Murat SERİM

'Sen İlme Küllünü Vermezsen İlim Sana Cüzünü Vermez'

Murat SERİM

'Sen İlme Küllünü Vermezsen İlim Sana Cüzünü Vermez'

Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.

Hocam, söyleşimizin son sorusu olarak hattatlığa ve yaptığınız ebruculuğa başlamak isteyenlere neler önerirsiniz? Tavsiyeleriniz neler?

En başta samimiyet. Başarıyı Cenab-ı Hak'tan beklemek. Hocasına, çevresine, tabiata son derece saygılı davranmak, hürmetkâr davranmak. Onlar olduktan sonra ‘’Yarabbi! Başarı senden, sanat senin yolladığın bir sanat.’’ Bunu da niye söylüyorum? Yazı hariç istisnasız her sanatın tabiatta mutlaka benzeri var. Yazının yok. Yazının tabiatta benzeri yok. Ebrunun var, cildin var. Bakın, cilt işte cilt. Tezhibin var. Çiçeklere bakın, stilize edin, çalışın. Ebrunun var. Hepsinin var. Yazının tabiatta örneği yok. Yazının özelliğinden birisi de şu: İki fonksiyonludur. Bir, okumaya yöneliktir. Yazılan yazıyı okursun. Bir de güzelliği. Bir heykelin neyini okuyalım? Sade heykel. Mimarinin neyini okuyalım? Sade güzel bir yapı. Ama yazı öyle değil. Dervişin okuduğu virdi, zikri bile yazıyla zapt ediliyor. Yazı hakkında çok hadisi şerifler vardır. Ayet-i kerimeler vardır. Herhalde bir heykeltıraşlık için bir hadis-i şerif yoktur. Bakın, nerelere dayanıyor?

Demiştiniz sanatın kaynağı dindir diye.

Sanatla uğraşanlarımız biraz da bunları bilse, okusa, araştırsalar. Sanat, ilahi bir bağıştır insanlara. İnsanlar onu makine kanalıyla yapıyorsa, hâşâ bu programla orada bir puştluk var demektir.

Herkes bu sanatları yapabilir mi hocam?

Herkes yapar. Yani diyelim ki eli gözü sağlam. Niyet de var. Bir kısmı erken başarır, bir kısmı geç başarır. İnsanda gayret yoksa çalışma yoksa yeri ile maharet olsa betondan farkı yoktur o kişinin. Ya ben de maharet yok galiba, kabiliyet yok ama çalışayım. O kişi başarır. Pür kabiliyet olan bir kişi eline bir gün kalem almasa bir harf çıkartamaz ki! Çalışmaktır, o da ayet-i kerimenin mealidir. Este’ûzü billâh. وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ Ve en leyse lil insani illa ma sea. Kişi için gayretinin semeresinden başka bir şey yoktur. 

Arapların meşhur atasözüdür. Herkes maharetli olabilir ama kimisinden bir karıştan çıkar kimisinden 10 metreden.

Evet, Arapların meşhur bir sözüdür yani o. Kabiliyet toprak altındaki suya benzer. Kazarsın bazen bir karıştan çıkar, bazen 20 metreden çıkar ama illaki çıkar. Var, uzun süre çalışmaya bağlı bir şeydir bu. Çalışacaklara tavsiyem, samimi olarak çalışsınlar, görsün baksınlar, ne ufuklar açılıyor, rüyalarında Osmanlının Arapların gelmiş geçmiş büyük hocaların gelir, billahi o kişiye ders verir, bakın yemin ederek söylüyorum. Gelir, rüyada bile olsa dersini alır. Yeter ki o maneviyata ulaşsın. Ulaşılır mı? Ulaşır, ulaşılıyor. Ben tecrübe etmediğim hiçbir şeyi söylemedim. 

Gerçi söyleşinin dışında rüyalarınızı anlattınız hocam. Ben çok etkilendim gerçekten.

