Mustafa URHAN

İyi Seyirler Sayın İzleyiciler!

Mustafa URHAN

Geçenlerde bir arkadaşımla otururken dizine uzun uzun baktığını görünce merak edip ne yapıyorsun diye sormak lüzumunu hissettim. “Dizi izliyorum.” dedi. Güldüm. Sonra döndü benim dizime baktı uzun uzun. Şimdi ,dedim. “Yabancı dizi izliyorum.” dedi.

Toplum hayatının aynası kelimelerdir  aslında.  En çok hangi kelimeleri kullanıyorsak en çok o hayatı yaşıyoruzdur.  

Sanki bir pıtrak gibi hayatımızın her tarafında ve nerdeyse herkesin ağzında pelesenk olan izlemek kelimesi mesela. Olur olmaz her yerde karşıma çıkar oldu bu sözcük. Belki sadece bu sözcüğe bakarak  toplumsal hayatımızın aldığı şekli çizebiliriz. İzlemek: “Bir kimsenin ya da bir şeyin izine basarak yürümek, arkasından gitmek.” demektir. Daha önce bırakılmış bir iz üzerinde hiç zihinsel ve tecrübi bir yaşantı gerçekleştirmeden senin için bırakılan bir izi yürümektir . İzlemenin sonunda yol nereye kıvrılmış, neresi senin için murat edilmişse oraya gelirsin. Sonu, senin hiç dahlin ve zihinsel bir emeğin olmadan gerçekleşir. Seni tembelleştirip  edilgenleştirir. 

Şimdilerde kiminle konuşsam izledikleri bir program, haber, dizi veya sinemadan bahsediyor. Bana da izleyip izlemediğimi soruyorlar. İzledim desem rahatlayacaklar. Çünkü herkes gibi benim de izlememi istiyorlar. Buna beni mecbur bırakmak için o kadar çok o izledikleri üzerinde konuşuyorlar ki anlatamam. Çok kere  izlemedim diyorum, izlemeyeceğim  de ayrıca. Israrla seyrettim,  seyredeceğim, seyredeyim bari demek istiyorum çünkü.  Fakat “İzlemekle seyretmek arasında ne fark var ki?” sorusuyla muhatap olurum endişesiyle onu da yapamıyorum.

İzlemekle seyir arasında bir medeniyet tahayyülü ve tasavvuru  kadar bir fark vardır bence. İzleyici ve seyir eden için de aynı durum geçerlidir. İşin sonunda izleyici izi bırakan tarafından yönlendirilip  kullanılan bir metaa dönüşebilir. Tecrübesiz ve bilgisiz; savunmasız, yaşantısız birine dönüşebilir. İzleyicilikte  kendine tabi eden  ve bir emir kulu yapan birisinin üst bilinci vardır. Seyir öyle bir durum değil hâlbuki. Seyirde etken bir durum söz konusudur çünkü. Seyir eden bir kişi, işe muhakkak kendi tecrübesini katar. Hayatı; daima  gördüklerini ,yaşantısını, bakışını, bilgisini ve şuurunu geliştiren bir seyyah gibi yaşar. Yolculuğunun her safhasında yaşadıkları, hissettikleri ve acemilikleriyle kendisi vardır. Bu bakımdan her seyir şahsidir.

İzlemekte böyle bir hayat zenginliğini asla yaşayamazsınız. Çünkü izleyici kendisine ne kodlanmak istiyorsa onu yaşamaya mahkûmdur. 

