Osman GERÇEK

Kayseri depremleri

Osman GERÇEK

Kayseri’de vuk’u bulan depremlerle özellikle cami, medrese, minare, kale, kervansaray gibi kamu mimari yapılarının restorasyon ve onarım tarihleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta tarih içinde meydana gelmiş depremlerin tarihlerini tespit ederken, bu tür yapıların onarım tarihleriyle ilişkilendirilerek tesbiti yapılıyor dersek yanılmış olmayız.

Her ne kadar orta şiddet 3. derece bir deprem kuşağında bulunan bir kentte yaşıyorsak da, zaman zaman meydana gelen ortalama 6 şiddetli depremler kamusal binalarda büyük hasarlara neden olmuşlardır. Zaten insanların tek katlı yığma ve ahşap damlı evlerinde oluşan can ve mal kaybı dikkate şayan derecede kayıtlara girmemiş, bu tür hasarlar halkın kendi emek ve masrafıyla onarımı yapılıp yenilenmiştir.

Ama büyük hacimlı özellikle ibadî yapıların onarımı elbette bu kadar kolay olmayacaktır. 
Miladi 3. asırda meydana gelen depremde, Kayseri kent merkezinin güneyinde eski Mazaka yerleşim bölgesinin düzlüklerinde kurulu bulunan ve gizli mağara kiliselerinden taş mimari kilisesine geçişin ilk uygulamalarından olan Aziz Basilius/Vasilius tapınak ve imarethanesinin büyük ölçüde zarar gördüğünü, kullanılamayacak hale geldiğini biliyoruz. 

Yine I. Gıyaseddin zamanında 1205 yılında meydana gelen depremle, o an için mevcut bulunan kentin iki önemli camisi büyük ölçüde zarar görmüş, bunlardan biri olan Gülük Cami Atsız Elti Hatun tarafından depremden iki sene sonra onarılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmiştir. Aynı depremde zarar gören ve kullanılamayacak hale gelen Sultan Camisi/Camii Kebir ise depremden hemen sonra, caminin bânîsi olan Melik Mehmet Gazi’nin kardeşi olan Yağıbasan’ın oğlu olan Muzaffereddin Mahmud tarafından onarılarak 1206 yılında hem binası hem de görkemli tuğla minaresiyle yeniden ibadete açılmıştır.  Atsız Elti Hatun da Muzaffereddin Mahmud’un kızıdır. 

Yani depremde büyük zarar gören bu iki cami de Melik Mehmet Gazi’nin yeğenleri tarafından restore edilmiştir. Çünkü özellikle Cami Kebir’in yapımında Melik Mehmet Gazi’nin bu cami için hiç kimseden herhangi bir yardım talep edilmeyeceği vasiyeti vardır. Ki bu onarım yine Danişment ailesinden yeğenlerine nasib olmuştur. 

Yine bu onarımın yapıldığı 1206 yılında dış surların kuzey bölümüne I.Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi anısına Gıyasiye Şifahanesi veya Gevher Nesibe Şifahanesi olarak bilinen dünyanın ilk Tıp Hastanesi yapılmıştır. 

Osmanlı Döneminde, 1717 yılında Kayseri yine şiddetli bir depremle sarsılmış ve her zaman olduğu gibi ibadî yapılar kullanılmayacak derecede zarar görmüşlerdir. Cami Kebir’in damının büyük bölümü çökmüş, kubbesi yıkılmış, minaresinin şerefe üstü kırılmış, Kayseri kenti en büyük acılarından birini yaşamıştır. İslamın fetih sembolü ve nişanesi olan kentin en büyük camisi olan camii Kebir’de yıllarca ibadet edilememiş, üst tarafı devrik görkemli minaresinin, çökmüş kubbesinin mü’min gönüllerde verdiği hüzün ve hiç bir şey yapamamanın çaresizliği halkın yüreğini dağlamıştır. 

Kayseri halkının payitahttan beklentisine yine Kayserili saray bürokratlarından, saray iaşe ve mutfak sorumlusu, Metbah Emini Hafız Hacı Halil Efendi çare olmuştur. Çocukluğu Gülük mahallesinde geçmiş olan, zaman zaman Cami Kebir’den hafızlık dersleri almış olan Halil Efendi’nin kendi memleketine olan vefası, Kayseri halkının gönlünü serinletmiş ve 1723 yılında minaresi tamamlanmış, damı komple elden geçirilmiş, kubbesi yeniden yapılmış ve duvarlarında güçlendirmeler yapılmış olarak Camii Kebir yeniden ibadet edilebilecek, günde beş vakit minaresinden ezan okunabilecek hale gelmiştir. 

Bu iki depremin neden olduğu tahribattan sonra yapılan onarımların kaydını, caminin kuzey kapısının üzerindeki yeşil renkli veciz kitabeden ve bu kitabenin yanında bulunan beyaz mermer üzerine siyah yazılmış diğer kitabelerden öğreniyoruz. Ki biz de bu kitabenin sonundaki veciz dua ile kendisini yâd edelim: ‘Yüce Kâbe’nin nuru ve Mescid-i Aksâ’nın hakkı için, Mevlâ ona kıyamet günü azabını göstermesin.’ Hacı Halil Efendi aynı zamanda Kayseri merkezinde bir çok mimari eserin onarımını gerçekleştirmiştir.  

1814 Yılında Akçakayalı Hacı Salih Ağa’nın ve 1856 yılında bir kısım hayır severlerin bir kısım lokal onarımlara katkıda bulunduklarını da Cami mihrab üstü kubbesinin doğu ve batı cenahındaki küçük mermer kitabelerden anlıyoruz. 

Yine 1835 yılında Kayseri’de orta şiddetli bir deprem meydana gelmiş ve Cami Kebir’de ufak çaplı hasarlar meydana gelmiştir. 1837 yılında Kayseri naibi Nuri Efendi tarafından caminin zarar gören ahşap mihrabı yerini, bugünkü görkemli mermer mihraba bırakmıştır. Kayseri’de vuk’u bulan depremlerle özellikle cami, medrese, minare, kale, kervansaray gibi kamu mimari yapılarının restorasyon ve onarım tarihleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Hatta tarih içinde meydana gelmiş depremlerin tarihlerini tespit ederken, bu tür yapıların onarım tarihleriyle ilişkilendirilerek tesbiti yapılıyor dersek yanılmış olmayız.

 

Yorumlar 2

Yazarın Diğer Yazıları