Murat SERİM

Oltu Taşı Ustalığının Devamı İçin Hangi Destekler Verilebilir?  

Murat SERİM

Erzurum Taşhan’da (Rüstem Paşa Çarşısı) Sadekâr Sabahattin Beyit’le Oltu taşı üzerine söyleşimize devam ediyoruz. 

O zaman şöyle sorayım: Bu mesleğin Oltu taşı ustalığının takı ve tasarım ustalığı mesleğinin ölmemesi için neler yapılabilir ve hangi önlemler alınmalıdır?

Sadece bizim için söylemiyorum. Bunu belki fabrikasyon olmayan, el sanatı olarak sanatkârların icra ettiği birçok meslek dalında, bir kere öncelikle birtakım teşviklerin olması lazım. Bunları zaman zaman konuşuyoruz buraya gelen yöneticilerle de. Vergi indirimi olmalı ya da hiç alınmamalı. Yanında çalıştırdığı eleman için sigorta indirimi çok önemli. 

İnşallah bunları yazacağız, dinleyecekler, okuyacaklar. Makes bulacağı kanaatindeyim.

İnşallah yani bunun gibi insanların neye ihtiyacı var? Ham maddeye ulaşımda nasıl kolaylıklar olabilir, nasıl desteklenebilir? Olmazsa bunlar bir süre sonra işte bizim gibi son kalmış birkaç usta da yaşlanınca bırakınca bu meslekler de kaybolacak. Oysa kaybolmaması gerekiyor. Daha iyi gelişmesi gerekiyor. Daha güzel şeylerin yapılması gerekiyor. 

Başka neler söylersiniz, neler yapılmalı bunun için? Hangi önlemler alınmalı tam da bu işin içinde olan tecrübe sahibi, yarım asırlık bir usta olarak. Mutlaka ki biraz önce söylediğim gibi bir yankı bulur, bir makes bulur.

Usta ve çırak ilişkisi bir kültürdü. Çırak ustadan dürüstlüğü öğrenir. Çırak ustasını örnek alır. Çırak işte komşu ustanın yanına gittiğinde nasıl saygıyla konuşması gerektiğini bize öyle öğretiyorlardı. Gittiğinde edebinle gireceksin içeriye. İşte Ahmet ustam beni Mehmet Usta gönderdi. Şunu istedi, ya da şunu gönderdi gibi. Sakın benim başımı yere eğdirme. Sakın bana söz söyletme nasıl çırak yetiştirmişsin diye. Bir evladını nasıl yetiştiriyor ise çırağını da usta öyle yetiştiriyordu. Ve bu bir kültürün devamıydı.

Yani edep öğretiliyordu sanatın yanında. 

Bunlar öğretiliyordu ama bugün bu kadar sanatkârı bulup da eğitimci olarak kullanamayacağımıza göre sanat okullarının aktif hâle gelmesi konusunda ısrarcıyım. Sanat okulları aktif hâle getirilmeli. Orada ciddi ciddi üretimler yapılmalı. Hatta döner sermaye yapılmalı. O döner sermaye içerisinde dışarıdan iş alıp pratik yani mevcut hâlinin dışında sanat okullarının iyileştirilmesi adına fikir olarak nerelerle konuşulacağı, nasıl konuşulacağı, ne yapılacağı konusunda ivedilikle ama ivedilikle başlanmalı. Bu, tabii 21 yıldır yapılmadı inşallah bundan sonra yaparlar. 

Birtakım önlemler alınıyor, bir takım girişimler yapılıyor. Yani eğitim içerisinde birisi olarak gözlemliyorum. Ama elbette ki bunlar yeterli değil. Sizin söylediğiniz, önerdiğiniz, eksik olarak gördüğünüz şeyleri burada ifade etmek çok daha önemli. Yani yapılmıyor diyemeyiz ama yeterli olmuyor. Günümüz şartlarına ya da 2024 dünyasına bu gençleri bu el sanatlarına nasıl adapte edebiliriz? Bunun yolu ve yöntemlerini tabii bulmamız gerekiyor. Bu noktada işte sizlerin söyledikleri çok önemli. 

Ben şöyle bir şey söyleyeyim: Erzurum Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine kayıtlı otuz binin üzerinde esnaf var. Farklı farklı bölgede. Marketçi de var, ayakkabıcı da var, hepsi imalatla ya da sanatla falan uğraşmıyorlar. Ama bunun yanında sadece kuyumcular odasına kayıtlı işte biraz önce söyledik, kayıtsızlarla birlikte belki bin civarında esnaf var. Bunlar bu işleri yaparak devletin sırtına yük olmuyorlar. Öyle diyeyim. Bir şey yapıyor insan, bir şey üretiyor ve onunla hayatını idame ettiriyor. Devlete yük olmuyor şimdi. Böyle düşündüğümüzde 30 küsür bin tane esnaf varsa ticaret odası demiyorum. Bu esnaf; herkes yanında bir ya da iki kişi çalıştırdığında yani şehir merkezi olarak 400.000 nüfuslu bir şehirde, eğer 100 bine yakın insan sadece esnaf adı altında adlandırdığımız işyerlerinde, kendi kendini istihdam ediyorsa, bunları korumak lazım. Yani bütün gücünüzle siz sanayiciyi, ihracatçıyı, ithalatçıyı ya da büyük market zincirlerini efendim görür de o küçükleri görmezseniz, onlar işsiz kaldıklarında yok olduklarında devlete sıkıntı olacaklar.

