Şehre televizyonun gelmesiyle değişen hayatın, şehrin sosyal kültürel ve insani yanlarının anlatıldığı Vizontele isimli filmde çok çarpıcı diyalog ve sözlerle karşılaşırsınız. Belli ki yönetmen ve senarist Yılmaz Erdoğan, her bir söz ve kare için düşünmüş, filmin yarına kalmasını sağlamak için emek vermiş; filmi seyreden herkesin aklında bazı söz ve sahneyi bırakmayı başarmak istemiştir. Benim de aklımda şehre vizontele geldikten sonra belediye başkanının vizonteleyi ve onun önemini anlatmak için halka yaptığı konuşmada şu sözleri kaldı:
“Bir yeri çok seviyorsanız orası dünyanın en güzel yeridir. Dünyanın en güzel yerini sevmiyorsanız orası dünyanın en güzel yeri değildir.” Bu söz yıllarca kulaklarımda çınlayıp durdu. Bana vatan mevzusunu tekrar hatırlatan söz oldu.
Ben memleket olarak Hataylıyım. Yirmi beş senedir Kayseri’de yaşıyorum. Yaşadığım yer mi doğduğum yer mi benim vatanımdır? Nerelisin sorusuna ne cevap vereceğim? Hataylıyım fakat yirmi beş senedir Kayseri’de yaşıyorum mu diyeceğim?
Buralıyım desem Kayserililer beni Kayserili kabul edecek mi veya ben buralıyım desem Kayserili olabilir miyim acaba? Bütün bu soruları cevaplarken inanın bana kılavuzluk eden cümlelerden biri de yukarıda söylediğim cümle oldu. Bir yeri çok seviyorsam orası benim vatanımdır ve orası dünyanın en güzel yeridir.
Bu sebeple Hakkari Tekirdağ İzmir ; Samsun Sinop Hatay Mersin Antalya; Erzurum, Niğde, Ankara, Kırşehir, Çankırı ,Kayseri ,İstanbul velhasıl her şehir benim memleketimdir ve ben oraların her karış yerini ayrı ayrı seviyorum. Ancak Filistin ve Kudüs, Gazze nerededir ve benim neyim olur bunu üzülerek söyleyeyim çok sonraları fark ettim.
Kudüs memleketim Hatay’a ortalama 750 km uzaklıktadır. Aynen yaşadığım Kayseri’nin İstanbul’a olan uzaklığı kadar. Gitmek istesek uçakla 37 dakika; arabamızla 7-8 saat civarında bir uzaklıktadır.
Benim Filistin’i fark etmem İstanbul’u fark etmemden çok sonraları oldu. İstanbul; bir özlem, tarih ve fetih rüyasının çocuğudur. Orası, Eyyub el Ensari’nin nice sahabenin ve fetih rüzgarına kapılmış nice fatihin ve en önemlisi peygamber efendimizin müjdesinin gerçekleştiği yerdir. Orası 570 yıldır vatanımızdır. Hatta Peygamber Efendimizin müjdeyi verdiği andan itibaren vatanımızdır. Peki Kudüs neyimizdir?
Vatan nedir ? Vatan dedelerimizin atalarımızın yattığı yerdir. Hatıralarımızın, hafızamızın olduğu, kalbimizin attığı yerdir. Bir yere aidiyetimizi sağlayan her bağ orayı bize vatan yapar. Aidiyetimizi ise kalbimizi kendine bağlayan hafızamız ve hatıralarımız ve tarihimiz sağlar.
Kudüs bizim hafızamızın olduğu yerdir. Hazreti Adem’den Hazret-i Muhammed Mustafa Efendimize kadar iman ettiğimiz ne kadar peygamber efendilerimiz varsa hepsinin hatıralarının, evlerinin, izlerinin olduğu yerdir. En son Peygamber Efendimizin İsra’sı ve Mirac’ın kapısı olmakla taçlanmış bu mübarek şehir, tüm ümmetin vatanıdır.
