“İslam ve kapitalizm” kavramlarıne kadar zorlanırsa zorlansın asla barışamayacak, uzlaşamayacak iki kavramdır. Hristiyanlık, Cemil Meriç’in ifadesiyle nasıl “kölelerin isyan çığlığıysa” İslam da öyledir. Zira “İslam”, Allah’tan gelen dinlerin (Hatta “dinin” demek daha doğru olur.) ortak adıdır.
Bugün, Allah'a ve ahrete yakinen inanan insanların Ak Parti’yi savunuyor olmaları; bütünüyle bu kapitalist sistemi savunuyor olmaları değildir. Bir başka ifadeyle Ak Parti, özelde Türkiye, genelde dünya için inananların "Yetmez ama evet."idir. Oy verenler, bu inançlarının partiyi yönetenlerce de paylaşıldığına inanmaktadırlar. Ak Parti iktidara geldi geleli rengi farklı olsa da arka arkaya gelen darbe girişimleri olmasaydı muhtemelen eşitlik, adalet, gelir dağılımı, velhasıl mazlumların gerçek gündemi daha ileri boyutta tartışılıyor olacaktı. Darbelerin en kötü yanlarından biri de gündem belirleyici, dolayısıyla gerçek gündemi manipüle edici olmasıdır.
Kuran, inanmadıkları hâlde inanmış görünenleri; Furkan'ın kıstaslarına göre değil de kendi kafalarına ya da atalarının geleneklerini İslam'la sentezleyip ona inananları vurgulamak için olmalı; "yakinen imandan veya gerçekten inanmış olmaktan" söz eder. Allah'a ve ahrete gerçekten inananların huzuru ise başkalarının da huzuruyla mümkündür.
Darbeler sustuğunda (bir gün susarsa) insanlar (haklı olarak) gelir dağılımının düzeltilmesi, insan fıtratına (Yaratan’ın hukukuna) ters düşmeyen bir hukuk inşası, ailede ve eğitimde moda söylemlerin esaretinden kurtularak gerçek değerlere dönülmesi taleplerinde bulunacaklardır. Her biri ayrı bir yazı konusu olabilecek bu gerçek gündemlerin savsaklanması durumunda da farklı arayışlara girilecektir. Bu farklı arayışların içinde, görevi inananlara ve iktidara sövmek olan bu zavallı muhalefetten ümitlenmekten başka birçok şey olabilir. Mevcut durumuyla muhalefet, Ak Partiye oy verip vermemekte mütereddit olanları Ak Partiye oy vermeye zorlamaktadır.
İslam’ın, bütün insanlık, özelde de mazlumlar için ne büyük bir değer olarak indiğini önceki paragraflarda zikrettik. Rabbim, gelir dağılımına karışmayan, mazlumun ezilmesine ses çıkarmayan, törenlerden ibaret bir din indirmedi. Türkiye’nin en önemli gündemlerinden biri gelir dağılımıdır. Tac Mahal’leri kırbaç altında inşaya çalışan işçiye Tac Mahal’in güzelliği ancak acı verir. Fert başına düşen gelirin yükselmesi de fert sayılmayanları ilgilendirmez; hatta fert sayılmayanlara acı verir. “Bu batasıca nasıl olsa bastonunu kaldırıp yürüyemez, ağlamayan çocuğa da meme verilmez.” deyip parasını devletin karşılamadığı bitkisel ilaçlarıyla baş başa bıraktığımız emekliden de önce işsizliğe çare aranmalıdır. Bu konuda eskisiyle kıyaslanmayacak gelişmelerin olduğunu biliyor ve emeği geçenleri takdir ediyorum. Ancak evine ekmek götüremeyen bir kişi kalmışsa işimiz bitmemiştir.
İnsanın ıslahını birinci öncelik sayan Kuran mantığının Ak Parti iktidarı döneminde dikkate alınması beklenirdi. Fakat bu zamana kadar üzülerek izledik ki zincirin en sağlam olması gereken eğitim ve aile halkası zincirin en zayıf halkası oldu. Bu konuda tutarlı bir anlayış geliştirilemediği gibi sekülerizmin tutarsız ve kirli mantığı okullarımıza ve aile mahkemelerine daha çok yerleşti. Aile mahkemelerindeki erkek kıyımıyla kadına şiddet arasında bir bağ kurulamadı; Bekir Bozdağ’a yumruk atanların, babaya ve öğretmene yumruk atarak büyüdükleri anlaşılamadı. Ailede babanın, okulda öğretmenin hedef alınmasıyla Türkiye’de başbakanın hedef alınmasının benzerliği görülemedi; düğmeye basan parmağın aynı parmak olduğu anlaşılamadı. Gezi'deki ya da sokaktaki anarşistlerin anarşiyi, evin bütünlüğünü temsil eden babaya, sonra da öğretmene karşı başlattıkları ve sonra bunu başbakan'a kadar uzattıkları anlaşılamadı.
Ancak, İttihat ve Terakki’den bu tarafa Türkiye’yi ahtapot gibi saran, çetelerle savaşıldı ve ilk defa millet (Kuran’daki anlamıyla) söz sahibi oldu. İşte tam bu sırada “Birinci ahtapotu etkisiz hâle getirdik.” derken başı dışarıda, kolları içeride daha büyük bir ahtapot sardı millî iradeyi. Velhasıl yapılacak çok şey var; darbeler biterse değerlendirmelerimiz daha berrak olacak. Bu ahtapotlarla Tayyip Erdoğan kardeşimizin tek başına boğuşmasını seyretme hakkını Kuran bize tanımaz. Hedefte olan da sadece o değil.
Ona tanınan kredilere gelince… Babam rahmetli derdi ki: “Ne'dek oğlam? Sağımız taş, solumuz ataş; arkamız deniz, önümüz domuz.”
Selam ve dua ile...