Mustafa URHAN

Ferdi Tayfur dinliyor, çay içiyorum...

Mustafa URHAN

Bu soruları yıllardır soruyorum kendime. Ne okumalıyım, niçin okumalıyım, nasıl okumalıyım? İnanın sorularımın cevabını hala bulabilmiş değilim. Mesela roman mı, hikaye mi şiir mi okuyayım; tarihi mi felsefi mi dini mi? Sonra okumak da yetmiyor. Okuduğun her şey yıllarca zihninde dolaşıyor. İnsanın zihni bir yangın yerine dönüyor acaba hangisi doğru diyorsun bazen. Üstadın dediği gibi:
 
“Her fikir içimde bir çift kelepçe." mısralarıyla dolaşıyorsun.
 
Ancak geldiğim nokta şu: Madem okuyorum, iyi kitaplar okumalıyım. Zaten bir insanın öyle çok okuyabilmesi de mümkün değil biliyorsunuz. Örneğin haftada bir tane kitap okusa insan, senede 52 kitap, on senede 520; 20 senede 1040,40 senede ise 2080 kitap yapar .Bunu hiç aksatmadan kırk sene boyunca da yapmak mümkün değil ayrıca. Hadi insaflı davranayım bir insan 40 sene boyunca senede iki hafta ara verse ancak 2000 kitap okuyabilir. Eee, bu iki bin kitap da hangi kitaplar olmalı? Ayrıca bu iyi kitapların kriteri ne olacak şimdi.
 
Ben bu sorularla kafa patlatıp durayım, millet harıl harıl kitap okuyor. Son günlerde kitapçılara, hatta kütaphanelere giremiyorum kalabalıktan. Bazı kitapçılarda inanın sıra bile bekliyorum. Hatta bazen sıramı alacak biriyle karşılaşsam, adeta kavga edeceğim utanmasam. Bu kadar adam ne alıyor ne okuyor diyeceksiniz. Kimi bestseller, kimi tarih, kimi aşk romanları kimileri ise macera polisiye eserleri. Kızların erkeklerin ellerinde şimdilerde dizüstü edebiyat da denilen kitaplar da görüyorum .Bildiğin dedikodu kitapları. Bir genç kızın gizli defteri cinsinden eserler işte. Şimdi bu tür kitapların ve yazarlarının adlarını verip de reklamını yapacak değilim. Şu kadarını söyleyeyim kitaplar kapış kapış gidiyor. Geçenlerde ikinci el kitap satan bir kitapçıya uğradım. Yerden belime kadar bu kitaplar dizilmiş. Elime aldım biraz karıştırdım kitabı. Aman Allah'ım cilt cilt bir de bu kitaplar. Birini bitiriyorsun hemen diğer cilde başlıyorsun. Şimdi ben bunların hepsini alamam dedim kendi kendime. Bari birini alayım da bilgi sahibi olayım. Yahu kitapta bir şey yok ki. Karıştırdım karıştırdım sayfaları, valla bu kitaba para vermem ben şimdi dedim. Neyse nasıl olsa tekrar geldiğimde kitabı alma isteğim galip gelirse o zaman alırım. İki üç gün geçti geçmedi uğradım kitapçıya. Bizimkilerin yanına gideyim de ne alemdeler acaba dedim, bir de ne göreyim: Yerden yarı belime kadar yığınla duran kitaplardan hiçbiri yok. Vay be şimdi yarı fiyatına alacağım o ikinci el kitaplar satılmış mı yani. Öyle dımdızlak kaldım mı şimdi ortalık yerde. Gençler okuyor azizim.
 
Bilirsin kitaplar oldum olası dikkatimi çeker benim. Sevgiliden yeni gelmiş mektuplar gibi işte. Kitapçıların raflarında yeni çıkmış kitapları görmeyeyim. Önce kitabı elime alıyor içime çeke çeke kokluyor, sonra karıştırıyor, arka kapak yazılarını okuyorum. Birinin elinde kitap görürsem hiç çekinmeden, sanki kırk yıllık ahbabımmış gibi sohbete başlıyor ,hangi kitabı okuyorsunuz diye söz açıyorum kitaptan. Benim için kitap mevzu bahis olursa sözü uzatmanın lüzumu yok. Şairin dediği gibi: "Sözün kısası heman canan olsa."
 
Gördüğüm manzara şu: Bazı kitapların, yüzlerin kızarmadan okunmasının imkanı yok. Macera romanı, polisiye romanı diye gençlerin ellerinde gezdirdikleri eserlerde ne sıkıntılar var anlatamam. Hususi bir projenin kurbanı gibi bu kitapların elinde inim inim inliyor çocuklarımız.
 
Bu kitapları okuyanlarla çay içip sohbet ettiklerimiz bile oluyor. Soruyorum işte ne anlatıyor okuduğunuz kitap diye. Genelde aldığım cevap kitabın olay örgüsünden başka bir şey değil. Yazarın mesajı ne yani diyorum. Kitaba toplumun zihniyeti nasıl yansımış diyorum, çoğu kere cevap alamıyorum. Yahu okuduğunuz kitaplarda benzeşmiyoruz, bari ne dinliyorsunuz diyorum: Hadise, Gripin, Demet Akalın dinliyor, sigara içiyoruz diyorlar. “Abi sen?” diyorlar: Ben de Ferdi Tayfur dinliyor çay içiyorum diyorum.

Yorumlar 1
Zehra 10 Ekim 2023 14:24

Kaleminize sağlık hocam

Yazarın Diğer Yazıları