Nihat KURTOĞLU

İSLÂM MEDENİYETİNİN RESTORASYONUNDA TARİHİ FIRSAT

Nihat KURTOĞLU

Şimdi bizim medeniyetimizin yeniden imarının tam zamanı. Osmanlının hastalanması ve çöküşü yaklaşık 200 yıl sürdü. 1800 lerden bu yana cihan hakimiyeti zayıflayan ve tamamen kaybolan Osmanlı İslâm medeniyetinin dünya sahnesinden çekilmesiyle başta Müslümanlar olmak üzere diğer gayr-i müslim tebaa da, hatta Osmanlı mülkünün dışında yaşayanlar da dahil olmak üzere yeryüzünde hayat süren bütün mahlukat, bu insanlık aleyhine değişen konjonktürden kuşkusuz olumsuz etkilenmiştir. İslâm’ın ve İslâm ahlakının sağlamış olduğu huzur ikliminden nasiplenen bütün her şey, İslâm’ın ve müslümanların dünya sahnesinden öznel olarak çekilmesi ve nesnelliğe; arka plana atılması ve orada bile kendi haline bırakılmayarak tamamen yok edilmeye çalışılmasıyla, başta  insan olmak üzere, hayvan, bitki; bütün mahlûkat mazlûm, mahzûn ve mahkûm birer obje haline getirilmiştir.
 Ama şimdi diriliş, irkiliş ve fabrika ayarlarına (fıtrat) dönmenin tam zamanıdır.  Kaynağını İslâm’dan alan bizim medeniyetimizin yeniden ihyasının ve inşasının zamanıdır. 200 yıllık fetret dönemine son vermenin, Yaratanın ve yaratılanın memnuniyetini esas alan esaslı bir medeniyet inşasının fizibilitesine; altyapı çalışmalarına başlamak herkesten önce Osmanlı’nın genetik kodlarına sahip yasal mirasçıları olarak bütün müslümanlarla beraber, bizim sırtımıza daha fazla tarihi  sorumluluk yüklemektedir.
   Yüzyıllarca değişik nedenlerle ihmal ettiğimiz veya aciz kaldığımız İslam’ın ve onun medeniyetinin insanını, toplumunu ve nihai kemal anlamıyla da ümmetini yetiştirmenin ve oluşturmanın zamanı gelmiştir. “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanları akın akın Allahın dinine girer halde gördüğün zaman, hemen Allah’ı hamd ile tesbih et, ve ondan af dile! Gerçek şu ki O tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr suresi) Öyleyse kendilerine iktidar ve yönetim emanet edilen Müslümanların üzerlerine öyle sorumluluklar yüklenmektedir ki, buzor görevlerin hakkıyla yapılamamasından kaynaklanan hata ve günahlara surede istiğfar gerektiği ifade edilmektedir. Zira bu emir ve tavsiyeler Mekke’nin fethinde sevgili peygamberimiz Hz.Muhammed (as.) den çok tarihin hemen her döneminde yaşanabilecek fetihlerle alakalı olarak yönetici konumundaki Müslümanlara da tavsiye olarak anlamamız icab eder. Çünki  efendimizin ismet sıfatından dolayı tevbe edeceği günahı yoktur. Onun tevbesi de, tesbihi de, şükrü de kulluk icabıdır.
 Bütün bu nedenlerden dolayı artık öyle nesiller yetiştirmeliyiz ki, bırakın müslümanın müslümanı öldürmesini, parklarda bahçelerde herkesin içinde utanmadan bizim Müslüman kızımız ve evlatlarımızın sarmaş dolaş zina provaları yapmalarını engelleyecek iman, ahlak ve insanlık şuurunu elde edebilmelidirler. Trafikte fındık kabuğunu doldurmayacak kadar küçük sebeplerle birbirlerine küfredememeli. Sokakları hoyratça çöplüğe dönüştürmemeli, rast gele tükürmemeli, diğergam olmalı, yaratılanı yaratandan dolayı sevmeli, en ufak bir kabahat esnasında kendisini gören ve hesaba çekecek olan Rabbinin olduğunu hatırdan çıkarmamalı. Kul haklarının, Yaratanın haklarından hemen sonra geldiğini ve ne denli önemli olduğunu bilmeli ve ona göre İslâm kardeşliği hukukunu gözetmeliler. Şayet bütün bunlar başarılırsa, bunun sonucu olarak zamanla kısa, orta ve uzun vadelerde hapishaneler ve hastaneler azalacak, asgariye inecek ve oralara ayrılan milyarlarca liralık ödenekler insanların maddi ve manevi olgunlaşmasını sağlayacak alanlara yönlendirilecektir. İslâm’ın medeniyetinde Müslümanların içi ve dışı bir olacak “ya olduğu gibi görünecek ya da göründüğü gibi olacaklar.” Müzmin imani ve insani problemlere İslâmî anlamda gerçek çözümler üretilebilecek, alanlarında uzmanlardan oluşan İslâm uleması şura meclislerini dolduracak Müslümanların ve insanlığın yağmuru bekleyen susuz topraklar gibi beklediği hakka ve hakkaniyete uygun çözümler peyderpey üretilecek inşallah. Bütün Dünya Müslümanlarının dini siyasi ve ekonomik birlikteliği sağlanacak, sokak müftülerinin tüm etki ve fonksiyonları bertaraf edilecek, din ayaklar altına asla atılmayacak. Dünya egemenlerinin zulümlerinin sonucu olarak varlık nedenini bulan ve yine emperyalistlerin her türlü istismarına açık olan IŞİD, ELKAİDE, BOKOHARAM,TALİBAN vb.bütün İslamcı(!) örgütlerin varlık sebepleri ortadan kalkmış olacak. İslam coğrafyalarında hak hukuk eşitlik adalet sağlanmış olacağından mazlum müslümanların, hukuksuz ve usulsüz hak arayışlarına gerek kalmayacak.
