Kaçırılan, çalınan çocuk haberlerini medyadan öğrendiğimizde bunlardan bizi haberdar ettiği için medyaya müteşekkir olduğumuz da olur. Bu haberlerdeki "çalmak" fiili, çocuğun bütünüyle yani bedeniyle ve ruhuyla çalınması anlamındadır. Somut ve her seviyedeki insan tarafından anlaşılır olduğundan insanların dikkatini ve lanetini çeker.
Çocuğumuzun cismini evde bırakıp da onun ruhunu, fıtratını, itikadını… çalmak da en az çocuğun bünyesiyle birlikte çalınması kadar tehlikeliyse hırsızların en büyüğü malum iletişim araçlarının, dolayısıyla malum medyanın kendisidir.
İslam fıtratı üzerine yaratılan çocuğun, dünyaya gelişiyle hazır bulduğu değerlerle irade sahibi olana kadar kendilerine sunulan bilgi, düşünce ve modellerin doğruluğu ya da yanlışlığı; çocuğun cephesinden bakıldığında ancak nasiple açıklanabilir. Çünkü çocuğu bekleyen sayısız arındırıcıdan ve kirleticiden söz edebiliriz. Hatta bana göre doğacak çocuğu ıslah etmek için bir manga bekliyorsa ifsat etmek için bir alay beklemektedir.
Rabbimin, Bakara Suresi'nin hem de münafıkları anlattığı bölümde bildirdiği gibi; ifsat edenlerin de ıslah ettikleri iddiası, eğitim alanı için de geçerlidir ve çocuğu ıslah edecek olanlar da ifsat edecek olanlar da ıslah ettikleri iddiasındadırlar ya da ıslah ettiklerini zannetmektedirler.
Çocuğun kirli bir havayı teneffüs edecek olması, kirli suları ve gıdaları tüketecek olması, kirli seslerin içine doğması tabi ki büyük talihsizliktir; ancak en büyük talihsizlik çocuğun, zihni kirlenmiş mürebbilerin veya toplumun içine doğmasıdır.
Çocuklarımızı ifsat edenlerin başında şüphesiz medya gelir, ancak medya, zincirin bizim gördüğümüz halkasıdır. Zinciri takip ettiğinizde çocuklarımızı planlı olarak sömürüye açık hâle getirmek, köleleştirmek isteyen daha büyük güçlere ulaşırsınız. Oraya ulaşabilirseniz çocuklarımızın ruhlarının tesadüfen değil, kirli bir amaç uğruna, planlı bir çalışmayla çalındığına da ulaşırsınız.
Kapitali de ele geçiren Siyonizm-Haç ittifakı için, kurdukları sömürü çarkına çomak sokmayacak, dünyada ne olup bittiğini düşünemeyen, dolayısıyla anlamayan, bu çarka sorgusuz sualsiz hizmet eden insanlar gereklidir. Nasıl ki bir çiftçi öküzünün düşünmesini istemezse bunlar da hizmetkârlarının sorgulamasını istemez.
O zaman medya patronlarına verilen emir; insanı insanlaştıran değerlerin ortadan kaldırılması ve sözüm ona insanın mutfak- tuvalet ve cinsellik üçgenine sıkıştırılmasıdır. Öyleyse ilk hedef, insanla vahyin, yani Yaratıcının irtibatıdır. Allah'ın ipinden kopan insan, Allah'ın çizdiği yörüngeden ayrılarak cahiliye atmosferine savrulur. Böylece insanın melekten yüce tarafı elinden alınmış, geriye hayvandan aşağı tarafı kalmıştır. Böyle bir insan düşmekten korkmaz, çünkü zaten aşağıdadır.
Bitmedi. Malum medya neden ısrarla: "Önce babayı ve öğretmeni vurun!" diye bağırıyor dersiniz? Bütün filmlerinde, dizilerinde baba neden Karagöz rolünde de anne ve gençler Hacivat rolünde? Gerçekten öyle mi? Bütün babalar kaba saba, yabani, görgüsüz de bütün anneler anlayışlı, duyarlı, nazik mi? Gerçekten bütün öğrenciler ileri fikirli de bütün öğretmenler işkence taraftarı mı? Hedefte toplumun hücresi sayılan aile ve okul olmasın? Bunu, Cumhuriyet Dönemi romanlarında bütün hoca efendilerin riyakâr, sahtekâr gösterilmesine benzetmiyor musunuz?
Bu çaba, babaları ve öğretmenleri sömürü çarkına direnen insanlar olarak görmesin? Babaları devreden çıkararak bayanları ve çocukları kolay av hâline getireceğini düşünmesin?
Bir dershanede, sırtında Amerikan bayraklı tişörtle gezen lise mezunu bir gence: "Yavrum, deden Çanakkale'de bu bayrağı yurda sokmamak için ölmüştü." dedim. Çocuğun cevabı benim için trafikteki ikinci darbeydi sanki: "Sizden başka karışan yok." O zaman yine kendimi denizin kenarında gezen şu meşhur deliye benzettim: Kıyıya vurup ölen balıkları ve diğer canlıları hızlı hızlı yeniden denize fırlatan bencileyin bir deliye bir akıllı(?): "Burada binlercesi ölüyor, senin onu denize fırlatmanla ne değişti?" demiş. O deli de ölmek üzere olan bir balığı alıp denize fırlatmış ve: "O balık için çok şey değişti." demiş.
"Kapını kilitli tut ve komşunu hırsız etme." sözü meşhurdur. Yavrunun ıslahı için, gerekirse kalabalıkla ve kalabalığı sevk ve idare eden güçlerle çatışma pahasına tedbirini almayıp da sonradan: "Çocuğumu çaldılar!" diye feryat etmenin ne yararı ne de mantığı var. Aksi hâlde çocuklarımızı, çalmakla kalmayıp mankurtlaştıracaklar ve Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmaya devam edecekler.