Osman GERÇEK

Kayseri'nin deprem tarihi

Osman GERÇEK

Kahramanmaraş merkezli 7.7 şiddetindeki depremin Kayseri'de hissedilen yaklaşık 6'lık etkisi, depremin gecesinde ve gündüzünde Kayseri için büyük bir paniğe neden oldu. 

Son 60 yıl içinde yapılan betonarme yüksek katlı bina uygulaması ile nisbeten sağlıklı ve sağlam yapılar yaygınlaşsa da sarsıntının oluşturduğu travma kolay unutulacak cinsten değil.

Bu yaşadığımız deprem, elbette Kayseri tarihinde ilk defa yaşanmıyor.

Kayseri’de vuk’u bulan depremlerle özellikle cami, medrese, minare, kale, kervansaray gibi kamu mimari yapılarının restorasyon ve onarım tarihleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta tarih içinde meydana gelmiş depremlerin tarihlerini tespit ederken, bu tür yapıların onarım tarihleriyle ilişkilendirilerek tesbiti yapılıyor dersek yanılmış olmayız.

Kayseri'nin merkezinde bulunan devasa büyüklükteki, yer yer 4 metre kalınlığındaki iç ve dış surların  Kale duvarları, vuk'u bulan depremlerde zarar görmüş ve dönemsel olarak epeyce bir yenilenme ve restorasyana maruz kalmıştır.

Her ne kadar orta şiddet 3. derece bir deprem kuşağında bulunan bir kentte yaşıyorsak da, kent çevresinde diri fay hatları olduğu için zaman zaman meydana gelen ortalama 6 şiddetli depremler kamusal binalarda büyük hasarlara neden olmuşlardır. Zaten insanların tek katlı yığma ve ahşap damlı evlerinde oluşan can ve mal kaybı dikkate şayan derecede kayıtlara girmemiş, bu tür hasarlar halkın kendi emek ve masrafıyla onarımı yapılıp yenilenmiştir.

Ama büyük hacimlı özellikle ibadî yapıların onarımı elbette bu kadar kolay olmayacaktır. 

Miladi 3. asırda meydana gelen depremde, Kayseri kent merkezinin güneyinde eski Mazaka yerleşim bölgesinin düzlüklerinde kurulu bulunan ve gizli mağara kiliselerinden taş mimari kilisesine geçişin ilk uygulamalarından olan Aziz Basilius/Vasilius tapınak ve imarethanesinin büyük ölçüde zarar gördüğünü, kullanılamayacak hale geldiğini biliyoruz. 

Yine I. Gıyaseddin zamanında 1205 yılında meydana gelen depremle, o an için mevcut bulunan kentin iki önemli camisi büyük ölçüde zarar görmüş, bunlardan biri olan Gülük Cami Atsız Elti Hatun tarafından depremden iki sene sonra onarılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmiştir. Aynı depremde zarar gören ve kullanılamayacak hale gelen Sultan Camisi/Camii Kebir ise depremden hemen sonra, caminin bânîsi olan Melik Mehmet Gazi’nin kardeşi olan Yağıbasan’ın oğlu olan Muzaffereddin Mahmud tarafından onarılarak 1206 yılında hem binası hem de görkemli tuğla minaresiyle yeniden ibadete açılmıştır.  Atsız Elti Hatun da Muzaffereddin Mahmud’un kızıdır. 

Yani depremde büyük zarar gören bu iki cami de Melik Mehmet Gazi’nin yeğenleri tarafından restore edilmiştir. Çünkü özellikle Cami Kebir’in yapımında Melik Mehmet Gazi’nin bu cami için hiç kimseden herhangi bir yardım talep edilmeyeceği vasiyeti vardır. Ki bu onarım yine Danişment ailesinden yeğenlerine nasib olmuştur. 

Yine bu onarımın yapıldığı 1206 yılında dış surların kuzey bölümüne I.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi anısına Gıyasiye Şifahanesi veya Gevher Nesibe Şifahanesi olarak bilin7en dünyanın ilk Tıp Hastanesi yapılmıştır. 

Osmanlı Döneminde, 1714 veya 1717 yılında Kayseri yine şiddetli bir depremle sarsılmış ve her zaman olduğu gibi ibadî yapılar kullanılmayacak derecede zarar görmüşlerdir. Cami Kebir’in damının büyük bölümü çökmüş, kubbesi yıkılmış, minaresinin şerefe üstü kırılmış, Kayseri kenti en büyük acılarından birini yaşamıştır. İslamın fetih sembolü ve nişanesi olan kentin en büyük camisi olan camii Kebir’de yıllarca ibadet edilememiş, üst tarafı devrik görkemli minaresinin, çökmüş kubbesinin mü’min gönüllerde verdiği hüzün ve hiç bir şey yapamamanın çaresizliği halkın yüreğini dağlamıştır.

