Toplum üzerinde önemli bir yönlendirici etkisi olan kitle iletişim araçları, yayın içeriği bağlamında gündemde olan ve sıkça tartışılan bir konu haline geldi. Gündelik hayatı bu denli meşgul eden, sohbetlere konu olan gündüz kuşağı programlarının farkında olarak ya da olmayarak toplumun düşünce ve davranışlarına yansıdığını görmekteyiz.
Gündüz kuşağı programları olarak bildiğimiz yayınlar yüksek kar elde etme güdüsü ve reyting oranlarını artırma gayesiyle, kitleleri ekran karşısına çekmek için toplum ruhunu zedeleyen içerikteki yayınları izleyicilere sunmakta.
Belirtmekte fayda var, asıl dikkat edilmesi ve farkındalık projeksiyonlarının bu tarafa çevrilmesi gerekir. Şöyle ki bilinçli bir toplum mühendisliğinin parçası olan ve güçlü bir şekilde fonlanan yayınların hedefi doğrudan halkı ifsat etmek. Bizim toplumumuzun savaşı buradan yürütülüyor, biliyorsunuzdur.
Gündüz kuşağı programlarının büyük bir çoğunluğunu oluşturan içeriklerin, bireylerin birbirleriyle çatışmasını, insan onurunu hiçe sayan yaklaşımlarını, seviyesiz tartışmaları ve yargılamalarını, insanların birbirine güven duygusunu zayıflatmalarını merkeze almakta ve bu minvalde ilerlemektedir.
Yapımcısına kısa vadede büyük kazançlar getiren bu tür programlar entrika dolu senaryolarına, kurgusal kurbanlar bulmakta hiçte zorluk çekmiyorlar. Yüzeysellik ve bireysellik, sürekli çatışma kültürü toplumun manevi değerlerini zayıflatırken, bireyleri daha fazla tüketmeye, daha az düşünmeye, daha az hissetmeye sevk ediyor. Manevi gelişimin önemli unsurlarından olan dürüstlük, empati, sabır gibi değerler dayatılan bu gürültülü programların altında maalesef eziliyor.
Ahlak, maneviyat, güven, aile, toplumsal dayanışma bizim milletimizi bir arada tutan en güçlü bağlardır. Ancak topluma servis edilen programlarda bireysellik, hırs, ihanet, entrika, şiddet gibi içerikler her şeyi gözümüzde normalleştirme sürecine zorluyor.
Psikolojik tahrip düzeyi yüksek program içerikleriyle insanların stres ve kaygı seviyeleri artıyor.
Toplumda cinsiyet rolleri bozuluyor.
Bize resmedilen rollerde kadının ve erkeğin geldiği noktada tam bir yabancılaşma hissiyatı oluşuyor.
Psikolojik ve sosyolojik açıdan zararlarını anlatmayı uzmanlarına bırakmakla birlikte her normal akıl sahibi şu kadarını mütalaa edebilir ki; bu programlar eleştirel düşünme becerilerini azaltıyor, izleyiciyi pasif tüketici haline getiriyor, zihinsel yetenekler zayıflıyor, kompleks düşünmeye ve problem çözmeye gerek duymayan izleyici kitlesi oluşuyor.
Toplum için tam bir zaman ve ekonomik kayıp olarak nitelendirebileceğimiz bu tür programlar, insan kaynaklarımızı zihinsel ve fiziksel tembelliğe iterek çürütmektedir.
Kadim değerlerden uzak, sefil bir düzene hizmet eden kurgular, buna benzer tüm temsiller karşısında tartışmanın ve eleştirmenin ötesinde bir şeyler yapmak için harekete geçmekte ne yazık ki geç kalıyoruz. Devletin etkili ve yetkili kurumları, denetleme ve kontrol mekanizmalarını çok daha önceden tabiri caizse tetikte bekletmesi gerekir. Zira bu ülkenin evlatları, bu ülkenin gittikçe değişen demografik ve kültür yapısına bakıldığında hiçbir ferdi heba edilemeyecek kadar kıymet ve önem taşımaktadır.
Kanaat önderleri, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, entelektüeller, sağduyu sahibi program ve içerik üreticiler; tusinami gibi gelen ahlak erozyonu karşısında, çağın teknolojileri ve tüm imkanlarını kullanarak bu çürümeni önüne geçecek alternatifleri çoğaltma çabası içerisinde aksiyon almalılar.
Bireylere gelince; kişisel de olsa bir tepki vermeli, bu alanda yapılan mücadelelere katkı sunmalı. İlgili kurumları arayarak, yazarak, mesaj atarak bir duruş sergilemeli. Bize dayatılan, bizden olmayan her türlü akıma ‘’DUR’’diyebilmeli. Hiçbir şey yapamıyorsa kendini, ailesini bu manüpülatif akımlardan korumalı.
Öyle ya;
Herkes kapısının önünü süpürürse mahalle tertemiz olur.