Bugün şiddet kazanı haline gelmiş bir dünyada, toplumların en temel sorunlarından biri olan şiddeti, cinsiyet odaklı bir perspektifin ötesine geçerek insana yönelik bir tehdit olarak ele almak gerekir. Sadece cinsiyete dayalı bir şiddet anlayışı, şiddetin nedenlerini, toplumsal ve bireysel düzeydeki etkilerini izah etmeye yetmeyecektir.
Şiddet nedir sorusunu sorduğumuzda ekran başında, sosyal medya platformlarında karşımıza çıkan görüntüler hemen zihnimizde canlanıveriyor sanırım.
Şiddet, yalnızca fiziksel zarar verme eylemi de değildir. Bireyin veya topluluğun varlığını, haklarını, onurunu ya da psikolojik bütünlüğünü hedef alan bir tehdit ve saldırganlık biçimidir. Psikolojik, ekonomik, dijital ve toplumsal düzlemlerde kendini gösteren şiddet, hem bireylerin hem de toplumların varlığını tehdit eden bir yapıya sahiptir.
Örneğin: Psikolojik Şiddet; hakaret, tehdit, manipülasyon ve duygusal baskı gibi bireyin iç dünyasında kalıcı hasarlar bırakabilen yöntemlerdir.
Ekonomik Şiddet; bireyin ekonomik özgürlüğünün kısıtlanması ya da tamamen elinden alınarak mağdur edilmesi.
Dijital Şiddet; Siber zorbalık, sosyal medya platformlarından yayılan tehditler ve dijital ortamda itibar zedeleme gibi yeni nesil şiddet biçimleri de oldukça yaygın bir hale gelmektedir.
Şiddetin türleri ve yaygınlaşma alanları gittikçe ürkütücü boyutlara ulaşırken, bireysel eylemlerden toplumsal yapıların ürettiği sistematik sorunlara kadar geniş bir alanda karşımıza çıkmaktadır.
Aile İçi Şiddet; kadınlara, çocuklara ve yaşlılara, nadiren erkeklere yönelik fiziksel ve psikolojik baskılar. Bu tür şiddet genellikle gizli kalır ve mağdurların ardım talep etmesini zorlaştırır.
İş Yeri Şiddeti ; yaygın tabirle ‘’ Mobbing’’ çalışanların psikolojik baskıya ve ayrımcılığa maruz kalması. Genelde iş yeri sahibinin veya kurumlarda kurum amirlerinin, güçlerini ve mevkilerini kullanarak uyguladıkları iş yeri mobbing vakaları bireylerin yalnızca iş performanslarını değil, yaşam kalitelerini düşürür, çevresiyle olan ilişkilerini zedeler.
Cinsiyet İçi Rekabet ve Şiddet; özellikle aynı cinsiyetten bireyler arasında kıskançlık, çekememezlik ve güç çatışmaları ile ortaya çıkan bir dinamik. Bu tür rekabetçi çatışmalar kurumların içerisinde çokça karşılaştığımız işi yavaşlatan, verimliliği azaltan, kurumsal iç barışı tehdit eden sonuç itibariyle kimseye yaramayan bir olgu.
Toplumsal Şiddeti doğuran ana faktörler ise;
Nefret Söylemi ve Ayrımcılık. Dini, etnik, cinsel veya siyasi kimliklere yönelik düşmanlıklar diyebiliriz.
Siyasal kutuplaşmalar, politik gerilimler, toplumda şiddet olaylarını körükleyen, zaman zaman topyekün bir halkı tehdit eden olaylar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası Şiddet; en güncel ve trajik haliyle İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını örnek verebiliriz. Sivil ve savunmasız masum kayıplar, hatta güvenli bölgeler olarak gösterilen yerler, hastanelerin vurulması toplumsal yıkımı gittikçe derinleştirmektedir.
Savaşların cephe savaşı olmaktan çıktığı bir dünyada, toplumsal yaşamın ve güven ortamının ciddi yaralar aldığı bölge insanlarının bulundukları yerleri terk etme, yaşanabilir yeni yer arayışları neticesinde zorunlu göç durumları ise bir başka şiddeti beraberinde getiriyor maalesef.
Mültecilere Yönelik Şiddet; zorunlu göç yaşayan toplumların gittikleri ülkelerde ayrımcılık ve kötü muameleye maruz kalması olayı.
İnsan neden şiddet eğilimindedir?
İnsanda şiddet eğiliminin altında yatan nedenler, biyolojik, psikolojik, ve toplumsal faktörlerin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar.
İnsan beynindeki ödül ve ceza mekanizmaları, öfke ve saldırganlık eğilimlerini tetikleyebilir. Travmalar, stres, düşük özsaygı ve bastırılmış duygular bireyleri şiddete yönlendirebilir. Eşitsizlikler, adaletsizlikler, toplumdaki genel hoşgörüsüzlük iklimi bireylerin şiddet eğilimini artırabilir.
Her gün bir şekilde tanık olduğumuz şiddet, bireysel çabalarla önlenebilecek bir şey değil elbette. Toplumların yapısal sorunlarından beslenen şiddetin önüne geçmek, toplumların, devletlerin ve uluslararası örgütlerin ortak ve samimi çabalarıyla mümkün olabilir.
Eğitim ve Farkındalık çalışmalarıyla; şiddetin sonuçlarını ve alternatif çözüm yollarını öğreten eğitim sistemleri,
Adalet ve Hukuk alanında; caydırıcı cezalar ve etkin hukuk sistemleri,
Toplumsal dayanışma ile; eşitlik, hoşgörü, bağ kurma ve empati kültürünü yaygınlaştırmak şiddeti önlemede etkili olacaktır.
Unutmayalım, barışa atılan her adım, şiddetten uzak bir dünyanın kapılarını aralar.