Murat SERİM

Mihrap Tablosunda Rahlede Oturan Kadın Ve Yerdeki Kuran Sayfalarıyla Ne Anlatılmaktadır?

Murat SERİM

Değerli dostlar, Ressam İlhami Atalay ile resim sanatı konulu söyleşimize devam ediyoruz. 

Mihrap Tablosunda Rahlede Oturan Kadın Ve Yerdeki Kuran Sayfalarıyla Ne Anlatılmaktadır?

Hocam, Osman Hamdi Bey'in çokça tartışılan 1901'de yaptığı ve 1903 yılında ise Londra Kraliyet Akademisinin yaz sergisinde sergilendiği adıyla ‘La Genese’ yani ‘Tekvin’, ‘Yaratılış’ bilinen adıyla da ‘Mihrab’ isimli bir tablosu var. Cami mihrabının önünde mihraba arkası dönük, başı açık, göğüs dekolteli, sapsarı ve görkemli elbisesiyle rahlenin üzerine oturmuş bir kadın görülmektedir. Resmedilen kadının hemen sağında sönmüş, koskocaman bir mum ve ayaklarının altında, etrafında kimilerine göre tezhibinden ve şeklinden dolayı Kur'an sayfaları olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kadının ayaklarının etrafında Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta, Budistlerin kutsal kitabı Sakyamuni’nin de olduğu yırtılmış savrulmuş ve dağılmış bir şekilde kitaplar resmedilmektedir. Osman Hamdi Bey Mihrap yani Tekvin isimli tablo ile neyi resmetmeye çalışmıştır? Ve Kur’an’ı ayaklar altında göstererek İslam inancına ve Kur'an'a hakaret ediyor düşüncesiyle tepki toplamasında sadece Batı hayranlığı mı var? Bunu yaptıran düşünce sizce nedir?

Aslında kendini İslam inancında olmadığı ortaya çıkar. İslam düşmanı olduğu ortaya çıkar. Siyonist, mason olduğu belli zaten. Arkada Ayet-el Kürsi yazıyor, mihrapta rahlenin üzerinde Kur'an okunurken kendi sevgilisi var. Burada Müslümanlarla alay ediyor, bütün diğer kitaplarla da alay ediyor. 

O kadının farklı kişiler olduğu söyleniyor. Hatta biraz da hamile olduğunu söyleyenler var.

Onun sevgilisi hatta başka resimlerde de onun resimleri var. Aynı kadının yüzükoyun yatmış resimleri var. Sevgilisi onun mihrabı oluyor, işte bu kadar. Yani dünyaya tapıyor yani inancı kabul etmiyor. İnançla alay ediyor. Müslümanların inancıyla alay ediyor. Kitaplarını ayaklar altına alıyor. Daha ne olacak?

Peki, o resimde neden Tevrat ve İncil yok? Öyle bir eleştiri de geliyor.

Öyle bir şey yok. Zaten kendisi siyonistliği kabul eden bir kimse Tevrat'ı kullanmaz. 

Kendisinin düşüncesi öyle olduğu için diyorsunuz.

