Değerli dostlar, Ressam İlhami Atalay ile resim sanatı konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Dijital bir çağda yaşıyoruz. Her şey internet ve bilgisayar üzerinden yapılıyor. Günümüzde NFT , yapay zeka ekseninde ortaya çıkan dijital sanat hakkındaki düşünceleriniz neler?
Dijital sanat, bilgisayara yüklenmiş bir ufak bir motif, milyon dolar satılıyor diye reklamlar yaptılar. İnsanları onlara bağladılar. Bir makinenin, bir robotun sanat yapma imkanı yoktur. Sanat ruhla, kalple yapılacak bir iş. Yani ruhsuz bir robotun, bir makinenin veya ona yüklenmiş bir takım bilgilerle elde edilen sanatın bir lezzeti yok. O, sanat olmaz. Sanat ruhla olacak şey. Aşkla olacak şey. Makinede aşk yok, ruh yok, heyecan yok, nasıl yapacak? Birileri birtakım bilgiler yükleyecek ona, acayip bir şekilde sanatla hiç ilgisi olmayan acayip bir motif bulacak, işte o. Şu kadar milyon dolara satılmış, bizimkiler heyecanlandılar bir anda. Makineler kurdular. NFT’miymiş, neymiş işte para kazanacaklar, şu kadar dolar kazanacaklar. Hiçbir şey kazanamadılar. Makineler de başlarına bela oldu. Haa, işte bu kadar! Bir moda ama resim bir moda değil ki. Konu üzerinde bir resim yapacaksan yoğun bir mayalanma dönemi geçirmesi lazım sanatkârın. Mesela Filistin ile ilgili tablo yapacaksın değil mi? Öyle bir anda olmuyor. Mayalanacaksın, yorumlayacaksın, uzun bir zaman sonra geliyor. Hem de aşkla, heyecanla çalışacaksın, buluş yapacaksın. Günlük gazete haberi gibi, televizyon haberi gibi sanat olmuyor. Yani bugünkü bir olay bir anda televizyonda gösteriyor, katliam oluyor, bilmem ne oluyor ama sen onu tablolaştırman için çok zaman kalbinde yorulman lazım, tablo yapman için düşünmen lazım.
Zaman alıyor. Bütün sanatlar için geçerli. Şiir için de geçerli, hikaye için de geçerli, müzik için de geçerli.
Mayalanma dönemi var yani. Bütün sanatlar için geçerli. Birdenbire sanat olmaz. 15 Temmuz’a bir hafta kalmış. 15 Temmuz’la ilgili sergi açın diyor. 15 Temmuz’la ilgili sergi açmam için bütün dokümanları almam lazım, onu yoğurmam lazım. Ondan sonra her bombalanan yer 15 Temmuz olmaz ki! 15 Temmuz olması için bazı sembollerin konulması lazım.
Aksi takdirde Batı’nın yaptığı gibi direkt resmetmiş olursunuz diyorsunuz.
Evet, yorum yorum lazım. Yorumsuz bir sanat olmaz yani.
Hocam biraz sizinle ilgili özel sorulara geçiyorum. Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Ben doğuştan ya çocukluğumdan beri resim yapıyorum. O zamandan beri ben hiç terk etmemişim. Sürekli çalışıyorum.
Çocukluğunuzdaki resim yapma imkanları nasıldı hocam?
Çocukluğumda resim yapma imkanı yoktu. İşte çimento kağıdı buluyorduk, ona resim yapıyorduk. Beyaz kağıt yoktu, saman kağıdı vardı. Saman kağıdı suyu içiyordu. Efendim, kalem yoktu. No 2 Atos Avusturya malı bir kalem vardı. Çat çat kırılıyordu. Ama fındık çubuklarını yakarak kömür yapıyorduk, onunla çiziyorduk. Mağaralara, evlere, ormandaki kulübelerin tahtalarına, duvarlara her tarafa çiziyorduk.
Döşemeye böyle çiviyle çiziyorduk, o siliniyordu. Tekrar ertesi gün yeniliyorduk, çiziyorduk.
Küçük yaşlarda keşfettiğiniz resim kabiliyetinize ve yaptığınız resimlere ailenizin bakışı nasıldı?
Ya her ailenin olduğu gibi her aile o zaman çocuğunu işte mühendis olsun, doktor olsun diye bir anlayış vardı. Babamız da ailemiz de haklıydı bu konuda. Resimlerime yine bak bu çocuk yine resim yapıyor diye kızıyordu, saklıyordum. Onları buluyordu, yakıyordu, imha ediyordu ama ben devam ediyordum. Duvarlara astığıma bir şey demiyordu ama babam karşı çıkıyordu. Mühendis olmam için fen bölümüne gönderdi mühendis olacaksın diye. Haklı yani. Kimse sanattan para kazanamayınca bu çocuk taş satacak, resim yapacak diye endişeleri vardı.
Geleceğinizle ilgili endişeleri varmış. Peki, ortaokul ve lise yıllarında gerek resim öğretmenleriniz gerekse okul arkadaşlarınızın size bakışını anlatır mısınız?
Bütün çocuklar her teneffüste bana portrelerini yaptırıyorlardı. Bütün öğretmenler de benim tablolarımı kendilerine hediye olarak alıyorlardı veya öğretmenler odasına asıyorlardı. Resmim de her zaman ondu.
Hocam, babanızın istememesine rağmen İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümüne başlama hikayenizi anlatır mısınız?
Birinci sene girdim. Akademi'yi kazandım. Babam ben imtihana girerken çıplak model çalışılan atölyeye girmiş. Mezun olan talebeler çıplak model atölyelerde özel olarak çalışıyorlar. Oraya girmiş babamı terlikle, ayakkabıyla, bilmem nelerle kovmuşlar oradan. Babam orada çıplak kadını görünce de: Bu ne ya? demiş.
Ondan sonra kolumdan tuttu, burada erkek adam okuyamaz, dedi. Çekti, götürdü beni. Kaybettim, okuyamadım. Ertesi sene gene aynı puanla kazandım. Mimar olmak için uğraşıyorum. Birinci sene 24.5 aldım. Yedekten belki girerim, dedim, kimse yedeğe düşmedi. Ertesi sene tekrar 24,5 aldım. Yine kazanamadım. Resmi kazandım. Resme devam ettim babamdan habersiz. Çünkü memlekete gitmedim ben kahrımdan. İzmit Yuvacık'ta işte öğretmenlik yaptım.
Hocam çok zor günler geçirmişsiniz. Sonra bir de Avrupa'ya gidiyorsunuz. Avrupa'dan da Türkiye'ye döndüğünüzde kadronuzun Mimar Sinan Üniversitesinde olmasına rağmen niçin kabul edilmediniz?
Niçin? İnancımızdan dolayı kabul edilmediğimi söyledim. Bir buçuk sene takip edildim. Ben orada Türk Kültür Yardımlaşma Derneğinin başkanlığını yaptım Müslümanları şuurlandırmak için. Doğu Berlin’e geçtim, oradaki Türk eserlerini göstermek için geziler düzenledim. Onların her türlü kültürel faaliyetlerine öncülük yaptığım için mimlendik. Orada okuduğum kitaplar, yaptığım faaliyetler, tiyatrolar, gazete çıkardık filan. Bu faaliyetlerim rapor edilince buraya imkansız oldu.
8. bölümün sonu