Kuzey Irak'a ziyarete giden bir Türk heyetine bir genç yaklaşmış ve sormuş:
-Türkiye'de "namus" kavramı hiç mi yok?
Heyettekiler:
-O ne biçim soru ya, bunu da nereden çıkarıyorsun? demişler.
Delikanlı:
-Dizilerinizde herkes herkesten hamile kalıyor da, demiş.
Bu, bir başkasından duyduğum; gelelim şahit olduğuma:
Bir kanalda kadına şiddet konusu tartışılırken konuşmacılardan biri:
-Ama o adam eşini, karyolasının üstünde başka bir adamla yakalamış; deyince Spiker hanım:
-Kocama ne benim namusumdan? diye bağırmıştı.
İşte çağdaşlıkta(?) geldiğimiz yer... Arlanarak itiraf edeyim ki bu çağdaşlık algısında Türkiye Avrupa'yı, "Müslüman'ım" diyen de "Ateistim." diyeni solamaya başladı. "Kadına şiddet" konusunu bu kerih çağdaşlık anlayışını sarfınazar ederek yani münferiden düşünemezsiniz.
Türkiye kadar, kavramların (ıstılahların), karıştırıldığı, birbirinin yerine kullanıldığı, manipüle edildiği, birbirine tecavüz ettiği, istismar edildiği bir başka memleket var mıdır acaba?
Son zamanlarda en çok istismar edilen ve medya ağızlıların ağzında yayvan yayvan dolaşan algılardan üçü: kadına şiddet, istismar, tecavüz.
Kurtlar bulanık havayı sever ya, ar damarı çatlamış bazı dişi kurtlar da bu bulanık havada meşhur olmanın ya da zengin olmanın yollarını aramaya başladı.
-Falan zat, beni taciz etti ya da bana tecavüz etti.
-Ne zaman?
-Fil tarihinde ya da hadi iki seneden beri.
-Peki kim kimi buldu?
-Ben onu buldum.
-Peki iki senedir sen ne yapıyorsun?
-Benim bir günahım yok, sadece gidip karyolasına uzanıyorum.
Hangi sözlüğe bakarsanız bakın, ister kelime, ister terim anlamına bakın; "istismar, taciz, tecavüz"kelimelerinin anlamı; tek tarafın iradesini ihtiva eder; hatta diğer tarafın da bu tavırdn ya da fiilden rahatsız olması gerekir. Onun için ben bu vesileyle istismarda, tacizde, tecavüzde bulunanları kınıyor; iftira edenleri de İslam fıkhının "Şuyu, vukundan beterdir." dediği bir konuyu bu kadar istismar ettikleri için iki defa kınıyorum.
Rabbim, Kuran'ın genelinde özellikle Maide Suresi'nde can, mal, nesil, din, akıl emniyeti üzerinde durur ve insandan bu emniyetlerin teminini ister. Vahyin terbiyesinden geçen insan; pozitif ayrımcılık, kadına şiddet, çocuğa şiddet gibi moda söylemleri trajikomik bulur / bulmalıdır. Çünkü koruma altında olması gereken bir cinsiyet, bir ırk, bir tür... değil bütün canlılardır. Bu toplumda, çocuk acizken anne- baba çocukları korur; şimdi her ihtimale karşı evden kovduğumuz anne baba da acze düşünce çocuklar onları korumaya alırdı. Koruyanı olmayan acizi ya da mazlumu da devlet korumaya alır / almalıdır.
