaman ümidimizi kaybetmememiz gerekiyor.

Hangi sebep ve gerekçelerle ortaya çıkarsa çıksın, bu krizler sonuçta herkesi ve her kesimi bir şekilde etkiliyor. Krizle beraber ortaya çıkan enflasyon, hayat pahalılığı, ardısıra gelen zamlar, döviz artış oranını neredeyse ikiye katlıyor. Üreticisi, aracısı, satıcısı, nihai müşteriye gelene kadar ‘malı yerine koyamam’ endişesiyle herkes kendine düşen risk payını da ürünün üstüne ekleyince, fiyatlar döviz artış oranın çok fevkine çıkıyor. Temel gıda ve tüketim malları dahil tüm ürünler bu artıştan etkileniyor ve nihayetinde halkın alım gücü düşüyor. 

Olanların sorumlusu, ‘dış güçlerin ülkemiz üzerindeki hesapları’ndan, hükümet beceriksizliğine; üretmeden tüketen ve haketmediği bir refaha talip olma arzusundan, dünya genelinde tüm ülkeleri etkileyen ekonomik krizin boyutlarına kadar savrulup gidiyor. Herkes bulunduğu yer ve duruma göre bir ‘günah keçisi’ arıyor aramasına ama olan yine bize oluyor.

Velhasıl, orta direğinden hortumcusuna, spekülatöründen stokçusuna, tefeciden fırsatçısına, derininden teğetine, kriz literatürümüze giren onca kelimeyle beraber, toplum olarak ‘krizlerler beraber’ yaşamaya zaten alışmış durumdayız. Ama her ne hikmetse derin krizler atlatıldıktan bir müddet sonra 5 ila 10 yıl süren, istikrarlı bir yatırım ve üretim dönemi de takip ediyor bu krizleri.

Ekonomik krizin neden olduğu her türlü olumsuzluğa rağmen hayat devam ediyor. Zor da olsa nefes almaya devam ediyoruz, soframız kuruluyor, tekerimiz dönüyor, zorlansak da yarınla ilgili hesaplar yapabiliyoruz. Geleceğe dair umudumuzu koruyarak, baharın gelmesiyle ölü toprağa can veren rabbimizin merhametiyle, her gün yeni bir dünyaya merhaba diyerek dünyaya gelen yavrularımız adına ümidimizi kaybetmemeliyiz.
 

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları