Murat SOYTÜRK

Kur'an Işığında Yaratılış

Murat SOYTÜRK

Yaratmanın Arapça karşılığı olarak İslâmî kaynaklarda en sık geçen kelime halktır; sözlükte “yaratmak, meydana getirmek, bir şeyden yeni bir şey icat etmek, imal etmek, ölçüp biçmek (takdir)” ve mecazen “yakıştırmak, uydurmak” gibi anlamlarda masdar, “yaratılmışlar, insanlar” mânasında isimdir. Aynı kökten hilkat “yaratılış, fıtrat, tabiat”, hâlik ve hallâk “yaratan”, mahlûk “yaratılan”, hulk/huluk “tabiat, huy, karakter, ahlâk” anlamına gelir. 

İslâmî kaynaklarda yaratmayla ilgili ibdâ‘, ber’, zer’, fatr, sun‘, inşâ’, ihdâs, îcâd, tasvîr, tekvîn, ihtirâ‘, ca‘l gibi kavramlar da yer almaktadır. Bu kavramlardan özellikle iki kavramdan kısaca bahsetmek istiyorum. Birincisi ibda, ikincisi inşâ... 

İbdâ, örneksiz olarak yaratma anlamında bir terimdir. İlk yaratılış ibda iledir. Çünkü, bu kainattan evvel bir başka kâinat yoktur, her şey ilk defa icat edilmiştir.
“De ki: Allah’a ortak koştuklarınız arasında mahlûkatı hem baştan yaratacak, hem de sonradan diriltecek birisi var mı? De ki: Mahlûkatı Allah yaratır ve diriltir. Öyleyse nasıl olurda batıla / yanlışa saparsınız?” (Yunus 10/34)
“İnsanın üzerinden zamandan öyle bir an geçti ki, o vakit onun adı bile anılan bir şey değildi.” (İnsan 76/1)mealindeki ayetlerde, bütün varlıkların bütün maddeleriyle, bütün parçalarıyla Allah tarafından yoktan yaratıldığına işaret edilmiştir.

İnşa, bir şeyi başka bir şeyden / şeylerden var etmektir. Daha sonraki yaratılışlar, daha çok, inşa iledir. Elementler vasıtasıyla her an yeni yeni şeyler yaratılmaktadır. Aslında her inşa’da bir ibda’ vardır.

İnsan hiçbir şeyi yoktan var etmez, edemez. Onun bütün yaptığı şey, Allah’ın yarattığı maddelerden istifade ederek bir şeyler yapmaktır. Maddeleri bir araya getirmek suretiyle bir sanat eserini ortaya koymasından dolayı, insana -mecazi manada- mucid/icad eden, yapan unvanı verilir. Fakat, hem insanı, hem o sanatın temel maddelerini yarattığı için aslı yaratan yalnız Allah’tır.

“Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır.” (Saffat 37/96) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de elli iki yerde “halk” kelimesi ve iki yüzü aşkın yerde türevleri geçmektedir. Yaklaşık elli âyette göklerin ve yerin, yüz âyette insanın yaratılışından, elliye yakın âyette genel anlamda yaratmadan söz edilir. Diğer âyetlerde gece, gündüz, ay, güneş, bitki, hayvan, melek, cin, şeytan, hayat, ölüm, öldükten sonra dirilme gibi varlık ve olayların yaratılışıyla , câhiliye devrinde tanrı yerine konan putların hiçliği bağlamında halk kavramı kullanılmıştır. 

Halk kavramı dinî terminolojide özellikle Allah’a mahsus olmak üzere “yaratmak, yoktan var etmek” şeklinde tanımlanır.

Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda Allah’ın yaratma sisteminin bir anda değil, bir süreç halinde işlediğini de görüyoruz. Kur’an’da değişik yerlerde geçen “Kün Feyekûn” ibaresi “Ol” deyince hemen anında olmayı değil, “Oluş sürecine başlamayı” ifade eder. Mesela göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin “altı günde” yaratılmış olması bir süreci ifade etmektedir. 

“De ki: Siz yeryüzünü iki günde yaratan Allah’ın tek ilâh olduğunu inkâr edip, O’na bir takım eşler, ortaklar mı uyduruyorsunuz? Halbuki  bütün bunları yapan O, âlemlerin Rabbidir.”
“O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı. Orada  arayıp soranlar için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir edip düzene koydu.”
“Sonra iradesi bir gaz halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu: ‘İsteyerek de olsa  istemeyerek de olsa emrime gelin!’ Onlar da: ‘İsteyerek geldik.’ Dediler.”
“Böylece iki gün içinde gökleri yedi kat olarak şekillendirdi. Her bir göğe, kendisine ait işi vahyetti. Biz, dünya semasını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk. İşte bu, her şeye gâlip olan, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.” (Fussilet 41/9-12)

Yukarıdaki ayetlerde görüleceği üzere, Allah kainatı yaratırken bir oluşum süreci dahilinde yaratmaktadır. Elbette Allah bir anda da yaratma kudretine sahip El-Kâdir’dir. Yaratılışın belli aşamalardan geçerek gerçekleşmesinin hikmetleri üzerinde tefekkür etmek akıl sahibi herkesin bir görevidir. İnsanların, hayvanların, bitkilerin yaratılma aşamaları ve varlık sahnesine çıkışları yaratılış hadisesinin ne kadar mükemmel ve orijinal olduğunun ispatıdır. 
Onlar (kâfirler), develerin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların (sağlam bir şekilde yeryüzüne) nasıl dikildiğine, yeryüzünün (canlıların yaşamasına elverişli bir hâlde) nasıl yayılıp da döşendiğine (tefekkür ederek) bakmazlar mı?(Gaşiye 17-20)

