Son zamanlarda dilimize pelesenk olan bir kelime var. Birkaç sene evvelinde düşüncemize açıklık getireceğini umup bulamadığımız kelime vardı da hep her cümlenin başında "hani" diye başlıyorduk. İşte şimdi bulduk o kelimeyi: Aynen. Biri bir söz mü söyledi, karşılık olarak yapıştırıyoruz: Aynen. Soru mu sordu, cevap bekleyen kişiye "aynen" diyoruz. Nasıl da her derdin ilacı bir kelime bu? Her şeye, herkese: Aynen.
Geçenlerde halk kütüphanesine gitmiş araştıracağım konu hakkında bir kitaba bakıyordum. Magazin dergilerinin birini açıp diğerini kapayan biriyle karşılaştım. Sayfaları çok hışırtılı açıp kapadığı için de dikkatimi çekti. Kafamla selam verip ayrılıyordum ki birden bir şikâyetlenmenin ortasında buldum kendimi. Konuşmayı sürdürmeyeyim ayıp olacak burası kütüphane diyorum, durmak bilmiyor ki. Ona da ayıp olmasın diye birkaç şey söylüyorum, etrafa bakıp sesini alçaltmaya çalışarak sırıtıyor: “Aynen Con Vaynen.” diyor.
“İnan yoruluyorum düşündükçe.” diyordu karşımdaki arkadaş. ” Bu konu hakkında ne düşünüyorsun sorusu bile beni yoruyor. Cevap vermek istemiyorum, belki de eriniyorum düşünmeye.
Uzun uzun iç çekti sonra. Heyecanla devam etti.
“Bir konu hakkında söz söylemek durumu ortaya çıktığında ‘Amaaan bırak dağınık kalsın.’ diyorum. Sanki söylesem değişen bir şey mi olacak? Ayrıca çok yorucu bir iş şimdi bu. Uzun uzun düşüneceksin. Sözü az çok tartacaksın. Muhatabının anlayacağı dili ayarlayacaksın. Onu düşündüğün kıvama getirmek için kırk takla atacaksın. Belki ona şirin gözükmek için sözü az çok onun düşündüğü gibi söyleyeceksin. İki lafın birbirini tutmuyor gibi görünecek. Gördün mü kardeşim ne yorucu bir iş bu. Ne lüzumu var bu kadar enerji sarf etmeye şimdi. İyisi mi "aynen" deyip geçmek.
Bak konuşmayınca her şey yolunda gidiyor hem. Öncelikle düşünmek için yorulmuyorsun. Söz söyledikten sonra oluşabilecek bir tartışma varsa evvelden önünü de almış oluyorsun tartışmanın. Ayrıca bir konu hakkında fikir beyan etmek için önceden okumuş olmak, o fikrin çilesini de çekmiş olmak gerekir biliyorsun. İş olabildiğince meşakkatli her halükarda.
Sanki hiç susmayacakmış gibi konuşmayı sürdürdü. İnanın söz uzamasın diye "aynen "deyip susturacağım ama susmuyor ki.
“Şimdi televizyonlarda isimlerinin önünde bir sürü titri olan, konuşan yazan adamlar, kadınlar var, diye devam etti. Kim dinliyor, kim ciddiye alıyor ki bunları. Bu kadar düşünüyor, kitap yazıyor, hararetli hararetli konuşuyor, kendilerini hırpalıyorlar. Anlaşılmayacak kadar anlamsız bir durum bu. Kanepeye uzanıp da elli beş inçlik televizyonumda izlediğim bu laf ebelerinin sonu bir tuşluk mesafede. Ayrıca anlattıkları, bol internetli telefonumun arama motorlarında rahatlıkla bulabileceğim şeyler. Bak sana şunu söyleyeyim: “Bunlar reklam kokan hareketler Mayk.”
Giyinmişler efendim şık şık. Saçlar yapılmış. Eller, yüz, mimik hep ekranın sevdiği tarz. Şu sahteliğe, şu samimiyetsizliğe bak hele. Ben çok entelektüel biriyim, bu benim her halimden belli oluyor tavırları. Yahu kardeşim dürüst olun biraz. İki kitap okudunuz, üniversite falan bitirdiniz diye her şeyi bilen biri mi oldunuz şimdi.
Kendimi onun sihrine bırakmış dinliyorum. Farkında olmadan “aynen” bile demişim. Bizimki ha bire anlatıyor.
“Bizim çocuğa öğretmeni ödev vermiş. Çocuğa kitap almak için kitapçıya uğradım geçen. Ne kadar kitap var bilader. Usanmadan yazmışlar. Son model telefonumun bol internetli arama motorunun yazdığına bakacak olursak , 2022 yılı itibariyle Türkiye İstatistik Kurumu, kütüphanelerindeki kitap sayısının 70 milyonu bulduğunu tespit etmiş. Ne yapacaksak bu kadar kitabı. İnsanın bin ömrü olsa ve sadece bu ömürleri okumaya ayıracak olsa gene yetmez. Evine göstermelik bir kütüphane satın al. İçine bol satanlardan kitaplar koy. Hem evine gelenler keyifle(!) okuma sevinci yaşasın hem seni entelektüel zannetsinler. Amaan zannetmeseler de olur. Şimdi bir konu hakkında fikir mikir sorarlar da başa döneriz yine.
Beni şu ilerde kitaplarla meşgul olan arkadaşım buraya getirdi, diye devam etti.
“Benimle kafa dengi çocuklarla da karşılaştım burada. Kitap okumuyor ha bire testlerden soru çözüyorlar. En sessiz mekânmış burası. Hah, bana bunlarla gelin kardeşim, dedim. Gülüştük biraz. İşi çözmüşler. Bu yaşlarda fazla düşünmeye, yorulmaya gerek yok. Bol bol test çözmek gerek. Sıkıldığınız zamanlarda ne yapıyorsunuz, dedim. Abicim, internetimize giriyor; hafif, abartmadan oyun oynuyoruz. Lan, ne kafa dengi adamlarsınız , dedim onlara. Şurada dergiler de var, dediler. Allah’ım, ne çok dergi bunlar. Bunlar kaç senelik dedim. Ne seneliği abi, her ay değişir buradaki dergiler, dediler. Magazin dergisinden spor dergisine, bilim ve teknoloji dergisinden edebiyat sanat dergilerine kadar her ay yeni sayıları gelen onlarca dergi. Yahu bu dergilerde de yazanlar var. Her ay nereden buluyorlar bu kadar lafı anlayamıyorum. Ayrıca gerek var mı? Bence yok. Sonra oturdum magazin dergilerini falan karıştırıyordum ki seninle karşılaştım.” dedi.
Ben de sana bakıyordum, dedim. Aklıma bu magazin dergilerini karıştıran, okumayıp hep resimlerine bakıp geçen kimseleri anlatan bir masal geldi, dedim. Ne masalı, dedi. Anlatıverecektim oracıkta vazgeçtim.
Ne güzel değil mi bu magazin dergileri, dedim.
"Aynen, Con Vaynen."dedi.