Murat SERİM

Sabrın Ve Tevekkülün İnce İnce İşlendiği Hüsn-İ Hat Sanatı

Murat SERİM

Sabrın Ve Tevekkülün İnce İnce İşlendiği Hüsn-İ Hat Sanatı

Ülkelerin ve toplumların geleceğe güvenle bakabilmesini sağlayan maddi güçlerinden ziyade medeniyet birikimlerinin gücüdür. Yusuf Has Hacip ‘’Yurdu kılıçla alırsınız, kalemle tutarsınız.’’ derken işte bu gerçeği işaret ediyor. Nizamülmülk de ‘’Mızrağı bir yere kadar atarsınız, kelimelerin ve düşüncenin menzillinin ise sınırı yoktur.’’ derken sanki günümüz kültür sanat iklimini anlatıyor. Kendisini hüsn-i hat ve ebrunun güzelliğine adamış, hattın ve ebrunun mütevazı ustası, ismi her daim hat ve ebru sanatıyla anılan değerli Hocamız Fuat Başar ile beraberiz. Fuat Başar, 400’ün üzerinde kişisel ve karma sergiye iştirak etti. Amerika, Almanya, Japonya, Malezya ve diğer birçok ülkede hat ve ebru sanatının tanıtımını yaptı. Yıldız Teknik Üniversitesinde ebrunun fizikokimyası konusunda çalışmalarda bulundu. Türk Ebru Sanatı isimli kitabın yazarıdır. Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği ESKADER’in 2012 Klasik Türk İslam Sanatları Ödülü kendisine tevcih edildi. 2019 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün sahibidir. UNESCO'nun yaşayan insan hazinesi listesinde yer alan Fuat BAŞAR'ın eserleri dünyanın pek çok müzesinde, yurt içi ve dışındaki koleksiyonlarda mevcuttur. Hattat, ebru ustası, şair ve bir gönül insanı Fuat Başar ile Küçük Ayasofya'da hat sanatının geçmişten günümüze gelişimini, hat sanatının özelliklerini ve Fuat Başar'ın hat sanatındaki yolculuğunu konuşacağız.

Değerli hocam söyleşimize hoş geldiniz.

Hoş bulduk.

Bizi kabul ettiğiniz için özellikle müteşekkirim. Rabbim emeklerinizi zayi etmesin, iki cihanda bahtiyar eylesin sizi.

Amin, cümlemizin inşallah.

Hocam, hat kavramını açıklayarak bu kelimenin İslam kültüründe karşılık bulduğu hüsn-i hattın anlamını söyler misiniz?

Şimdi hat, Arapça çizgi veya çizgi benzeri yol manasına; telefon hattı, telgraf hattı yahut seyahat hattı, hepsi hat ile açıklanmaya çalışılır, yerine göre kullanım şekli farklıdır fakat sanatta bir noktanın hareketi ile en az iki noktadan müteşekkil çizgi manasınadır. Ama ıstılah olarak İslam yazısının çok estetik hudutları dahilinde yazılması manasına gelir. Yani yazı sanatı değil bir çizgi sanatıdır. Batı kaligrafisinden kavram olarak ayrıldığımız nokta budur. Onlarda harfleri güzel yazma kavramı var fakat bizde İslam harflerini güzel çizme kavramı var. Çizgilerin musikiye dönüştüğü tabiatta örneği olmayan tek sanattır. Ebrunun, eski bir resmin, minyatürün tabiatta örnekleri var ama yazının tabiatta örneği hiç yok. O açıdan ilahi menşeli olduğu hemen anlaşılıyor. Kur'an-ı Kerim'e bakıyoruz. Cenab-ı Hak âleme kasem ediyor. Cenab-ı Hakk'ın kasemi, yemini küçük şeylere olmaz. Hatta estağfurullah اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ Ellezi allame bil kalem. ‘’O, kalemle öğretti.’’ ayet-i kerimesi bile yazının ilahi menşeli olduğunu gösterir. Aslı noktadır. Noktaları uzatırsınız çizgi olur, çizgileri belli kaidelere göre yazarsınız harfler ve onlardan müteşekkil kelimeler, sonra cümleler çıkar. İşin bu kutsi yönünden dolayı bir Kur'an sanatı olması hasebi ile İslam sanatlarının ve benim şahsi kanaatim dünyadaki bütün sanatların en tepesinde bulunan sanattır. Ve bu ilahi bir bağıştır yani kesbi değil vehbi bir sanattır. Son derece önemli. Ben çalıştım, kendi kabiliyetimle yazıyı güzel yazdım diye bir cümlenin doğruluğu epey tartışılır. Ama bunu bana Cenab-ı Hak bağışladı, hibe etti denilirse en doğru cümle budur. Bu konuda tabii söylenecek şeyler çok ama zamanımızın el verdiği müddetçe bu kadarıyla şimdilik yetinelim.