Yine Kur’an-ı Kerim’de her canlı varlığın mahiyetinin su olduğu ve bunların sudan yaratıldığına işaret edilir:

“İnkâr edenler görmediler mi ki, göklerle yer bitişik idi. Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?” (Enbiya/30)
“Allah bütün canlıları sudan yaratmıştır. Bazısı karnı üzerinde sürünür, bazısı iki ayakla yürür, bazısı da dört ayakla yürür. Allah dilediğini yaratır. Allah şüphesiz her şeye kadirdir” (Nur/45)
Bir organizma için su, bütün besinler derecesinde önemlidir. Vücut suyunun yüzde 10-20 kadarı kaybedilince hayat devam edemez. Ve su bulunmayan ortamda hayatın olması imkânsızdır. Anne karnındaki ceninin yüzde 94’ü, süt çocuğunun yüzde 80’i ve yetişkinin yüzde 70’i sudur. 

Kur’an-ı Kerim insanlar için özellikle de İslam dinine mensup olanlar için bir rehber, kılavuz bir kitaptır. Kur’an her konuda başvurmamız gereken ilahi bir hitaptır. Kur’an  insanların, hayvanların ve bitkilerin yaratılışı, evrenin yaratılışı, yeryüzü, gökyüzü ve bu ikisi arasındaki bütün mahlukatın yaratılışı hakkında bilgi verir. Allah, kitabında bu yaratılışlardan bahsederken kuru kuruya bir bilgi vermekten münezzehtir. Evrendeki yaratılışın boşuna yaratılmadığını, bütün yaratılan varlıkların bir amaca matuf yaratıldığını ilahi vahyinde ve göndermiş olduğu peygamber aracılığıyla ilan eder. Yeryüzünde halife olarak yarattığı insanoğlundan ise bu yaratılışa uygun hareket etmesini ister.

O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.(Al-i İmran 191)
Biz göğü, yeri ve aralarında bulunan şeyleri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.(Enbiya 16)
Gök,yer ve bu ikisi arasındaki her şey boş ve anlamsız, oyun, bâtıl ve abesle iştigal olsun diye yaratılmadığına göre yaratılışın bir amacı, anlamı olması gerekir. 
Gökleri ve yeri gerçek bir gâye ve hikmet ile, yerli yerince yaratan O’dur. (En’am 73)
Allah’ın, gökleri ve yeri belli bir gayeye, hikmete dayalı olarak ve mükemmel bir sistem hâlinde yarattığını görmüyor musun? Dilerse O sizi yok eder, yerinize yepyeni bir toplum getirir.(İbrahim 19)

Kur’an-ı Kerim bize her şeyin bir ölçü ile yaratıldığını, Allah katında her şeyin bir ölçüsünün, bir kaderinin olduğu, kainatta ilahi yasaların işlediğini vurgular. Muhteşem bir denge (ahseni takvim) söz konusudur mahlukatta.
Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.(İsrâ 70)

 İşte mükemmel olarak yaratılan mahlukat içerisinde, meleklerin yeryüzünde kan dökecek ve fesat çıkaracak birisini mi yaratacaksın diye itiraz ettiği eşrefi mahlukat olarak bir hayat sürme iradesine sahip olacak insanı başıboş bırakmamış ayrıca yürüyeceği  doğru yolu ve yolun nasıl yürünüleceğini de göstermiştir. 

Yaratılmış her bir varlığın bir yaratılış gayesi olur da, insanoğlunun neden olmasın? Bakınız Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm’de insanın yaratılış amacını nasıl açıklamış? 
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(Zâriyât 56) 
Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak Kitabı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma!(Mâide 48)
De ki: – Sizin dua ve kulluğunuz olmasa Rabbim size niye değer versin ki? (Furkan 77)
Eğer siz şükreder ve iman ederseniz Allah size ne diye azap edecek? Allah şükrün karşılığını verendir ve bilendir.(Nisa 147)

Demek ki insanoğlunun yaratılış gayesi sadece Allah’a kulluk etmek, çeşitli şekillerde imtihan olduğunun farkında olarak yaşamak, sadece Allah’a dua ederek yardım dilemek, verdiği rızıklar için şükretmek, Allah’ın rahmetini celbedecek salih ameller yapmak, yeryüzünü imar için mücadele etmek... 

Sevgili dostlar önümüzdeki bir kaç yazımızda “Kur’an’da İnsan” konusunu işlemeye çalışacağız. Ancak insan konusuna değinmeden bu yazımızda genel olarak “Kur’an Işığında Yaratılış” konusunu ele almayı daha uygun bulduk. İnsanın yaratılış konusunu ve insana dair diğer hasletleri müstakil bir yazıda işlemeye gayret edeceğiz. Hem yaratan hem de yaşatan yüce Rabbimden niyazım odur ki bizi son nefesimize kadar kulluk bilinci ile yaşatsın. İnsan olma vasfını unutup da Firavun gibi ilahlaşıp haddi aşan kullarından eylemesin... 

Yazarın Diğer Yazıları