Çok işler var. Yeter ki insan samimi olsun. Cenab-ı Hak kuluyla dalga geçmiyor ki! ‘’Kulum! Sen iste, sana vereyim. Dua et, sana icabet edeyim.’’ Ayet-i kerime bunlar. Şimdiki maalesef dilim bile varmıyor söylemeye. İmamlarımız, vaazlarımız, duahanlarımız çıkar, dua etmez. Hâşâ Cenab-ı Hakk'a emretmeye, emirler yağdırmaya başlarlar. ‘’Ya Rabbi! Şu işimizde şöyle et, bu işimizde böyle et.’’ Ya! Böyle dua olmaz.

Sen bir şey yapmamışsın ki!

Öyle bir şey olmaz ya! Öyle bir şey olmaz! Bir insan dese ki: ‘’Yarabbi! Bana uçmak nasip et.’’ Cenab-ı Hak ona dese ki: ‘’Kulum, sana akıl verdim. Uçak icat et, ona bin, uç.’’ Durduk yerde uçak kafana düşecek değil ya. Öyle şey olmasın. Çalışılıp gerekli şartlar yerine getirilecek. ‘’Ya Rabbi! Bu kulun çalıştı. Netice senden.’’ O zaman kazanır. Yan gel, yat. Ben Hu çekerim. Ee! ‘’Bacadan Allah bana bir torba altın yollar.’’ Böyle şey yok. Bu, bize Yahudi sokuşturmasıdır. 

Hocam, Küçük Ayasofya'da bizi ağırladınız. İki ayrı zamanda gerçekleştirdik bu söyleşiyi. Sizin çok değerli zamanlarınızı aldım. Bugün hatta atölyenizin kapısını tıklattım. Biraz da engelledim. Affınıza sığınıyorum. Ebruya geçemedik ama hattatlık ile ilgili, hat sanatı ile alakalı bütün sorularıma sabırla cevap verdiğiniz için hocam şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. 

Yazı hakkında biraz konuşmuş olduk mu? Bir çekirdek kadar bile konuşamadık. Ben bu konuda çok şey biliyorum manasına değil. Sanat o kadar uzun ki İtalyanların bir sözü var: ‘’Ars longa, vita brevis. Sanat çok uzun, hayat çok kısa.’’ Çok hoşuma giden bir sözdür. İslam dünyasında da şunu söylerler ilim veya sanat için: Sen ilme küllünü vermezsen, ilim sana cüzünü vermez. 

Çok çok güzel bir söz. Sen yüzde yüz kendini vereceksin.

Budur işte. İnternetten bakar, sanatı öğrenirim. Avuçlarını yalarlar. Son cümlem de bu olsun.

Hocam, ağzınıza sağlık. İyi ki varsınız. İlminizden kelimelerle istifade etmeye çalıştıysak ne mutlu bize. 

Söyleten söyletiyor. Erzurum'da ihtiyarlar konuşur, bir şeyden bahseder. Karşısındaki ihtiyar der ki: Kurban! Edip eyleyen Allah, arada bizim neyimiz var? 

Çok doğru.

İlim Cenab-ı Hakk’ındır. O, hangi kuluna ne kadar verir, ne kadar onu söyletir, ne kadar faydasını dokundurtur, onlar nasiptir. Oraya da çok aklımız ermez. 

Anladım hocam. Tekrar çok çok teşekkür ediyorum. Gecenin bu vaktinde değerli vakitlerinizi aldım. Daha önce bir ay öncesinde yine gelmiştim. Birinci bölümü konuşmuştuk, kayıt altına almıştım. Burada söyleşimizi sonlandırıyoruz.

Değerli dostlar, Küçük Ayasofya'da hattat ve ebru sanatkârı Fuat Başar'la hat sanatı üzerine söyleşimizi gerçekleştirdik. Başka bir söyleşide buluşmak üzere.

Söyleşinin sonu

 

Yazarın Diğer Yazıları