Değerli dostlar, İstanbul Büyükçekmece Celaliye Mahallesi Doğanbayırı Mevkisi’ndeki Ressam İlhami Atalay’ın atölyesindeyiz. Bu söyleşimizde 2022 Necip Fazıl Saygı Ödülü ve 2023'te de Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görülen Ressam İlhami Atalay’la sanattaki Batılılaşma sürecimizi, Batı'nın sanat anlayışından farklarımızı, Cumhuriyet’ten bu tarafa üniversitelerdeki sanat eğitimi metotlarını, Türk sanatının zenginliğine binaen Müslümanların sanattaki yerini, İslam inancının resme nasıl yansıyabileceğini, kültürel kodlarımızdan ilham alarak kendi sanatımızı nasıl icra edebileceğimizi konuşacağız.
Özel olarak da İlhami Atalay’ın çocukluğunda çamurdan oyuncaklar yaparak, sobaların üzerindeki tenekelerin isini çiviyle kazıyarak resim çizen; çimento kâğıdı üzerine veya kömürden, taştan, çamurdan, ağaç köklerinden objeler üreterek resme başlayan ve bugüne kadar devam eden resim sanatındaki yolculuğunu konuşacağız.
Hocam sanat nedir? Resim sanatı nedir? Ressam kime denir?
Sanat, bir güzelliği yakalayıp esprili bir şekilde yorumlayarak insanlara uyarıcı bir şekilde sunabilmektir. Bunu yapabilen kimseye sanatkâr deniliyor. Sanatkâr; kendi içinde ilhamları olan, heyecanı olan, aşkı olan, enerjisi olan bir insan olup bunu insanlara yansıtabilen kimseye de sanatkâr deniliyor.
Hocam kaç türü sanatkâr vardır ve sanatkâr olmanın şartları nelerdir?
Üç türlü sanatkâr vardır. Doğma, değme, çatma. Doğma sanatkâr, Allah tarafından yaratılıştan donanımlı olarak yüksek düzeyde kabiliyetli olarak yaratılır. Hassas olarak yaratılmış bir insan olup; bu kabiliyetini aşkıyla, heyecanıyla, üretimiyle, çalışması ile besleyip ortaya çıkıp insanlara bu gücünü sunabilen kimseye doğma sanatkâr deniliyor.
Değme sanatkâr; bir ustanın yanında bu sanatın inceliklerini, tekniklerini öğrenip belli bir seviyeye gelen kimseye de değme sanatkâr deniyor.
Çakma sanatkâr ise belli bir enerjisi, hiçbir şey gücü olmadığı hâlde belli çevrelerce ideolojik olarak desteklenen, pompalanan, şişirilen, şarlatanlara çakma sanatkâr deniliyor.
Anladım hocam. Sanat ve ressamlığı neler besler?
Sanatı; sanatkârın inancı, tarihi, coğrafyası, geçmişi besler.
Sanatın kaynağı nedir ve bu sırra nasıl ulaşılır?
Sanatın kaynağı aşktır. Aşkın sırrı güzelliktir. Kâinat bir aşkla yaratılmıştır. Güzellik ise Allah'ın cemal sıfatının yeryüzüne saçılan bir katrenin yeryüzünde saçılmasından oluşuyor. Bu güzelliklere karşı duyarlı olan, onları görebilen, basiret sahibi, kalp gözü açık insanların ilham alarak onları görebilmesi ile başlıyor.
Hocam, sanatla özelde resimle olan hayatımızın bağını açıklar mısınız?
Bir kere her insan kabiliyetli olarak yaratılmıştır. Tekvin sıfatı her insanda mevcuttur. Yalnız bu kabiliyetler küllenebiliyor. İlgisizlikten, o kabiliyete değer vermemekten kaynaklanıyor, yok olup gidiyor. Kabiliyetler körleniyor. Mesela kabiliyet akarsuya benzer. Su aktıkça berraklaşıyor ve güzelleşiyor ama ilgilenmeyince, su akmadıkça bataklığa, çamura dönüşebiliyor, yok olabiliyor. Aynı işte kabiliyet de bu şekilde körlenip gidiyor. İnsanların doğuştan, yaratılıştan sanattan anlamaya sanatla uğraşmaya yetenekli olarak doğduğu halde ilgisizlikten sanata karşı kör, güzelliğe karşı körlükle sanat damarları kuruyor.
Hocam kâinat resim sanatı ile nasıl okunur?