ABD başkanı Obama Işid’in ve Bokoharam’ın açıklamalarından etkilenerek veya korkarak hilafete izin vermeyeceklerini söylemişti. Ne bu terör örgütlerinin halifeliği dillerine dolama yetkisi, ne de Obama’nın muhtemel hakiki islam birliğinin simgesi ve temsilci kurumu anlamına gelen “halifelik”i yok etme yetkisi var. Ellerindeki silahlarla korku imparatorluğu kuran örgütlerin halifelikleri ne kadar gayr-i meşru ise halifeliğe izin vermeyeceğini söyleyen Siyonist ve Katolik sözcüsü Obama’nın bu sözleri de gayr-i meşrudur. Dünya           Müslümanlarının içinde bulunduğu bütün acı, gözyaşı ve sıkıntıların ana sebebi sosyoekonomik ve coğrafi olarak da parçalanmış olmalarıdır. Doğal olarak yeniden birlik olmadan eski medeniyet ve mutluluklarını yakalamaları imkânsızdır. Bunu sağlayacak birliğin İslâm literatüründeki adı da hilafettir. Şeriat ve hilafet gibi birçok önemli dini kavramın İslâm’a alternatif din ve medeniyetlerin savunucuları tarafından bilinçli bir şekilde gözden düşürülmeye, halk nazarında itibarının yok edilmeye çalışıldığı da bir gerçektir. Şimdi sıra bizden ve medeniyetimizden her ne çalınmışsa, her ne yıkılmışsa onu yerine koymanın sırasıdır.
   Bölgemizde İslâm’ın temsilciliğini iddia ve ispatlamaya çalışan ülkelerden biri de İrandır. Ancak İran’ın aşırı şia bağnazlığı ve buna bağlı iç ve dış politikaları nedeniyle bu kutlu ve onurlu temsilciliği hak edemediğini ve bu konuda liyakatinin olmadığını, devrimin üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen görmüş oluyoruz. Evrensel İslâm’ı temsil edecek, bütün İslâmî farklılıkları, mezhepleri içine alan, bütün Müslümanların, hatta tüm mahlukatın derdine deva olacak siyasi, ekonomik ve sosyal yapıların oluşturulması, hıristiyan batı medeniyetinin kurumları olan İMF,UN,Avrupa Birliği,Dünya Bankası vb. birçok kuruluşa olan bağlılık ve bağımlılıklarımızdan azade olmamız son derece mühimdir. İslâm dini kendisine ait olmayan İslâm dışı kurum ve kuruluşlar içinde ideal anlamıyla yaşanamaz. Hayvanlara bile vakfiyeler kurmuş bir ecdadın torunlarının müslüman insanların dertlerine deva, problemlerine çözüm üretemeyecek durumlara düş(ürül)mesinin hiçbir mantıklı açıklaması yoktur ve olamaz.
              Aldırma sen etrafında dolaşan bunca yalan dolana,
             Zillet yakışır mı hiç göğsünde kor gibi imanı olana!..
Bu nedenle on iki yıldır iktidardaki kadrolardan belki de fazlasıyla bir istek ve beklenti oluşmuştur. Dikkatli bakıldığında normalden çok daha fazla yıpranan ve yaşlanan insanları görebilmek mümkündür. Ancak bu yeniden hak ve hassasiyetlerimizin kazanımı için olmazsa olmaz mücadelenin mutlaka kazanılması gerekir. Bu ihya, inşa ve kurtuluş hareketi son derece planlı, projeli yapılmalıdır. Müslümanların muhteşem İslâm medeniyetinin inşa ve ihyasında başarılı olamamaları için binbir tuzak, hile ve desise hazırlayan yurt içi ve yurt dışı hasımları şu sıralarda her türlü imkânlarını seferber ederek çok daha fazla mesai yaptıklarında hiç kuşkumuz yoktur. Çünkü bu rüzgârın her zaman yakalanması imkânsızdır. Çağın firavunları kölelerini kaybetme korkusuna düştüler bile. Ne olur bu fırsatı kaçırmayalım. Destek olalım, asla köstek olmayalım. Farklılıklarımıza hoşgörüde her zamankinden daha cömert olalım. Bu davaya bir omuz verelim, elimizi taşın altına koyalım. Pişmanlıklar yaşamayalım. Bu tarihi fırsat bir daha ele geçmeyebilir. Vesselam!

Yazarın Diğer Yazıları