Nihat KURTOĞLU

Son Osmanlılar

Nihat KURTOĞLU

    Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak için toprak isteyen Teodor Herzl liderliğindeki siyonistlere  hadlerini bildiren II. Abdülhamit’den bu yana gerek Anadolu içinde gerekse dışında Osmanlı aleyhine kampanyalarla Osmanlı’yı yıpratarak hasta adam olmasına neden olan dünya hakimi otoriteler kendi istek ve emellerine göre bir dünya dizaynı için operasyonlara başlamışlardı. Bu operasyonların hakikaten başarılı olabilmesi Osmanlı memalikinden olsa da beyin, kalp ve kalıpları batının emirlerine amade olan birçok yerli insanı bu projelerde görevlendirmişlerdi. Bunlara genel olarak batıda eğitim almış, milli ve manevi değerlere, milletine ve devletine yumurta kabuk misali arkalarını dönmüş, onlara tepeden bakan, hor ve hakir gören, gerçek medeniyeti batı ve onun değerlerinde sanan, batı kafalı jöntürkler en çarpıcı ve de trajikomik örneği teşkil etmektedirler. Abdülhamit cennet mekanın tahttan indirilmesi de Yahudilerin ve batılıların maşası durumundaki  jöntürkler eliyle gerçekleştirilmiştir.

   Sadece Çanakkale’de 253 bin şehit verilerek yedi iklim ve yedi coğrafyada, yedi düvele karşı bütün varlığı ile mücadele etmiş olan Osmanlı torunları masa başındaki dalaverelerle yenik duruma düşürülmüş, yapılan Lozan gibi anlaşmalarla masada alt edilmiştir. Böylelikle 100 yıllık anlaşmalar yapılarak bu millet ve devlet kımıldayamayacak duruma getirilmiş ve bunun adına da zafer denilmiştir. Cephelerde verilen bu kutlu mücadele, bu milletin sahip olduğu o yüce değerler sayesinde olmasına rağmen Mondros ve Lozan anlaşmalarının maddeleri hakiki bir galibiyetin masa başında nasıl yenilgiye ve hezimete dönüştürüldüğünün işaretlerini bünyesinde barındırmaktadır. Savaş sonrasında hakimiyeti ellerine geçirerek rakiplerini kanlı ve baskılı bir şekilde diskalifiye edenlerin daha sonraki yıllarda uyguladıkları Hristiyan batı kültürü yanlısı politikalar akıllara şöyle bir soruyu da getirmiyor mu?: “Anadolu’yu sırtlanlar ve çakallar gibi dört bir yandan işgale kalkan batılılar, payitaht olan İstanbul’u, Yunanlıların gözdesi İzmir’i ve birçok stratejik bölgeyi ele geçirmişken neden kolay denebilecek şekilde anlaşmalarla terk ettiler. Haçlı seferleri bile Anadolu’nun işgali ve yeniden Hristiyanlaştırılması için yapılmamış mıydı? Kendilerine göre böyle önemli bir fırsat ele geçirmelerine rağmen neden yeterince değerlendirmemişlerdi?!.. Yoksa tarihte hiçbir kavmin esaretine boyun eğmemiş olan bu necip ve İslâm’la haşır neşir olmuş bir milleti harici güçlerin uzun süre yönetemeyeceğini bilecek kadar Osmanlı üzerinde ihtisas sahibi miydiler?!. Bu nedenle yerlerine kendi emellerinde daha fazla hizmet edeceklerinden emin oldukları birilerini bırakmanın daha akıllı ve mantıklı olduğunu mu düşünmüşlerdi?!. Zira devletin başındakiler 1400 yıllık İslâm medeniyetini bir kenara atarak batıcı siyaset ve uygulamaları geçekleştirmekte çok da gecikmemişler peyderpey ve zorla Türk-İslâm kültürüne taban tabana zıt diyebileceğimiz uygulamalar başlatmışlardı. Sembolik de olsa İslâm dünyasının birliğini temsil eden Hilafetin ıslahı yerine kökten kaldırılması, Arap harflerinden Latin alfabesine geçilerek milletin bir anda okuma yazma bilmeyen cahil yığınlar haline getirilmesi, toplum eğitiminde önemli rol oynayan sivil toplum kuruluşları demek olan tarikatların ıslah edilmesi yerine tamamen kaldırılması, din eğitiminin, Kur’an öğretiminin uzun bir süre yasaklanması gibi uygulamalar sanki yeni cumhuriyet yöneticilerinin bu uygulamalarda batıdan bağımsız olmadıkları ihtimalini ortaya koymuyor mu?! Onlar yani batılılar Anadolu’yu işgale devam etselerdi, daha mı fazla kendi kültürlerini bu topraklarda hakim kılabileceklerdi?! Hamuru ve mizacı İslâm’la yoğrulmuş bu aziz millet buna izin verir miydi?! Hiç sanmıyorum. Sadece milli mücadeleye neye mal olursa olsun devam ederdi.