Kâinat kalp gözüyle, gönül gözüyle kâinata bakmakla okunur. Gönül gözüyle bakışlarımız değişmedikçe bakışlarımız güzellikler karşısında uyanmadıkça uyarılmadıkça… Mesela güzellikler karşısında kör gelip geçiyorsak demek ki pek belli bir körlüğe sahipsek o zaman kâinatla bağımız kopmuş oluyor. Kâinatın bütün varlıklarıyla, yaratılmışlarla, kuşlarla, hayvanlarla, ağaçlarla, gökyüzüyle, yıldızlarla insanın konuşabilmesi lazım. İnsan bu varlıklarla yaratılmışlarla bağı kopmuşsa, konuşamıyorsa bunlarla, kuşların sesini duyamıyorsa demek ki bir duygusuzluk, bir körlük var. Halbuki ayet-i kerimelerde bu güzellikler için ilgilenmemizi mevsimleri bizim için değiştirdiğini, güzellikleri bizim için yarattığını defalarca bütün ayet-i kerimelerde zaman zaman anlatıyor. Onun için kâinatla bağı kopuk bir insanın sanatla da bağı kopmuş oluyor.
Hocam resimde altın oran kavramı var biliyorsunuz. Bu kavramı açıklayarak resimlerinize nasıl uyguladığınızı anlatır mısınız?
Altın oran kavramı sonradan keşfedilmiş bir oran. Cenabı Hakk'ın belki bu yaratılmışlarda başka oranları da var bence. Mesafeler ne kadar farklı olursa bence asimetrik dengede bu oranın o kadar güzel olduğunu fark ediyorum. Mesela altın oranda büyük parçayı küçük parçaya böldüğün zaman 1,618 çıkıyor. Bu oran sonradan keşfedilmiş. Bu bir ilahi oran. İnsan vücuduna bakmışlar ki bu oranlar mevcut. İnsan vücudunda bu oranlar var. İnsanın bedeninde var ama bedeninde şimdi kalbin bulunduğu yere insanın aşağıdan yukarıya baktığın zaman tepeye olan mesafe ile tabana olan mesafesi 1,80. Mimar Sinan 1,618’i değil 1,80’i uygulamıştır eserlerinde. Ben de mesela bazı manzaralarda bazı tablolarımda 1,80’den başlıyorum. 1, 618 buradan başlıyorsa tam ortadan değil de buradan başlıyorum. Yani bunun buna oranı 1,618. Ben şuradan giriş yapıyorum. 1,80’den yaptığım zaman daha güzel oluyor. Büyük parçanın şu büyük olan mesafeye ne kadar farklı olursa asimetrik dengede daha güzel oranların olduğunu düşünüyorum ve başka oranların olduğuna inanıyorum. 1,618 insan vücudunda yoğun bir şekilde tekrarlanmış. Parmaklarda, ellerde, kollarda, omuzlarda, bacaklarda, ta tepeden aşağıya kadar 1,618 uygulanmış. Dişlerde, dudaklarda, alından tepeden burun dibine olan uzaklıkla buradan çeneye olan uzaklık 1,618. Mesela bunun gibi.
Hocam, sanatta yetenekli olmak mı yoksa yetenekli doğmak mıdır yani resim yeteneği nasıl oluşturulur? Resim kabiliyeti doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır?
Resim kabiliyetinin doğuştan geldiğini söyledim. Bununla ilgilenirsen bu kabiliyeti geliştirirsen yeteneğin gelişmiş olur. Ancak kabiliyetli doğmuş olursun, hiç ilgilenmezsen ondan sonra hiçbir şeye faydası yok. Kabiliyetin yanında aşk olmazsa, çalışma üretim olmazsa, süreklilik olmazsa olmaz. Bir çocuk çok güzel resim yapabiliyor ama bir müddet sonra bir bakıyorsunuz vazgeçiyor. Ressam olmayacak demek ki. Gece yarısı kalkıp da bu çocuk gece de çalışıyorsa uyanıyorsa bilmem ne yapıyor devam ediyorsa süreklilik varsa demek ki ressam olacak. Ben ilkokuldan beri ressam olacağımı söylüyordum. Ressamın olmadığı bir ortamda, müzenin olmadığı bir ortamda, sanatkârın olmadığı bir ortamda ressam olacağım diyordum. Bütün evi de sanat galerisi gibi donatmıştım yani.
Hocam, farklı tekniklerle yağlı boya ve benzeri ürünler dışında da resim yapılabileceğini göstermek adına ne tür malzemelerin üzerine resimler yaptınız?
Ben deri üzerinde, kumaş üzerinde, farklı kağıtlar boyayarak değişik tekniklerde çalıştım işte baktım deri üzerinde çalışma. Bu yağlı boya, o yağlı boya. Mesela resim yani illa bunun üzerinde olacak gibi bir şey yok. Mağara duvarında da resim oluyor. Ama düz badanayla boyanmış evlerde insanlara hiçbir ilham vermiyor ama mağara duvarları insana ilham verecek şekilde şekiller oluşabilecek lekeler var. Resim mağaraya doğru iki boyut üzerinde düşünceni aktarabiliyorsan resim oluyor. Onun için bir hudut yok. Kızılderililer deri üzerine resim yapmışlar.
Yapılabilecek bütün yüzeylerin üzerine resim yapılabileceğini söylüyorsunuz.
Tekniğe uygun bir şekilde çalışırsan olur.
1.bölümün sonu