Kayseri halkının payitahttan beklentisine yine Kayserili saray bürokratlarından, saray iaşe ve mutfak sorumlusu, Metbah Emini Hafız Hacı Halil Efendi çare olmuştur. Çocukluğu Gülük mahallesinde geçmiş olan, zaman zaman Cami Kebir’den hafızlık dersleri almış olan Halil Efendi’nin kendi memleketine olan vefası, Kayseri halkının gönlünü serinletmiş ve 1723 yılında minaresi tamamlanmış, damı komple elden geçirilmiş, kubbesi yeniden yapılmış ve duvarlarında güçlendirmeler yapılmış olarak Camii Kebir yeniden ibadet edilebilecek, günde beş vakit minaresinden ezan okunabilecek hale gelmiştir. 

Şehrin kuzey sıradağları üzerinde bulunan Güneşli-Erkilet  hattında oluşan bu depremle Erkilet'teki Musa Ağa Camii de yıkılmış ve 1718 yılında Erkiletli Nişancı Mehmet Paşa tarafında cami kurşun kubbeli olarak yeniden yapılmıştır.

Bu iki depremin neden olduğu tahribattan sonra yapılan onarımların kaydını, caminin kuzey kapısının üzerindeki yeşil renkli veciz kitabeden ve bu kitabenin yanında bulunan beyaz mermer üzerine siyah yazılmış diğer kitabelerden öğreniyoruz. Ki biz de bu kitabenin sonundaki veciz dua ile kendisini yâd edelim: ‘Yüce Kâbe’nin nuru ve Mescid-i Aksâ’nın hakkı için, Mevlâ ona kıyamet günü azabını göstermesin.’ Hacı Halil Efendi aynı zamanda Kayseri merkezinde bir çok mimari eserin onarımını gerçekleştirmiştir.  

Bu depremle ilgili can kaybı kayıtlarda 8331 olarak geçmektedir.

1814 Yılında Akçakayalı Hacı Salih Ağa’nın ve 1856 yılında bir kısım hayır severlerin bir kısım lokal onarımlara katkıda bulunduklarını da Cami mihrab üstü kubbesinin doğu ve batı cenahındaki küçük mermer kitabelerden anlıyoruz. 

Yine 1835 yılında Kayseri’de orta şiddetli bir deprem meydana gelmiş ve Cami Kebir’de ufak çaplı hasarlar meydana gelmiştir. 1837 yılında Kayseri naibi Nuri Efendi tarafından caminin zarar gören ahşap mihrabı yerini, bugünkü görkemli mermer mihraba bırakmıştır.

Şehri güneyden çevreleyen Gömeç, Ağırnas, Talas beldelerinin olduğu  Erciyes'e uzanan hat üzerinde meydana gelen 1835 yıl depreminde yaklaşık bin kişi can vermiştir.

1717 ve 1835 depremlerinin tarihi kayıtlara geçen etkisi ve can kaybı bakımından etkili olduğu ve bu depremler üzerinden Kayseri'nin 8 şiddetinde deprem üretme kapasitesine sahip olduğu iddia edilmektedir. O dönemler için şiddet ölçümünün mümkün olmadığı ve  depremin uyku vaktinde meydana geldiği ve o günün iptidai basit yapıları da göz önüne alındığında can kayıpları nedeniyle tahmin edilen şiddet derecesi farazi bir değerlendirmedir.

Kayseri'nin hasar gördüğü bu tarihsel deprem olaylarının merkez üssünün Kayseri mi olduğu, yoksa başka bir bölgedeki depremin bu şehre etkisinden dolayı mı olduğu konusu henüz netlik kazanmamıştır. 

Teknik aletlerle depremin ölçülebildiği 1900'lü yıllardan sonra yine Kayseri'de 1940 yılında 5,2, 1960 yılında da 4,7 şiddetinde bir depremin olduğu bilinmektedir. 1998 Adana ve 2011 Van depremlerinin etkisi Kayseri'de hissedilmiş olup, 2 Şubat 2021 yılında meydana gelen Sarıoğlan Merkezli 4,6'lık depreminden sonra 7,7 ve 7,6 şiddetindeki 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depreminin etkisi Kayseri'de oldukça yüksek hissedilmiştir. Kent merkezinde deprem nedeinyle yıkılan bina olmamasına rağmen, hasar tespit çalışmaları sonucu büyük bölümü Sarız ve köylerinde olmak üzere, bine yakın bina, 16 okul, 1 cami, 22 cami minaresi ve 3 kamu binası ağır hasarlı olarak kaydedilmiş ve yıkım sürecine başlanılmıştır. 

Maraş depremi üzerinden bir ay geçmesine rağmen 7 Mart 2023 tarihinde ardışık olarak Kayseri Saraycık merkezli meydana gelen 4.2 ve 4.8 şiddetindeki depremler, halkı yeniden korku ve paniğe sevketmiş, her hangi bir can ve mal kaybına neden olmamıştır. Saraycık ve Hacılar merkezli artçılar devam etmektedir.

Yorumlar 1
ylmz 23 Şubat 2023 09:01

Salykm hocam,Kayseride olası deprem riski ve belediye tarafından yapılması gerekenler hakkında öneri ve görüşlerinizi uzmanların görüşleriyle harmanlayarak bir yazı bekliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları