Muzaffer KOÇER

Eğitimde modellik üzerine

Muzaffer KOÇER

Eğitimle ilgilenenler, çocuğun hayatındaki dönemlere baktıklarında -bu dönemleri kesin çizgilerle ayırmasalar da- şu dönemleri görürler:
*4 yaşına kadar kral o; eşeğinin yıkıldığı yere han yapacaksınız.
*4- 7 yaş arası: Babam diyor ki…
*7- 12: Öğretmenim diyor ki…
*12-24: Tarih benimle başlar…
*24’ten sonra: Artık yere konmalıyım.
*35’ten sonrasını Cahit Sıtkı’ya söyletelim mi?
 
 Gökyüzünün başka rengi de varmış.
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış.
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
 
*40-50’den sonra: Rahmetlik babam derdi ki…
Başa dönelim: Akla ilk gelen modeller; tabi ki anne, baba, öğretmen olacaktır. Öyleyse bugünkü gibi sadece sorumluluğun değil yetkinin de en büyük payı bunlarda olmalıdır. Ve (önceki birçok yazımda vurguladığım gibi) bunların kendilerine: “Islah mı ediyorum ifsat mı? Modellik adına bir kaygım varsa yaptıklarımın ne kadarı ifsada, ne kadarı ıslaha yarıyor?” diye belki de her gün sormaları, ama yetkilerini ellerinden almaya çalışanlara da direnmeleri gerekir. Zira bunların yanlışları da doğruları gibi üreme kabiliyetine sahip olacak ve kan davası gibi nesilden nesle geçebilecektir.
Öğretmenliğe sınıf öğretmeni olarak başlamıştım. Herkes gibi ben de bana anlatılanları anlatmış, bana yaşatılanları yaşatmış olmalıyım öğrencilerime. Sadece resmî tarihin değil, Kuran’ı devreden çıkaran gelenekçi dinin bile ne kadar yalanla yanlışa dolu olduğunu bilmeden, bilemeden, idrak edemeden… Şimdi o öğrencilerimin hangi birini bulup da “Bana yalan söyletmişler, hakkınızı helal edin.” deme imkânım var?
Edebiyat öğretmenliğine başladığımda da nice cüce yalakaların dev yazar olarak gösterildiğini, nice dev yazarların kişilikli oldukları için esamesinin okunmadığını bilmiyordum. Alternatif kaynaklara ulaşıp doğruları öğrenmek kaç senemi aldıysa o zamana kadar da edebiyat adına yalan söylemiş olmalıyım. Benim bu kadar içim sızladığına göre sonradan tefekkür edebilen tarihçilerin, hele de avukatların, hele hele de yanlış karar vererek suçluyu affeden, suçsuzu cezalandıran hâkimlerin içi ne kadar yanıyor olmalı? Hadi sonradan bu dünyanın bir devremülk olduğunu idrak edebildiler ve tevbe ettiler, ya kul hakkı?
Hadi aktardığınız bilgilerin değiştirilme şansı var diyelim. Ya çocukların körpe dimağlarına nakşedilen yanlış tavırlarınız, alışkanlıklarınız, davranışlarınız…  
Ebeveynin ve öğretmenin bütün davranışlarıyla model olması gerektiği hep vurgulanır. Bunların “İyi ol.” demesi değil, iyi olması gerekir. Kuran’ın eksene koyduğu imanın hemen arkasından salih amel gelmez mi? Reçetedeki ilaçları kullanmazsanız, onların sizin hastalığınıza şifa olacağına inanmak neye yarar?
Model olmakta en önemli şey muhakkak güzel ahlaktır. Matematik tek başına bir silahtır. Silah namusun korunmasında da tecavüzde de işe yarar. Öyleyse bugün okullarda hiç de dikkate alınmayan ve dolayısıyla ölçüye değer bulunmayan güzel ahlakı vermeden “matematik” öğretmek, aslında vebaldir.
Peki, kime göre güzel ahlak?