Elbette ki.

Devlete yük olacaklar. Ve bu da iyi değil. Eğitim sistemimizin içerisine bakıyoruz. Yılda bir buçuk milyon belki genç üniversite sınavına giriyor. 

Çok daha fazla.

O fazlalığın belki yüz, iki yüz bini bir üniversitede bölüm kazanıyor. Ve o kazandığı bölümün zaten altında binlerce, on binlerce atama bekleyen insan var. O, hâlâ bu fakülteyi okuyor, bitiriyor. Sonra o işsizler kervanına bir tane daha genç katılıyor. Ama bir sanatının olması, bir şeyle uğraşıyor olması, bir şey üretiyor olması, çok önemli. 

Yani koluna bir altın bilezik taksın. Bir mesleği öğrenmesi bu anlama geliyor derler ya.

Tabii ki öğrenecek. Bugün mesela biz kuyumculuk sektörü olarak söyleyeyim. Bu değerli madenlerle, değerli taşlarla çalışan. Hindistan birinci sırada geliyor. Dünyanın her tarafına satıyor. Belki tonlarca altın ve gümüş satıyor. Bunu orada üretiyor insanlar. Yani çok yüksek teknoloji falan kullanarak falan da üretmiyorlar. Yani el sanatı olarak oturuyorlar, küçücük tezgahlarında insanlar üretiyorlar ve dünyanın her tarafına. Nüfusları da fazla. 

Bir buçuk milyar nüfusları var.

İşçilik falan para da ucuz olsa gerek. Onlar öyle. Biz habire dışarıdan, yurt dışından ithalatçılarımız bavul ticareti kapsamında ürün alıyorlar. Çok ciddi gümrük şeyleri vergileri ödemiyorlar. Ve biz onlarla rekabet edemiyoruz. İthalatçı getiriyor. Efendim işte İstanbul’da ürünü o bir dolara alıyor diyelim. Biz burada bir dolardan fazlaya ancak mal ediyoruz. Bizim onunla rekabet edebilmemiz için ona ya kota uygulayacaksınız o ithalatçıya belli bir meblağa, belirli bir kilogramda ancak getirebilirsin diyeceksiniz ya da ona öyle bir gümrük vergisi koyacaksınız ki benim mal ettiğim fiyattan o daha fazlaya satmak zorunda kalacak ki tercihen yerli üretici ayakta dursun. 

Çok doğru söylüyorsunuz.

Bunlar çok önemli şeyler. Yani İtalyanlar makine üretirler. Takıdan çok makine ama bizde el sanatları çok önemlidir. Gelen turiste bu sanatı böyle elle yaparken görünce bizde ondaki emeği fark edince ki hiçbiri birbirinin aynısı değildir. Tercihen alıyor ama siz ne kadar üretebiliyorsunuz? 

Turist geliyor mu bu arada Sabahattin Ustam?

Yerli turist geliyor ama yabancı turist Erzurum’a çok fazla gelmiyor.

Hangi ülkelerden yabancı turist geliyor?

Yabancı turist daha önce Japonlar falan geliyordu bu bölgeye. Sonra işte Ani Harabeleri’ne Kars’a falan. Bazı tarih turizmi diyelim. Onunla alakalı çok az turist geliyor. Ben 2005 yılında internet üzerinden baktığımda Safranbolu’ya gitmiştim. Safranbolu’ya bir yılda 103.000 turist gelmişti. Aynı tarihte Erzurum’a 25.000 civarında yabancı turist gelmiş. 

Dörtte biri. Erzurum kıyaslanamaz. 

Biraz coğrafi olarak uzak diyelim. O zamanlar hava limanımız havalimanı değildi. Havalimanı oldu ama yine hâlâ yurt dışı uçuşları yok. Yani işte hac mevsiminde buradan uçak kalkıp Suudi Arabistan’a gidiyor ama onun dışında Almanya’dan ya da İran’dan ya da başka bir ülkeden henüz gelmiyor. Belki bu turizmcilerimizle de alakalı da bir eksikliktir. 

Buradan da bu çağrı yapıyorsunuz Erzurum’un tanınması için. 

Çok çağrı yapacağım da.

Olsun. Bu tür mecralarda bu çağrılar yapılır zaten. 

Çok çağrı yapınca sıkıntı olur diye.

Olmaz olmaz. 

Yoksa söylenecek şey çok maalesef.

7. bölümün sonu

Yazarın Diğer Yazıları