Hiç, son günlerde şu seyiri gerçekleştirdim diyor muyuz Allah için. Hepimiz izliyoruz ve izlediğimizi söylüyoruz. Güneyimizde dünya tarihinin belki de en büyük trajedilerinden biri gerçekleşiyor izliyoruz. Haberler, tartışma programları var; kerli ferli hocalar konuşuyor, izliyoruz. Evlerimizde her günün ayrı macerasıdır diye yayın saatini iple çektiğimiz dizilerimiz var; izliyoruz. Reklamlar son zamanlarda çok renkli, canlı ve usta işi; izliyoruz. Show programları, evlendirme programları, tartışma programları, gezelim görelim yiyelim içelim programları var; izliyoruz. Dini içerikli programlar da var onları da izliyoruz. Hele evlerimize parayla satın aldığımız dekoderlerle  izlediğimiz maçlar, şifreli filmler hep bağıra bağıra saklana saklana izliyoruz. Rahatsız olduğumuzda başka bir odaya geçerek laptopumuzla ailemizden bizi koparacağını bile bile “Siz onu, ben bunu izleyeyim.” diyen kalpleri zihinleri ayrılan çocukları, anneleri babaları izliyoruz. Hayatlarımız, zevklerimiz, alışkanlıklarımız  hatta kaderimiz değişene kadar izliyoruz. Sonra bir bakmışız ki kendi izlediklerimize  dönmüş ,dönüşmüşüz. Daha önce ayıpladığımız, sevmeyip kınadığımız ne kadar hayat çeşidi varsa o hayat bizim kaderimiz olmuş. Gözlerimizi başka bir yöne çevirmeden  gecenin sonunda ailemizden bir tek kişiyle bir tek kelime konuşmadan izlemişiz velhasıl. Yıllar öncesinden kınayıp ayıpladığımız birçok hayat çeşidini bizde görüp ne bu hal diyenlere, ”Ne var ki bunda?” deyiveriyoruz  şimdilerde. Biz de izlediklerimize dönüşmüşüz işte günlerin sonunda.

Buna şaşırmamak da lazım hattı zatında.  Ne bekliyorduk ki izlediklerimiz bizi kendi terbiyesiyle terbiye etmiş artık. 

Hâlbuki seyir halinde olsaydık, seyir bize tecrübe ettiklerimizin bütün acısını veya sevincini bir yaşantı halinde verirdi. Biz bu tecrübeye istinaden başka bir hayat yaşardık. Böylece her yaşantı bir zenginlik, başka bir ufuk ve iklim meydana getirirdi. Bir derviş gibi yolda tutar, yoldan çıkar gibi olduğumuzda seyir bizi yine yola sokardı. Belki de tasavvuf erkanının bir dervişin yol halini veya insan-ı kamil olma çabası diyebileceğimiz yolculuğunu seyr ü süluk kelimesiyle  ifadelendirmesi  bundandır. Dervişin her makamda başka seyirler gerçekleştirip kendini, velhasıl hakikati idrak etmesi bu seyir halleriyle gerçekleşiyor. 

Seyrettiğim bir şampuan reklamını hatırladım şimdi. Saçını bir şampuanla her gün yıkayıp aynanın karşısında tarayan ilk günlerde “saçları ahenkle dans eden”  birinin saç dökülmesini  konu alıyor reklam. Birinci gün, bir hafta, bir ay, bir yıl sonra diye periyodik bir zaman aralığıyla ilerliyor. Reklamın sonunda biz izleyiciler “saçları ahenkle dans eden” adamı kel olarak görüyoruz. Velhasıl vurucu bir cümleyle bitiyor reklam. ”Bir günde olmaz ama  bir gün mutlaka olur! Saç dökülmesine karşı bizim şampuanımızı kullanın.” 

Naçizane ben de bu kadar şey izledikten sonra hepimizin bir izleyiciye dönüşmesine şaşırmıyorum. Çünkü bir günde olmuyor ama geldiğimiz nokta işte tam da yaşadıklarımız. Bir gün mutlaka oluyor. Kullandığımız şampuana dikkat etmeliyiz, kaderimiz oluyor.  Dinlediklerimize,  okuduklarımıza ve izlediklerimize dikkat etmesek de olur. Nasılsa bir şey olmuyor. 
 

Yazarın Diğer Yazıları