

Nereye baksanız aynı manzara. Yani İslam dünyası, İslam’ın ve Müslümanların dünyası. Ne dünya ama!.. Sefalet, zulüm, işkence, Yaratan’ın emrine ve yaratılanın fıtratına (yaratılışına) uygun olmayan bir dünya nizamı. Şairin deyişiyle;”Kurt yapmaz bu taksimi, kuzulara şah olsa, bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul.” Haksızlıklar, adaletsizlikler ayyuka çıkmış. Dünya’nın her bir köşesinde insanlar hep perişan, ümitleri bile ümitsiz. Ümmet sahipsiz, kimsesiz milyarlar umutsuz ve mutsuz yığınlarca can. Filistin’den tutun Irak, Suriye, Mısır, Moro, Eritre, Somali, Orta Afrika, Myanmar, Doğu Türkistan, Afganistan, Çeçenistan’a vs. kadar hangi İslam coğrafyasını elinize almaya çalışsanız elinize kan ve gözyaşından, kulağınıza ah-ı vahtan, feryad-ı figandan başka bir şey gelmiyor. Acılar acılar, acılar… Yangın yeri gibi Müslümanların habitatları ve yürekleri…
Maddi ve manevi bu yaraları sarma gücünü ellerinde bulunduran sözümona Müslüman krallar, devletler ve devletlüler dünya imtihanında kaybolmuş, maddenin cazibesine ve girdabına kapılmış, bu saltanatı borçlu oldukları nefsi ilahlarına ve efendilerine kullukta kusur etmeme yarışında oldukça mahir görünüyorlar. Bir buçuk milyar insanın açlık sınırının altında yaşamaya çalıştığı şu çivisi çıkmış dünya Asr suresinin tasvir ettiği manzarayı yaşıyor şimdilerde, insanlık maddi ve manevi hüsranı yaşıyor.
Haklarını ve hayatlarını fıtri ölçülere göre özgürce yaşayamayan Dünya Müslümanları dünya hakimi küresel efendiler tarafından teröristlikle(!) yaftalanarak minder dışına atılıyor, insanlar nazarında illegaliteye, yasadışılığa düşürülüyor. Bunlar kullanılarak İslamofobi hortlatılıyor. İnsanlığa İslam’ın terör dini olduğu, mensuplarının da terörist olduğu ve dolayısıyla pozitivizm, komünizm ve ateizmden dine dönülecekse tek adresin Hıristiyanlık ve batının dini ve dünyevi değerleri olduğu her fırsatta yayılıyor. Ne yazık ki, bu kaostan Osmanlı’nın dünya sahnesinden çekilmesiyle bütün hayati kurum ve kuruluşlarını kaybeden Müslümanlar içine düştükleri çaresizlikten ve cehaletten ancak geri kalmışlık, barbarlık, cahillik ve hatta teröristlik(!)yaftalarıyla çıkabiliyor. Dünya’nın hakim, otoriter mimar ve mühendisleri İslam’ı da hiçbir hak ve yetkileri olmamasına rağmen kafalarına göre; ılımlı islam, fundamentalist islam, radikal islam vb. bir sürü kategoriye ayırdılar ve ayırıyorlar. Ilımlı İslam’ın müşfik ve hoşgörülü(!) temsilcilerini bağırlarına basıp, kendi çıkarları doğrultusunda çeşitli amaçlarda kullandıkları gibi, dünya hakimiyetlerine engel olabilecek potansiyel Müslüman kişi ve grupları veya çıkar çatışmasıyla karşılarında konuşlanan bazı grupları da terörist olmakla suçlamaktadırlar. Bunda tek kriter menfaat çakışmasından menfaat çatışmasına dönülmesidir.El’kaide’nin kurucusu Üsame b. Ladin Afganistan’da Rusya’ya karşı kullanılırken terörist değil, ABD’nin stratejik ortağı idi. Müslümanlar yeniden kendi öz, özgün kurum ve kuruluşlarıyla dünya sahnesine dönmeden, Müslümanların içinde bulunduğu ve boğulduğu maddi manevi bataklıklar kurutulmadan bu yasadışı bireysel ya da çoklu grup oluşumları sürecektir. Müslümanlar hayati meselelerini (kendileri çözüldükleri için çözemediklerinden) BM’ye havale ettiği sürece, Nato’dan