Murat SERİM

Hat Sanatının Kırılma Noktası: Harf İnkılabı

Murat SERİM

Hat Sanatının Kırılma Noktası: Harf İnkılabı

Değerli dostlar, Küçük Ayasofya'da Hattat ve Ebruzen Fuat Başar ile söyleşimize devam ediyoruz. Sayın hocam, 1 Kasım 1928’de harf inkılabıyla Latin alfabesine geçilmesi hat sanatını ve hattatları nasıl etkilemiştir?

Şimdi iki şeyi düzelteyim. Birincisi o ebruzen kelimesi. Ebruzen, İranlıların ebru yapanlar için kullandığı bir tabir. Bunun aslı ebrucu. Rahmetli Mustafa Düzgünman da hep ebrucu veya ebru sanatkârı olarak telaffuz ederdi. Bunu, çok yıllar önce bir röportajda eski bir kitaptan ebru ile uğraşanlara ebruzen denilirmiş diye bir ibare okumuştum, onu söyledim. O tarihten sonra ebrucuların adı oldu ebruzen. Söylemez olaydım. Türkçeye çok uygun değil. 

Tamam, düzeltiyorum hocam :)) Ebru sanatkârı. 

İkincisi o harf inkılabının sanata yansımaları konusunda yıllar önce bir makale yazmıştım. Hem de çok zehir zemberek zülfüyâre dokunan bir makale. Türkiye için belki 1. Dünya Savaşı'ndan daha tahripkâr etkileri oldu. Bunu hiç fütursuzca söylüyorum. Harf İnkılabının Türkiye'de acısını en çok çeken iki kişi biliyorum. 

Kim hocam bunlar?

Birisi rahmetli Kadir Mısıroğlu, ikincisi de ben.

Burayı biraz açalım hocam.

Onu başlı başına ayrı bir programda anlatmalıyım. Acısını çok çekiyorum. Neyse, onlar bir yana da şimdi harf inkılabı oldu. Latin yazısına geçtik, güzel. Kârımız ne oldu? Bir sürü gözleri bozuk insanlarımız türedi. Çünkü Latin yazısı okurken gözü bozmaya birebirdir. İslam harfleri ile yazılmış metinlerde göz bozukluğu olmaz. Bunların laboratuvarda grafik analizleri bile yapıldı. Yazıları okurken ki göz hareketleri grafiğe dönüştürüldü. İslam harflerinden yazılmış olan metinlerde gözün hareketleri çok akıcı bir şekilde gidiyor. Fakat Latin yazısında inişli çıkışlı. Göz sürekli hareket ettiği için yoruluyor. Gözler bozuldu. İntibak süresinde zaten bir gecede koskoca bir toplum cahil kaldı. Okuryazar iken ertesi gün zır cahil kaldık maalesef. Bu, sanatımıza da yansıdı. 14 asır nice deha yazının güzelliğine kafa yormuş, bu işten geçim sağlayanlar olmuş, üstatlar çıkmış, bunlara malzeme yapan zanaatkâr zümresi ortadan kalkmış. 

Çok acı bir durum hocam.

Gerçekten acı bir durum. O zamanlar mürekkep yapan, kağıt yapan, kağıdı aharlayan, mühreleyen, kalemtraş yapan, mıstarını hazırlayan efendim zervarak yani altın varak hazırlayan, onları satan, yazı sanatına bağlı olarak tezhip yapan, kâtı’ yapan, klasik cilt yapan hepsi birden toprağa gömüldü. Yani bu halka o kadar büyük bir darbe tarih boyunca vurulmadı. Ha, şu anda birisi kalkıp dese ki tekrar İslam harflerine dönüp Latin yazısını kaldıracağız. En başta ben karşısına dikilirim. Söyleyeceğim bir tek cümle de şudur: Bir millet aynı aptallığı iki defa kaldırmaz. Bu kadar sözüm. Söz nereye gidiyorsa gitsin. Şimdi harf inkılabı olduğunda ebruculuğumuz da öldü o arada. Ebruyu niye kullanacak ki? Yazı sanatının yan destekleyici dalıydı. Ebruculuk da bitti. Harf inkılabının olduğu sıralar Cağaloğlu'nda 350 kadar hattat dükkanı vardı. Ertesi gün hepsi tabelaları indirdiler. Aileleri açlığa mahkûm edildi. Yakalasalar götürüyorlar.

O zaman ki nüfusu düşünecek olursak 350 aile eşleri ve çocuklarıyla birlikte çok büyük rakam ortaya çıkıyor hocam.

İstanbul'un nüfusu aşağı yukarı 500-600 bin civarında iken kitap çoğaltan, müstensihler, katipler 90 bin civarında. Her aileyi üçer dörder kişi farz edin 360 bin kişi bir inkılapla aç kaldı. 

Yarıdan fazlası demek hocam bu.

Sonradan tabii, inkılabı yapanlar da çok pişman oldular ama iş işten geçmişti. Neyse orası ayrı, uzun uzadıya araştırılması gereken konulardan birisi. Bugün şimdi Hindistan, Çin bunlar alfabesini değiştirmediler, sanki çok geri kaldılar. Herifler mağara hayatı yaşıyorlar. Ayıp şey yani. Gözümüzün içine baka baka yalan söylemesinler bari. Baskıyla korkuyla halk susturulmaya çalışılıyor ama güneş balçıkla sıvanmıyor. Neyin ne olduğu çıkıyor meydana. Neyse çok ileri geri konuşmayalım, zülfüyâre dokunuruz belki.

14. bölümün sonu

 

Yazarın Diğer Yazıları