Güzel ahlakın kıstaslarını da herhâlde Furkan’dan alacağız. Vahiyle inşa edilmemiş bir aklın güzel ahlak tanımıyla, vahiyle terbiye edilmiş aklın güzel ahlak tanımı aynı olur mu? Güzel ahlakı doğru bilip doğru tanımlayan bir modellik anlayışının olmazsa olmazları bana şunları düşündürüyor:
*Model olma gayretinde olanlar, Allah’ın seçtiği modelden, Rasulullah Efendimizden yani Kuran’dan hiç kopmayan modelden kopmamalılar. Yani çocuklarımızı gerçek modele taşıyıcı bir modellik…
*Kuran: “Yapmayacaklarınızı neden söylersiniz?” buyurur. Öyleyse lisan-ı hâl, lisandan önemlidir. Hem de davranışlarımızla sözlerimiz akort içinde değilse sözlerimiz alay konusu olmaktan ileri gitmez.
*Modellerin, çekici aynı yere vurmaları da çok önemli. Aynı davranış anneye göre iyi, babaya göre kötüyse müspet sonuç beklenmemeli.
*İstikrar: Aynı davranış bir gün suç sayılıyor, diğer gün sayılmıyorsa olumlu davranış değişikliği beklenmemeli. Çocuk aynı yanlışı on defa yaptıysa, siz dokuzunda müdahale edip birinde göz yumduysanız, o dokuz müdahalenin boşa gitmesi muhtemeldir.
*İhlas/ Samimiyet:Çocuğunuz dövüldüyse kavga kötü, dövdüyse iyi, öyle mi? Çocuğunuz dövdüyse “Kavga etmiş.” diyerek değil de “Elin çocuğunun ağzını burnunu dağıtmış eşşoleşşek!” diyerekten kavgayı tasvip etmediğinizi yedirmeye çalışmamalısınız, bunu yemezler.
“Allah ne der?” değil de “Kullar ne der?”e göre hayatını biçimlendiren; sözlerinde “Lâ ilahe illallah.”, fiillerinde “Lâ ilahe illa toplum, illa (atalar)gelenek, illa para, illa şeyhim, illa partim, illa mezhebim, illa prestijim…” diyen bir toplumda muhlis insanlar yetiştirmek için önce bu insanları yetiştirecek insanların muhlisler arasından seçilmesi gerekmez mi? O zaman da muhlis insanları kim seçecek? Döndük mü Furkan’a? Döndük mü önce kapımızın önünü temizlemeye?
*Kucakta taşıyan değil, yürümeyi öğreten model: Hep düşünürdüm, neden köydeki insanlardan birçoğu elliyi geçince bunamaya girebiliyor da bazı insanlar yüz yaşına ulaştıkları hâlde bunlarda bunama görülmüyor, diye. Sonra anladım ki kullanılan beyin sağlığını koruyor. Sadece beyin değil, kullanılmayan organ ya da uzuv sağlığını/ işlevini yitiriyor.
Başlangıç da böyle, geliştirmek istediğiniz neyse, kimse emek de onun olmalı. Bu gerçeği dikkatten kaçıran bazı ebeveyn, öğretmen, özellikle de anneler; delilerin kelebekleri severken öldürdüğü gibi, yavruları severken öldürüyorlar. Kıyamadıkları için kıyıyorlar onlara. Onların yerine onların yapabileceği her şeyi yapmaya kalkıyorlar. Neredeyse onların yerine aşı olacaklar. Hâlbuki yürümeyi öğreneceklerse onlar yürümeli, koşmayı öğreneceklerse onlar koşmalı, düşünmeyi öğreneceklerse onlar düşünmeli. Bilgi edineceklerse hazıra konmak yerine bilgiye ulaşmayı onlar öğrenmeli. Model, bilgi aktarmak yerine çocuğa, araştırmayı öğretmeli. Tavuk bile bulduğu yemi, civcive, vermek yerine yere atıyor ve bulup yemeyi öğretiyor.
*Fotokopi değil, kişilikli insanlar: Çocuğu; anne, baba, öğretmen; kendine benzetmeye çalışmamalı. Onun kendi kişiliğini serbestçe kurmasına imkân tanımalıdır.
*Davranışlarınıza yön veren bilgilerinizin ve düşüncelerinizin şimdilik doğrularınız olduğunu, değiştirilebileceğini, geliştirilebileceğini hep hatırda tutarak…
 
Fiilî duaya çağırarak, selam ve dua ile…
 
 

Yazarın Diğer Yazıları