Ezancı Çocuk
Mustafa BALABAN
Çocuklarla muhabbetin ayrı bir tadı vardır. Hele ki konu: Allah, melek, cennet, cin ve cami mevzularında olursa… Fi tarihinde kızımla hasbihal ederken, “ezancı” dedi. Bende ki muğlak tepkiyi anladı ki, ezan okuyan amcaya diyorum, dedi. Bir hayli keyiflendim, sonra da: “Kızım, ezan okuyan kişiye ‘müezzin’ denir”, diye söz dağarcığına bir kelime daha ilave etmenin hazzını yaşadım.
Çocuklar genel de cin/sel ve dinsel konulara meraklıdırlar. Sizler öğretmesiniz de ya akranlararası ya da (sosyal) medya aracılığıyla bir şekilde öğrenirler. Biz yetişkinler çoğu kere tebessümle, çoğu kez de tedirginlikle karşılarız bu durumları.
Çocukların öğretimleri ve eğitimleri sadece okulda olmaz. Önce evde, sonra sokakta ve bu süreçte camide olur. Esasında okul öncesi kreş/anaokulu yaygınlaşsa da, evde ebeveyn, sokakta akran, cami de imam/müezzinler ve Kur’an Kurslarında hoca(hanım)lar çocukların hayatında izler bırakan kişilerdir.
Okulda dönem başında seçmeli derslerde gençlere sorarız. Hassaten Kur’an dersi ise, sorularımız: “Kur’an okumayı biliyor musun?, Nerede öğrendin?, Kimden öğrendin?” Bu ve benzeri sorulara cevapları ise: ya evdeki birinden ya da tatiller de gittikleri kurs hocalarından. Kahır ekseriyeti camiden/kurstan öğrenmiştir. Kur’an öğrenmenin dışında sure-dua durumlarını da sorsak yaklaşık aynı cevapları alırız.
Yaşlı amcalara bu soruları yöneltsek, onlarda genelde mahalle camiinden diyeceklerdir. Evdeki annelerimize, onların annelerine sorsak yine benzer cevapları alırız. Okulda din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde öğrenen öğrencilerin öğrenmeleri sınırlı ya da camideki öğrendiklerini pekiştirme şeklindedir.
Bakıyorum da herkes çocuklar için seferber. Yaz tatillerinde farklı programlar, çalışmalar, etkinlikler kurslar. Resmi kanallar, sivil teşekküller çocukların tatilini değerlendirmelerine yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Çocuklar için yapılan her şey kıymetli. Onlar bizim geleceğimiz. O kadar içerikli, renkli, cazip ve canlı seçenekler var ki: Dini ilimler, sportif faaliyetler, müzik eğitimleri.
Akademik gelişimleri örgün eğitim içinde zorunlu olarak sağlanıyor. Ama ahlaki gelişim için aile, cami veya özel programlar önem arz ediyor.
Camiler eskiye nazaran çocuklar için daha konforlu, din görevlileri daha donanımlı, ihtiyarlar daha toleranslı. Din görevlileri diye tavsif ettiğimiz imamlar/müezzinler/Kur’an kursu hocaları ve eğitimciler bu işi usulüne uygun yapıyorlar. Görevli mantığından çok gönüllü mantalitesi içerisindeler. Önemseme, özendirme ve ödüllendirme ön planda.
Evet biz yetişkinlerin hayatında caminin yeri sadece Kur’an eğitimi, ilmihal bilgisi idi. Şu an çocuklar geleneksel oyunlarla, farklı etkinliklerle, faydalı yarışmalarla camileri dolduruyor. Biz yetişkinlerden bir kısmımız için cami bahçeleri sosyal alanlardı, akranlarımızla doyasıya özgürlük saatleri idi. Ama bugün çocuklar için bu anlamda cazip olmayabilir. Niçin mi? Dışarda farklı mekanlar, eğlence alanları var. Ya da her yerde dijital bir dünya: eğlence, müzik, film, oyun, yarışma ve farklı uygulamalar.
Dikkat edin her yerde gelenekselin dışında bir eğitim anlayışı var. Daha dün mesafeli durulan konular ve faaliyetler bugün camilerde etkinlik olarak yapılıyor. Dini referans alan kişi ve kurumlar yaz tatili programlarında “dini dersleri” sütreli ilan ediyorlar, sosyal/kültürel/sanatsal faaliyetleri afişe ediyorlar. Elbette bu negatif bir durum değil. Çocukların dünyalarını ve yaşanan günleri yakından okumanın da bir yansıması.
Bizler camiye giderken akranlarımızla birlikte olmak için, büyüklerimizde ahlaki gelişimlerimize katkıda bulunmak için gönderirlerdi.
Dün bazı şeyler daha kolaydı. Kendi hayatımızdan örnekler vardır. Ama ben isterseniz konuyla ilgili, birçok insanın yakından takip ettiği Hayati İnanç’ın bir hatırasını paylaşayım:
“Sonra evin önünden, yokuşlu bir yoldan gitmekte olan bir akranımı gördüm. Bir kitabı saygıyla göğüslerine bastırmışlar yürüyorlar. Sordum, “ Nereye?”, “Kur’an Kursuna gidiyoruz” dediler. “ Ne öğreniyorsunuz?” dedim, açtılar, harfleri tanıdım. Nerden tanıdım? Babam Kur’an’ı Kerim okurken takip ediyordum ya. Takıldım peşlerine , kursa gittim.”
İnanç’ın çocukluk günleri ya da bizlerin otuz-kırk yıl önce koşulları böyleydi, kolaydı. Ama şimdi, çocuklar internetsiz olmayan akrabaya bile gitmemeyi yeğliyorlar.
Malum, “Ağaç yaş iken eğilir.” Bizler de çocuklarımızın tatilini doğru değerlendirmelerine katkıda bulunalım. Ya mahalle camisine ya da dini ve ahlaki gelişimlerine katkı sağlayacak programı uygulayan yaz kurslarına gönderelim. Belki bir kısım ailelerimiz, bu işi evde de yapabilirim diyebilir. Lakin, “ Üzüm üzüme baka baka kararır”. Akranlarının dua okuması, sure ezberlemesi, namaz kılması, tesettüre riayet etmesi daha etkilidir bu ortamlarda. Hele koro halinde okumalar, ilahiler…
Çocukların dini haslet ve hassasiyet kazanmaları için Ramazan ayındaki deneyimler ve yaz kurslarında yaşadıkları hikâyeler önemli bir etkiye sahiptirler. Hayati İnanç’la ilgili mezkur anekdotu hatırlayalım. Hayati İnanç, çocukluk dönemi, çocukların göğüslerine bastırarak götürdükleri kitabı görüp kursa gittiyse, nice çocuklarda birbirinden etkilenip Hayati İnanç gibi yarının inançlı yetişkinleri olur belki de.
Hani başta demiştim ya kızım ezancı demişti müezzine.
Ben de müsaadenizle camiye/Kur’an’a a(lı)şık olan çocuklara, “camici çocuk” diyeyim. Yaz Kursları ücretli-ücretsiz çocukların yaşına, ilgi ve istidatlarına göre çeşitlilik gösteriyor. İhmal edilenler yarın var olan bir şeyleri ihmal ya da imha ediyorlar.
Demem o ki, bugünün neşesi yarının endişesi olmadan çocuklarımıza sahip çıkalım.