Hocam, malumunuz üzere ‘’Kur'an Mekke'de nazil oldu, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı.’’ sözünden ne anlamalıyız?

O cümlenin devamı da var. ‘’Hindistan'da da anlaşıldı.’’ derler. Şimdi Kur'an-ı Kerim'in nüzulu coğrafyası Arap Yarımadası. Orada nazil oldu, orada o zamanın imkanlarınca tespit edildi, sahabe-i kiramın Peygamberimizin emriyle Kur'an surelerini şunu şuraya yerleştir, şu sırada olsun, emirleri doğrultusunda Kur'an-ı Kerim zapt edilmiş oldu. Peygamberimiz kendi sözleri de Kur'an'a karışır diye hadislerin yazılmasını o zaman için istemedi. Allah kelamı ile kelime-i tevhid de şehadet de abduhu kelimesinin önce gelmesi hasebiyle bir kulun sözlerinin ilahi kelama karışmaması hassasiyeti ile hadis-i şerifleri yazdırmadı. Daha sonraki yıllarda Arap Yarımadası'na kağıdın girmesiyle Kur'an-ı Kerim kağıt üzerine yazılmaya başlandı. Hazreti Osman Efendimize izafe edilen iki Kur'an-ı Kerim var. Hz Ali Efendimizin o kargaşa sırasında çok büyük bir keramet eseri olarak yazmış olduğu beş Kur'an-ı Kerim var. Ve kufi hattını dolayısıyla İslam hattının piri Hazreti Ali Efendimizdir. Hâlâ bugün onun eliyle yazmış olduğu kufi yazının güzelliğine hiç kimse ulaşamadı. Şimdi nüzul ve zapt edilme yeri ora lakin yazı; coğrafi itibariyle yayıla yayıla Selçuklu ve Osmanlı, ondan öncesi beylikler, onların elinde hüsn-i hat dehalarının Cenab-ı Hakk’ın hibe etmesi sayesinde estetik yönden zirvesine ulaştı. Osmanlı eliyle devam etti. En güzel Kur'an-ı Kerimler başkent olması hasebi ile İstanbul'da yazıldı. Şimdi o kadar ki Türkler İslam'la şereflendikten sonra kendi dilleri Arapça olmadığı için o dinin dilini de yazısını da mukaddes olarak addettiler ve son derece büyük bir hürmet gösterdiler. O kadar ki kalem açanlar kalemin yongalarını bile ayak altına atmayıp biriktirdiler. Vasiyet ettiler ben öldüğümde gasil suyumu bu yongalarla ısıtın. Bunlardan birçok örnekler var. Aklıma ilk gelenini söyleyeyim Ispartalı Tevfik Efendi 126 Kur’an-ı Kerim yazmış. Kalem yongaları ile cenazesinin gasil suyu ısıtılmış ve geriye epey bir miktar da kalem yongası kalmış. 

1.bölümün sonu

Yazarın Diğer Yazıları