     Adnan Menderes ve bakanları bu batılı ve batıcı,  yüzlerce yıllık Türk-İslâm kültürüne ters olan bu uygulamalarda bir miktar iadey-i hak ve itibar yapmış olmanın bedelini canlarıyla ödemediler mi? Bu batılılaştırma projesi ne zaman askıya alınsa kurbağalar vak vak etmeye ve batılı efendiler(!) düğmeye basmaya başlamadılar mı?! Mısır’daki darbede olduğu gibi 1980 darbesine “Merak etmeyin bizim çocuklar.” Muamelesi göstererek darbeden yana tavır koymadılar mı?! Ne zaman İslâm ülkelerinde bir özgürleşme ve öze dönüş hareketleri görsek Batılı ve Amerikalı operatörler Siyonistlerle birlikte operasyonlara başlamadılar mı?! İskilipli Atıf hoca, Said Nursi, daha sonra Eşref Bitlis, Turgut Özal’ın süper akıl küpü Adnan Kahveci, Muhsin ve Recep Yazıcıoğlu, en sonunda da İsrail’in yazılım şifrelerini kıran F16 mühendisleri, hatta Turgut Özal gibi kendilerine kısa ve uzun vadede risk oluşturabilecek birçok memleket evladını  birer ikişer sinsice ortadan kaldırmadılar mı?! Bütün engelleme çabalarına rağmen bu memleket milli ve manevi değerlerine sahip çıkan birçok lider ve kadroyu yetiştirmeyi başarmıştır. 100 yıllık esaret anlaşmasının sonlarına gelirken bu milletin nasıl bir milli mücadeleye devam ettiğini ve edeceğini Batılı ve Amerikalı dost ve müttefiklerimiz(!) gayet iyi bilmekteler ve ona göre mevzi almakta hiç tereddüt etmemektedirler. Yeter ki son Osmanlılar canlanmasın. Yeter ki onlarca yılda mankurtlaştırdıkları bu dev millet özüne, öz kimliğine ve benliğine(İslâm Kültür ve Medeniyeti) dönemesin. Irak’ta Suriye’de, Yemen’de, Afganistan’da kısaca bütün dünyada ayaklar altına alınan İslâm’ın ve Müslümanların onur ve haysiyetleri Türkiye gibi son Osmanlı kalıntısı bir devlette de ayakaltına alınabilsin. Yiğit düştüğü yerden kalkamasın. Bu milletin şanlı şahlanışı ve bağımsızlık girişimleri kursaklarda kalsın. Milli ve manevi bağımsızlık mücadelemiz Arap baharının akıbetine dönüşsün, İslâm coğrafyası karakışları yaşamaya devam etsin. Bunun için içerden ve dışardan ellerindeki kozları her kim ya da her ne olursa olsun, yeniden şahlanmaya yeltenen Anadolu’yu alt etmeye yarayacaksa çekinmeden kullanılıyor, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan(!) kaçınılmıyor artık. Putlaştırdıkları,  havarisi kesildikleri demokrasiyi ve insan haklarını dahi hiçe sayabiliyorlar artık. Var güçleriyle Türkiye’nin dirilişini ve şahlanışını engellemeye çalışıyorlar.   Bunun için önce ılımlı(!) islâm diye tanımladıkları cemaatleri kullanıyorlar, olmadı işe yaramazsa size bir de ılımsız İslâm(!), yani “ışid verelim de islamofobi nasıl olurmuş görün” diyorlardı. Kukla ,düzmece halifeler oluşturuyorlar ve sahneye koyuyorlardı. Müslüman Müslümanı “Allahuekber” diye öldürüyordu. Ne yaman bir fitneydi Ya Rabbi! Hepsi son Osmanlıların engellenmesi, doğmadan öldürülmesi ve bu kutlu doğumun ölü doğuma dönüştürülmesi içindi. Halbuki Arakanda dövülenler, Akdeniz ve Ege’de boğulanlar, yurdundan yuvasından kovulanlar, dünyaya mülteci olup dağılanlar, cümle mazlum ve mustaz’aflar, göz yaşlarıyla dualarını yoğuranlar, kara Afrika’nın kara bahtlı Müslümanları, yaşlı gezegenin insanlığını yaşayamayan bütün insanları, hatta bütün canlıları Son Osmanlıları özlüyor, yollarını gözlüyor ve bu son umudun boşa çıkmaması için Rablerine yalvarıyor, yakarıyorlar. Haydi dostlar bu tekerlek kalmasın tümsekte. Katın fiili ve kavli dualarınızı bu dualara ve yüksek sesle hep beraber AMİN! diyelim. AAMİİİİN! 

Yazarın Diğer Yazıları