İnsan vatanına gittiği zaman dostları sevdikleri ve tanıdıkları ile karşılaşarak hatıralarını hep canlı tutar. Kudüs’te de öyle yaparız. Orada babamız Hazret-i İbrahim ve annelerimiz Sare ve Hacer’le; İmran’ın ailesiyle kucaklaşırız. Hazret-i Meryem mihraptan size gülümser, Hazret-i İsa ile çile çeker çarmıha gerilirsiniz.
Hazret-i Musa ile; Hazret-i Hızır ile yolculuklar yapar; Hazret-i Davut ile zikir edersiniz. Hazret-i Süleyman ile mabede bir taş da siz koyar; Hazret-i Yakup ile Hazret-i Yusuf’a gözyaşı döker kavuştuklarını için bayram edersiniz. Peygamber Efendimizin arkasında enbiya efendilerimizle saf tutar Muallak Kayası’ndan Peygamberimizin Burak ‘a binerek Mirac’a çıkışına şahitlik edersiniz. Velhasıl bütün bu hatıralarla ve hafızanızla Kudüs size vatan olur. Kudüslü olduğunuzu bir kez daha idrak edersiniz.
Lakin Kudüslü olmak, Kudüs’ü sevmek kolay değildir. Büyük bir davadır Kudüslü olmak, büyük bedeller ödetir. Tıpkı bugün Kudüs ehlinin nice ağır imtihanlardan geçtiği gibi. Her gün bir yakınız şehit olur. Belki çok yakında siz de o şahadet şerbetini içeceksinizdir. Ancak cesediniz veya parçalarınız Kudüs’ün Gazze’nin Filistin’in her yanına dağılsın, sesiniz çağlar boyu ümmetin içinde yankılansın diye oraya bütün vücudunuzla bağlı kalırsınız.
Biz küçük meseleleri büyüte duralım. Basit problemleri çözülmez dertlermiş gibi görüp bunalıma düşelim, huzurun çok kazanmak, çok harcamak güzel giyinip lezzetli yemekler yemekte olduğunu düşünelim huzur bunlarla asla gelmeyecektir. Çünkü huzurun bir davaya gönül vermekte, sevdası uğruna bir çileye göğüs germekte olduğunu anlamak zorundayız.
Kudüs’ü hiç bitmeyen davamız, dinmeyen hüznümüz, en masum tarafımız kaderin üstündeki kaderimiz olarak görmeliyiz. Kudüs sadece Filistinli kardeşlerimizin değil İslam ümmetinin savunmasıdır. Kudüs’ün etrafına örülen duvarlara değil, Kudüs’le aramıza ördüğümüz görünmez duvarlara yanalım. Hangisi ağlama hangisi utanç duvarıdır düşünelim. İşgalcilerin yükselttiği duvarlar elbet aşılır, bir gün yıkılır. Lakin koskaca ümmetin Filistinli kardeşlerimizin yalnızlaştırmalarının kendi kaderlerine terk edilmelerinin hesabını Allah’a zor veririz.
Sezai karakoç’un ifadesiyle Orada /devrilen her taş benim taşım/ Yıkılan her ev bizim/Her zerrede ölen benim.
Peygamber Efendimizi bir gece Mekke’deki Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya götüren Cenab-ı Hak inanıyorum ki bizi de zafer sevinciyle Filistin’e Gazze’ye Kudüs’e götürecektir. Buna inancım tamdır. Çünkü orası bizim vatanımızdır.
Beni bu konuda düşündüren bana Kudüs’ün vatanımız olduğunu söyleten, yazdıklarından ilham aldığım, yazılarının bir bölümünü alıntıladığım Doç.Dr.Ülfet Görgülü hocama,Ankara Müftülüğü Uzman Vaizi Betül Altun Erincik hanıma gözyaşlarıyla okuduğum yazıları için teşekkürler ederim.