Küçük insan, şöhret gibi, mal mülk gibi sadece bu rüya aleminde işe yarayan küçük hedefler peşinde koşadursun; biz büyük resme bakalım: Siyonizm-Haç ittifakının hedefi, içerideki işbirlikçileri ve bazı Müslümanları(?) da kullanarak "başları" vurmaktır. En genelden başlamış ve yüzyılın başında halifeyi vurarak ümmeti başsız bırakmıştır. Şimdi sırasıyla hedefte devletin başı, ailenin başı ve öğretmen vardır. Buraya kadar gelmişken içimin kan ağladığı bir tespitte bulunmadan geçmek istemiyorum: Bugün esefle izliyorum ki öğretmen, Siyonizm- Haç ittifakının "Hadi devletin başını vuralım!" emrine alet olmamış hatta zaman zaman göğsünü siper etmiş ama devlet "Hadi öğretmeni vuralım!" emrine alet olmuştur. Günümüzün devleti, hem Siyonizm- Haç ittifakıyla mücadele eder görünerek hem de onların emriyle babayı ve öğretmeni vurarak büyük bir çelişki yaşamaktadır. Dini, vicdanı olan biri; koca bir sınıfın eğitim hakkını, dersi sabote etmek isteyen bir öğrencinin dinine vicdanına nasıl bırakabilir? Okulda yetki öğrencinin, sorumluluk öğretmenin olacak; evde de yetki annede ve çocukta, sorumluluk babada olacak anlayışı hangi dinle, hangi pedagojik anlayışla, hangi tefekkürle, hangi bilimsellikle bağdaşabilir?
Sadece muktedirlerin değil, günümüzün bazı zavallı Müslümanlarının ve Müslüman geçinen medyanın da en büyük handikaplarından biri Kavramların içini Kuran'la değil; Siyonizm- Haç ittifakının ve onun emrindeki kapitalin bal kıvamındaki zehriyle dolduruyor olmasıdır. Kadını ve çocuğu kolay av gören kapitalin, ailede babayı zayıflatıp anneyi ve çocuğu güçlü kılması; okulda da öğretmeni zayıflatıp öğrenciyi güçlü kılması çabasını anlayışla karşılarım; çünkü kirli de olsa bir hedefi var. Ancak, Müslümanların büyük bir ümitle iktidara getirdiği, bazı sahalarda çok büyük devrimlere imza atabilen bir kadronun eğitim ve aile konusunda basiretinin bu kadar bağlanmasının izahını bulamıyorum.
Bu genel bakıştan sonra okuyucularımdan bir istirhamım olacak: Ne olur o "kadına şiddet" haberlerini iyi tahkik edin ve yüzde kaçının, kadının iffetsizliğinden kaynaklandığını ve erkeğin, aile mahkemelerinde elinin kolunun nasıl bağlandığını araştırın. O zaman göreceksiniz ki "Kadına şiddet" senaryosunu oynatan kuklacının amacı kadına şiddetin önlenmesi değil, bu vesileyle fuhşun yaygınlaştırılmasıdır.
Her konuda mı ifrat ve tefrit arasında gidip geleceğiz? Dün, Nur Suresi'nin 30. ayeti erkekleri ikazla başladığı hlde erkekler, geleneği Kuran'ın yerine koyuyor ve "namus" kavramını kadına hasrediyordu, bugün suçlu kim olursa olsun erkek sorumlu tutuluyor. Dün öğretmen öğrenciyi eziyordu, bugün öğrenci ana avrat sövse öğretmenin yapabileceği bir şey yok.
Kuran'da insan vardır: Melekten yüce ve hayvandan aşağı insan... İnsanın olduğu yerde adalet olmalıdır. Kimse kusura bakmasın; adalet yoksa ve bir "dar" suç cenneti haline geldiyse; zalimler emniyet içinde olduğu halde mazlumlar emniyet içinde değilse orası "darü'l adl" değildir. Pascal'ın: "Adaletsiz kuvvet zalim, kuvvetsiz adalet acizdir." sözü; en küçüğünden en büyüğüne kadar sosyal yapılar için çok değerlidir.
Toplumları, insanın ıslahı ve adalet değil de yol, köprü, cami, viyadük kurtarsaydı Ad, Semud, Lut kavimleri kurtulmuş olurdu. Şiddeti, fuhşu, tacizi, tecavüzü; ne zalimin yanında yer alarak ne yol, köprü, cami yaptırarak ne de zengini daha zengin yaparak önleyebilirsiniz. Adaleti hakim kılacak; taltif ve ceza dengesini terazinin gözü gibi çalıştıracaksınız; yani sömürü odaklarının çağdaş pisliklerine değil, "kızım Fatma da olsa" düsturuna sahip çıkacaksınız.
Adaletsiz ortamlarda yetişen, "ıslah" iddiasıyla "ifsat" edilen çocuklara da hiçbir yolun, okulun, köprünün dayanamayacağını "Gezi Parkı'nda" görmediysek daha nerede göreceğiz acaba?