İslam coğrafyasındaki sıkıntılarımıza medet umduğumuz sürece, AB’ni cennet ve kurtuluş olarak gördüğümüz ve kendi iç düzenimizi sağlamak için Avrupa kriterlerine mahkum ve muhtaç olduğumuz sürece, Müslüman kanının dünya piyasalarında petrolden çok daha ucuz olduğu sürece, Müslümanların kanları ne yazık ki akacak, dünyanın küresel huzuru da oluşturulamayacaktır. Emperyal devletlerin postallarının girdiği her yerde bireysel veya grupsal doğru veya yanlış, legal veya illegal antiemperyalist faaliyetler mutlaka görülecektir. Afrikada Bokoharam, Ortadoğu’da El’kaide ve onun Ortadoğu uzantısı Işid, En’nusra, Hizbullah ve Anadolu’da İslami bir yapısı olmamasına rağmen PKK, arkalarında kendilerini ortaya çıkaran bataklıklarını oluşturan ve haklı olmasa da varlıklarının gayr-i meşru nedenlerini barındırmaktadırlar. Hani bir hikayede çiftçi oğlunu zehirleyip öldüren yılana kazma veya kürekle bir darbe indirmiş ve kuyruğunun büyük bir bölümünü koparmıştı da birbirlerine düşman ve teyakkuz içinde yaşarlarken çiftçi bu sıkıntılı düşmanlık sürecini sona erdirmek istemiş ve yılana rastladığında ona barış teklif etmişti de yılan şu çarpıcı cevapla mukabele etmişti; “Sende bu evlat acısı, bende de kuyruk acısı varken, bizim barışmamız imkansızdır.” deyip akmış gitmişti. Durum işte tam da böyle girift,karmaşık bir hal almış görünüyor. Bütün bu kendince hak arayışına giren örgüt ve oluşumlar annelerini(ümmet) kaybetmiş, kimsesiz kalmış, şu acımasız dünyada sokaklarda sefalet ve açlık içerisinde yaşamaya çalışan, köprü altlarında ve köhne köşelerde varlığını sürdürmeye gayret eden ve her an global şeytanların maşası olma riskiyle karşı karşıya olan sokak çocuklarını andırmaktadır. Bu potansiyel suçluların insanlığa kazandırılmaları gerekmektedir. Adaletin olmadığı yerde zulüm, hakkın verilmediği yerde isyan, alın teri ve emeğe saygı olmayan yerde kaos ve grevler mutlaka olacaktır. Makul ve mantıklı, adil ve hakkaniyetli sistemlerin olmadığı yerde akıldışı, mantıksız zalimce ve vahşice hak arayışları türeyecek ve böylesi bir dünyada da zalim de mazlum da, suçlu da, masum da yaşayamayacaktır. Zalimler bilmeliler ki, evrende dünyadan başka yaşanabilecek bir dünya yok! Burası da geçicidir. Esas yaşanılacak, varılacak yer ahiret yurdudur.”Mülk(hakimiyet) küfr ile korunabilir ancak zulüm ile asla!” devletleri yönetenler hangi dinden olursa olsunlar, hak ve hakkaniyetten ayrılmadıkları sürece bunu sürdürebilirler. Aksi durumda bu imkansızdır. Nerede Firavunlar, Nemrutlar? Kimsenin kimseyi ezmediği cennet benzeri bir dünya için, kimse kimseyi yok saymamalı, ötekileştirmeye kalkmamalı, kendini efendi diğerlerini köle görmemeli, inançlarına ve kutsallarına saygı duymalı, ırkından dilinden, dininden, renginden dolayı hor ve hakir görmemeli, her insanın (İslam’a göre)Allahtan bir nefha taşıdığı unutulmamalıdır. İnsanlığın huzuru ve İslam’ın kemali (en ideal şekli) için onu Medine’ye taşıyacak ve Allah’ın elçisinin misyonunu yüklenebilecek yiğit ve yürekli insanlarla zamanın ERDEMLİLER BİRLİĞİ’ni oluşturmanın vakti sizce de gelmedi mi? Ne dersiniz?!
Yorumlar 2
Ferziye karaoğlu 01 Ocak 2015 22:21
Yazılarınızı çok beyeniyorum inşAllah devamı olur
20 Haziran 2014 09:52
kaleminize sağlık hocam okudukça insan açılıyor.