Siyonist demek Yahudi’den daha ileride. Yahudi olmadığı halde Yahudiliği yani Tevrat'ı önceleyen kimse demek. Şimdi II. Beyazıt dedim ya, Yahudileri Türkiye'ye getirince mason localarını kurdular. Aşkenaz Yahudileri ve Sefarad Yahudilerini korudular. Bunlar; şimdi hür mason locaları, Lions Kulüpleri, Rotary Kulüpleri olarak serbestçe hür olarak Türkiye'de rahatça faaliyet gösterebiliyorlar. Türkiye'de kim kimdir, kim kabiliyetli, kim değerli bir insan varsa ona el atıyorlar, onu kendi aralarına almaya çalışıyorlar. Avukat olsan bile Siyonistlerden, Rotary’den, Lions’tan destek almayınca bir noktaya varamıyorsun. Ressam olsan da aynı. Bir ara Basın Müzesi'nde kadın konulu bir sergi açıldı. Beni de o sergiye davet ettiler. 1.90 boyunda büyük bir tablo ile katıldım o sergiye. Bir de tam serginin açılışına gittiğimde benim ismim kürsüden okundu. Kürsüden okununca diğer kürsüye gitmek zorunda kaldım, gittim. Bana kocaman Lions Külübünün bir paketini hediye ettiler. Ben bozuldum, şaşırdım niye böyle oldu diye. Lions Kulübü sergiyi sahiplenmiş. Ben de çıkarken plaketi çoluk çocuğuma, adıma leke olmasın diye verilen plaketi yırttım, paramparça edip çöp tenekesine attım. Bir gazeteci beni takip etmiş, o plaketi oradan almış, parçaları dizmiş, yapıştırmış, aradan seneler geçmiş, bir başka sergide o gazeteci diyor ki: Sen filanca tarihte Lions Kulübünden bir plaket aldın, onu çöpe attın, ben onu oradan aldım, dizdim. Eee, ne yapacaksın dedim onu? İlerde kullanacağım.

Neye kullanacakmış?

Ben meşhur olursam şantaj yapacakmış. Sen çok beklersin, dedim. Ben ne zaman meşhur olacağım da o senin işine yarayacak, dedim. Gazeteci bu.

Allah Allah! Tam da çıkarcı bir anlayış. Allah onların şerrinden uzak eylesin hocam. 

Bak görüyor musun birçok iş adamının Lions Kulüpleriyle, Rotary Kulüpleriyle bağlantısı var. Bir ara Türkiye'de kim kimdir diye katalog basıyorlardı. Bana bunlar kancayı taktılar. Gizlidir, çok gizlidir diye mektuplar yazdılar. Beni kendilerine kaydetmek için. Ama ben onlarla bir bağ kurmadım. 

Hocam, sanatın bir anlamda evrensel bir tarafı da var, biliyorsunuz. Yani müziğin, resmin vesaire. Resimde evrensellik nasıl yakalanır?

Evrensellik mesela Türk kilimleri evrensel mi? Evrenseldir. Bütün dünya kabul ediyor. Sen kendi sanatını, gücünü bütün dünyaya kabul ettirirsen evrensel oluyor. Evrensellik bu şekilde. Mimar Sinan evrenseldir, kimse ona laf atamaz. Ama bak kendi kültürünü ortaya koymuş. Kendi kültüründen taviz vererek evrensellik olamaz. 

Sanata kendi kültürünü yansıttığı oranda evrenseldir.

Sanatçı kendi kültürünün, kendi coğrafyasının sanatkârı olmalı. Kendi milletinin, tarihinin tarihi derinlikleri olan tablolar yapmalı. O şekilde sanatkâr olmalı ki sen evrensel olasın. Şimdi bütün turistler beni hâlâ daha sokaklarda arıyorlar. Ben bütün dünyanın duvarlarına tırmanmış evrensel olmuşum. Benim çizgimi bulan
beni arıyor, kabul ediyor. 

Doğru hocam. 

Evrensellik dünyaya kendini kabul ettirmek demek yani evrensellik dünya çapında beynelmilel olmak demek. Beynelmilel olmak isteyen Türkiye'deki ressamların çok engelleri var. Hele bizim ressamların. 
Ama ben çalışmamla, sürekliliğimle, aşkımla hâlâ daha ben sanatımı sürdürüyorsam ve dünya beni arıyorsa demek ki evrenselliği yakalamışım. Çünkü bütün dünyanın duvarlarına tırmanmışım. Resmimin olmadığı hiçbir memleket yok. Ta adalara varıncaya kadar. Kuria Adası'nda bile resmim var.
 
Doğru hocam, bütün ülkelerde sizin resimleriniz var, evet biliyoruz. 

Picasso 11.000 (on bir bin) tane desen çizmiş. Ben 111.000 (yüz on bir bin) tane çizmişim. Bir senede ben o kadar çiziyorum.

Siz onu yılda çiziyorsunuz.

7. bölümün sonu

Yazarın Diğer Yazıları