Nihat KURTOĞLU

Şeytanın ontolojisi

Nihat KURTOĞLU

    Şeytan; Müslüman insanın baş belası(imtihanı). Daha ilk insan yaratılır yaratılmaz ona cephe alan bir mahluk. Daha cennetten çıkarılmadan onu ve eşini ayartmaya ve hakkın rahmetinden uzaklaştırmaya çalışan bir şer odağı Şeytan.  “Bana dünyada mühlet ver” diyerek insanların sağından solundan (her vesileyle ve her boşluğu fırsat bilerek) yaklaşıp onları Hakkın yolundan uzaklaştırmak suretiyle kulluk bilinçlerini(takva) körelterek ve yok ederek, yeryüzünde Allah’a kulluk yap/a/mamaları için var gücüyle çalışan bir gizli ve sinsi yaratık.

      Şu da bir gerçek ki, Allah izin vermeseydi şeytan bu imtihan dünyasında misyonunu icra edemezdi. Öyleyse ilahi iradenin bu dünya sınavı için izin ve mühlet verdiği bu varlık, ahiret hayatının oluşturulması yani kazanılması hususunda gerekli olan imtihan (eleme) unsuru olduğu aşikardır. Ve yine unutmamak gerekir ki onun gücü ve yetkisi kullarının üzerinde büyütülecek miktarda değildir. Müminler onu olması gereken yere oturtmalı ve onu asla olduğundan daha fazla büyütmemelidir.   Eski iran dini zerdüştlükteki Ehrimen ve Ezidilikteki Tavus figürleri gibi şeytan Allahın Rakibi değildir ve asla olamaz. Kur’an da şeytan Allaha hitab ederken Rabbi; yani Allah’ım nidasını kullanır ve asla ateist değildir. Bu manada insanın şeytanları cinlerin şeytanlarına fark atmış görünmektedir. O, İsyan, kıskançlık ve kibirden dolayı ŞEYTANLAŞMIŞTIR. O halde hangi türden akıllı ve iradeli yaratık olursa olsun bu süreçlerden geçerek aynı pozisyonlara gelen herkes Maazallah şeytanlaşmış olur. Ayrıca Efendimizin (s.a.v) hadislerinde geçen ifadelerden görünmeyen ve insan sağlığına zarar verebilecek olan canlılar, bugünün tabiriyle mikrop ve mikroorganizmalar da bu statüde değerlendirilebilir. Kısaca insan ve cinlere fiziksel ve/ya ruhsal sağlık(iman) anlamında zarar vere/bile/cek her türlü faktör şeytan olarak değerlendirilebilir.      

     Efendimiz hadislerinde “Yemekten önce ve sonra ellerin yıkanmasını ısrarla tavsiye etmiş ve tırnak aralarında şeytanların barınacağını” ifade buyurmuştur. Bu hadis bizim şeytan kavramını daha geniş anlayabileceğimizi göstermektedir. Şeytanın hem cinlerden hem de insanlardan olduğunu, yalnızca kalplere ve beyinlere vesvese (fısfıs) vererek onları haktan ve hakikattan uzaklaştırmaya çalışmaktan başka bir gücünün ve etkisinin olamayacağını Nas suresinin son ayeti açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca onun misyonunu yüklenen gazete, dergi Tv. Gibi görsel ve yazılı medya unsurları da pekala İslâm terminolojisinde “Şeytan” olarak nitelendirilebilir. Her türlü şeytana karşı mü’minler uyanık olmalı ve Allah’a sığınmalıdırlar. Cinlerin de müminleri vardır, “Müminler de ancak ve ancak kardeştirler.” İnsanın münkirleri de aynı anne ve babadan da dünyaya gelse, gerçek anlamda kardeş değildirler. Toplumda örnekleri çok olmakla beraber buna en bariz örnek Adem’in (as.) çocukları Habil ve Kabil’dir. Yeryüzünde insanın özelde mü’minin en başta gelen görevi ırkı, cinsi, milliyeti, cinsiyeti, rengi, kanı ve dili ne olursa olsun, kardeşlik hukukunu oluşturması ve Allah’ın dinini yeryüzünde hakim kılmaya çalışması olmalıdır. İnsanların ve cinlerin şeytanlarının bütün hile ve tuzaklarına rağmen bu misyon muttaki müminlerin omuzlarında bir sorumluluktur. “Onlar (şeytanların her türlüsü ve kafirler) (müminlere)tuzak hazırlarlar, Allah da onların tuzaklarını bozar(boşa çıkarır.)Şüphesiz ki Allah tuzakları yapan ve bozanların en hayırlısıdır.” Ne mutlu şeytanların tuzaklarına karşı imanın sarsılmaz dinçliğine, diriliğine ve uyanıklığına sahip olanlara! Ne mutlu kulluğunun bilincinde(muttaki) ve şerefli Müslümanlara!..    

Yazarın Diğer Yazıları