Murat SERİM

Peygamber Sevgisinin Hilye-İ Şerifle Sanata Dönüşmesi

Murat SERİM

Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.

Peygamber Sevgisinin Hilye-İ Şerifle Sanata Dönüşmesi

Hocam, Şeyh Hamdullah ile ilgili tabii söylenecek o kadar çok şey var ki kitaplar, ciltler dolusu.  Gerçekten müthiş bir isim, bir ekol sahibi. Hocam, hat sanatında hilye-i şerif'in önemi nedir? Hilye-i şerif yazan ilk hattat kimdir?

Hilye-i şerifin ilk rivayet metinleri Hz. Ali Efendimiz, Hz. Ayşe anamız, Hz. Hasan Efendimiz ve diğer bazı sahabelerin aracılığıyla olmuş. Hilyeler ilk önce kitaplarda delaillerde sonra tarihi seyir içerisinde hadis imamlarının naklettikleri doğrultusunda kitaplarda gelmiş. Hafız Osman'dan önce yazılmış bir hilyenin varlığını birisinden duydum. Ankara'daymış. Örneğini bulamadım, hâlâ pişmanım ama peşindeyiz. Bugün bilinen, inanılan Hafız Osman'ın ilk defa bugünkü kompozisyonu dahilinde yazdığı çok güzel bir tasarımı vardır onun. Kâmil manada bir caminin kuşbakışı görünümünü kroki olarak çizmiş. Haziresi, caminin asıl kısmı, kubbesi, yavru kubbeleri, son cemaat yeri, avlusu, sağlı sollu şadırvanları olmak üzere içinde de hem güneşi hem ayı temsil eden ve göbek kısmında 9 satır, etek kısmında 5 satır olmak üzere toplam 14 satır, ayın on dördünü de temsil etmek üzere, öyle düşünmüş bugün hâlâ ağırlıklı olarak o kompozisyonda yazılıyor. Ama ne var? Yenilik şeytanı insanların aklına giriyor. ‘’Efendim, buna bir yenilik getirin. Hep aynı şey.’’ kutsiyetinden çıkartmak için. Eğri büğrü kare şeklinde filan yazanlar çok. Şimdi onun önemi nerede? Hadis rivayeti var. Bunu sahihlerden açıp benim de bir kontrol etmem lazım. Çünkü Peygamberimizi şöyle iki saniyeliğine bile göz ucuyla görüp iman edene cehennem nârı haramdır. Kaldı ki kendi sözü rivayeti ‘’Benim hilyemi yani şemailimi kim yazar, ona şevkle hürmetle bakar, diyelim duvarına asar, gaye de salavat getirmek olmak üzere bu şekilde davranırsa o kişi mahşer günü üryan olarak hasredilmez, cennete girer.’’ mealinde rivayet var. Bazı hilyelerde bu metnin yazılmış olduğunu gördüm. Ayrıca onun olduğu ev çok bereketli olur, orada huzur olur. Aile içi kavga, şu bu filan olmaz, niye? Ya insan sert konuşacak ya gözü hilyeye takıldı mı ‘’Ya, peygamberimizin maneviyatı burada, burada sert konuşmak olmaz.’’

Osmanlı'da her evde bir hilye-i şerif olurmuş bundan dolayı.

Sade evde olsa iyi, yazılmış hilyeleri ben bizzat gördüm. Kitap şeklinde, katlanabiliyor ortadan, iki parça yazılmış.

Ne güzel bir kültür hocam!

Adam yolculuğa gidecek, açıyor onu, hayran hayran bakıp cebine koyuyor. 

Ne kadar güzel!

Tabii. Delaili şeriflerin çoğusunda hilye metni vardır. Sonra çehar yâr-i güzinin, sahabenin onların hilyeleri var. 

Hz. Ali Efendimiz ve diğer halifelerin değil mi?

Hepsinin, hepsinin bütün kendilerinin müstakil hilyeleri var. Tarikat büyüklerinin hilyeleri var. İnşallah o konuda da bir program yapacağız. Daha detaylı falan anlatacağız. 

Ben yapmaya hazırım hocam. Ne derseniz?

İnşallah. Bir hilye yazmıştım. 3.60 m yüksekliğinde. Koltuk ebrularını da kendim yapmıştım. Yazısı da bana ait. Şimdi o en büyük hilyelerden. Hatta onun ortasında belki de tarihte ilk defa Peygamberimiz, babası ve dedesinin ismini de geçtiği tuğrasını yazmıştım. 

Maşallah hocam.

O şimdi Süleymaniye'de. Tespih ve yazı müzesi var, orada.

Şu anda orada öyle mi?

Şu anda orada.

Hocam biraz önce biraz bahsettiniz konuştuk. Batılılaşma etkilerinin hat sanatındaki yansımalarından bahseder misiniz?

Maalesef, hiç de iyi bahsetmeyeceğim. Bu konuda bayramlık ağzımı açsam yeridir. Biz, Batılılaşmaya çalıştıkça batıl bir toplum olmaya başladık. 

Özeti bu aslında.

Özeti bu. Bu, sanatta da Batılılaşmaya yol açtı, kültürümüzde de, ahlakımızda açtığı yozlaşmaları düzeltmek çok zor görünüyor. Sanat bitti, edep medep kalmadı, edebiyat bitti, dilimiz bitti. Dinimizi aşındırdılar. Yani kimimiz rivayeten Müslüman olduk. Kimimiz ihtiyaten Müslüman olduk. Kimimiz son derece az sayıda olmakla hakikaten Müslüman olduk. 

Hocam, çok güzel ifade ettiniz.

Maalesef, maalesef. Hepsini demin verdiğim örnekteki gibi direksiyonu biraz yanlış kırmakla uçuruma gittik, hâlâ düşüyoruz, uçurumun dibini bulmadık. Uçurumdan yuvarlananın geriye dönüşü de biraz zor. Dibe vurursa kurtulursa belki kendini o zaman düzeltmek için biraz çabalar. 

Hayra alamet olsun inşallah.

Bir insan Batılı dediğimiz bir sürü gavur zümresi değil mi ya?

Aynen.

Onlara uyulur mu? Müslümana yasak değil mi ya? Müslümana yasak değil. Niye uyayım? Elimde kitabım var, sünnetim var, o güzel örfüm âdetim, diğer İslam ülkelerindeki Müslüman kardeşlerim, onların yaşantıları… Onları örnek alıp da Cenabı Hakk'ın okumayı, yazmayı, ilmi emrettiği şekli ile ona uymayıp gavur paçavrasına uymak bir yana, boyun eğmek neyin nesidir ya? Ben bunu anlamıyorum. 

Batı’ya karşı kendini mahçup görmek. Cemil Meriç’in ifadesiyle Batı’ya mahcup, kendi kültürünü küçük görerek ve bunu gurur meselesi haline getirerek, Batı’nın kültür ve medeniyetini benimseme istekleri.

Yani böyle saçma bir şey olmaz. Bizim kendimize dönmemiz, kendi gölgemizi kurmamız lazım. 

12. bölümün sonu

 

Yazarın Diğer Yazıları