Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Osmanlı Dönemi'ndeki Medresetü’l Hattatinden bahseder misiniz? Yerine açılan Devlet Güzel Sanatlar Akademisinden de kısaca bahseder misiniz?
Adı bile değişti. Medresetü’l Hattatin bir ara Milli Eğitim Yayınları'nın satış yeri olarak kullanılmıştı. Ben gittim o zaman. Cağaloğlu'nda köşedeki bina. Osmanlı bittikten sonra harf inkılabının hışmından canını zar zor kurtaranların hocalık ettiği bir yer oldu orası. Sonra da onlar birer ikişer rahmetli olunca geriye bir Hamit Bey kaldı. Necmettin Hoca kaldı. Muhsin Demironatlar, Süheyl Ünver oradakilerin çırakları olma hasebiyle. Onların olağanüstü gayretleriyle bugünlere ulaşıldı.
Allah onlardan razı olsun.
Yoksa güzel sanatlarda Necmettin Hoca, ebru ahar muallimi olarak ders veriyor. Oranın müdürü ismini de söylemeyim. Yani toprak kemiklerini un ufak etsin diye güzel duada bulunayım. Müdürü Necmettin Hoca gibi bir deryaya ‘’Sizin bölümü lağvetmek için gebermenizi bekliyoruz.’’ dediği bir kurumdur orası. Adı değişti. Cinsi cibilliyeti de değişti. Maalesef!
Üzücü durumlar bunlar hocam.
Batı bize edepsizlikten başka bir şey getirmedi.
Biraz önce saydığınız isimler Medresetü’l Hattatinden yetişen son nesil.
Tabii. Tuğrakeş Hakkı Bey orada.
O zaman hocam Cumhuriyet Dönemi öncesi ekol sahibi hattatları biraz önce söylediniz. Osmanlı Dönemi'ndeki ekol sahibi hattatlar kimler?
Onlar şimdi yazıların cinsine göre sülüs, nesih… Şeyh Hamdullah ekolü var. Ondan sonra Karahisari ekolu gelmeye çalışıyor. O silinip kalkıyor. Onun peşine Hafız Osman geliyor ekol olarak. Onun peşine Şevki Efendi ekolu geliyor ki Şevki Efendi ekolünde yazı estetik olarak en zirvede. Peki, celi sülüste zaten İsmail Zühtü’ye Mustafa Rakım’a gelene kadar belli bir ekol kurulamamış. Yani yazılar çok estetik değil.
Tekamülü anca oluyor.
Mahmut Celalettin ekolü var çok sert. O da devam etmedi. Onun yerine Rakım ekolü, onun takipçisi Mustafa Rakım Efendi, onların takipçileri öğrencileri Sami Efendi'nin öğrencileri, talik yazıda Yesarizade, sonra Sami Efendi, sonra Hulusi Efendi aracılığıyla o ekol de devam ediyor. İran üslubu bizde pek tutunmadı yani milli zevkimize çok hitap etmedi. Aslında hiçbir fark olmamak üzere öyle tabiri caizse bir kıl bir kılın yarısı kadar, bir teferruat var. Hafif bir ihtilaf var yani. Ekoller de bunlar. O şimdi ekol olarak pek devam etmiyor. Muhakkak yazı, reyhani yazı, efendim tevki vesaire.
İran'dan gelenlerden bahsediyorsunuz.
Tuğrada tuğrakeş bir ekol olmamak üzere devam ettirmiş Hamit Bey biraz, Halim hoca biraz. Tuğraya talep de yok yani. Talep olmayınca niye yazsın ki? Tabii bugünlere şükür, korkunç badireler atlatılarak geldi. Ebrumuz gene öyle. Tezhibimiz gene öyle. Ermenilerin istilası Sultan Mahmut'tan sonra başladı. Sanat istilası yok baroktur yok geometrik süslemelerdir… Selçuklu geometrik süslemeleri değil. Batı’dan gelen yok rokoko usulüydü yok barok usulüydü bunlar bizim yazımızın bünyesine çok da uyan şeyler değil. Uymuyor, ruhları uyuşmuyor. Ama Allah rahmet etsin Rikkat Kunt, Muhsin Demironat bunlar bu işi devam ettirdiler. Muhsin Demironat'ın hâlen hayatta olan öğrencileri var. Aynı usul üzere devam ettiriyorlar. Yazı şu modern yorumlar filan işin içine girmese çok az kişi sayesinde aslı devam ettirilebiliyor. Malzemelerin durumu içler acısı maalesef! Yurt dışından gelen mürekkepler, boyalar, altınlar demin bahsettim kalıcı değil onlar. Maalesef! İşin aslını devam ettirmek lazım. Batı’nın yaptığı gibi insanın bile aslını bozup onun yerine robotları elimizin altına alalım, insanları ortadan kaldıralım. Aynı düşünce sanatta da var.
13. bölümün sonu