Murat SERİM

Hat Sanatında Mürekkep Yalamak, Sünger Çekmek Ve Suyuna Gitmek

Murat SERİM

Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.

 

Hocam, aharlı kağıdın ve mürekkebin yapım sürecini anlatır mısınız?

Şimdi onun yapılışı şöyle: Nişastadan eğer ahar yapılacaksa ki bu gözeneği fazla olan kağıtlar için bir dolgu aharıdır nişasta. O yapıldıktan sonra üstüne yumurta akı kestirilerek iki kat bazen üç kat, kağıdın durumuna göre işin ustalığı orada. Kağıdın yapısını, dokusunu çok iyi bilme zarureti var. Aharlandıktan sonra bir perdah yapmak ona da mühre deniliyor. Akik, çakmak taşı vs. sert bir taş son derece pürüzsüz olmak üzere bilenir. Mühre yapılır, üstüne mühreleme işlemi başlar. Mührelendikten sonra mühre rahat kaysın diye hafif sabunlu bez gezdirilir kağıtta, sabun yağı ihtiva eder ki o da mürekkeple geçilmez. O yağını almak için tebeşir tozu çekilir üstüne. Tebeşir tozu ile alındıktan sonra yazı rahat yazılır, keskin yazılır, bir yanlışlık olsa bile diliyle yalayarak veya kazıyarak fasih yapılır. Şimdi eski devirlerde filanca zat çok mürekkep yalamıştır demek çok yazı yazmıştır manasına oradan geliyor. Kağıt eskiden kıt, ahar yapmış, idman yapıyor elini alıştırsın diye. Bir süngeri ıslatıyor, hafif rutubetli iken üstüne bir çekiyor, bütün yazılar siliniyor, kağıttan yeniden istifade etmek için. İşin üstüne sünger çekme tabiri de yazı sanatından kalmıştır. Sonra yazı yazıldı. Sert bir yüzeye, bir kartona eski tabir ile murakka diye tabir ederler buna, ona yapıştırmak lazım. Lakin kağıt, yapılışı itibariyle su yollarına yani

genişleme yollarına sahiptir. O özellikler bilinmeden yapıştırılırsa kağıt kuruduğunda böyle kamburlaştırır murakkayı. Onun için şunu derler: Suyuna git. Suyuna gitme tabiri de yazıdan kalmadır. Su yolunu, su yönlerini bilerek yapıştırılır. Ondan sonrası tezhipçinin işi, etrafına ya ebru yapıştırır ya tezhip yapar. Sonra sıra gelir cam ve çerçeveye. Tabii tezhipçi de kağıda zarar vermeyen boyalarla tezhibini yapmak zorunda. Altın kullanacak. Eskiden zer varakçılık diye bir imalat dalı vardı. Altını alır, hamamın göbek taşı üstünde onu tıraşlanmış kuzu derisi arasına koyar, minnacık parça altını. Onu alır, tahta tokmaklarla usulünce döver, dövdükçe birkaç yaprak 8-10 yaprak birden çıksın diye. 8 kat falan dövülür, dövülür, altın varaklar genişlemeye başlar. Osmanlı varak altını denilir, rengi biraz kırmızıya çalar bunun. Dövüldükten sonra onlar alınır, belli ölçülerde kesilir, ayrı ince kağıtlar arasına yerleştirilir. Tezhipçiler onu alır, usulünce ezer Arap zamkıyla beraber. Ezdikten sonra içinde zamk kalıyor. Zamk fırçadan akışını engeller. Sonra altının kararmasına kirli görünmesine yol açar, onu suyla yıkar, kurutur. Sonra jelatin ile beraber fırçayı alır, altınlanacak yerlerini öyle doldurur. Bazen de altınla yazmak için bu şekilde elde edilmiş mürekkep kalemi alınarak yazılır yani teferruatı çok fazla, kabataslak anlatıyorum. Yazının hazırlanması böyle. Bir levha kısaca bu şekilde zuhur ediyor. Tabii anlatması bunun 2-3 dakika, icra edilmesi aylar yıllar sürüyor. Hele Sami Efendi gibi zatlara kalırsa bir levha 2-3 seneye ancak bitiyor. Çünkü çok hassas birisi. Kalın yazıyı yazıyor zırnık mürekkebi ile. Zırnık mürekkebini rahat gösterebilecek renkli olan bir yüzeye yazıyor. Tashihini yapıyor, düzeltiyor, eşine dostuna soruyor. Gerekli bütün düzeltmeleri yaptıktan sonra kalıbını çıkartıyor. Genellikle altınla doldurulmak üzere tezhipçilere veriliyor. Yazılarının çoğusu altınladır Sami Efendi’nin. Yani onun da teferruatı epeycene fazla ama böyle bir röportaja ancak bu kadarını sığdırabiliyoruz.

Hocam, peki kullanılan kağıt çeşitlerinden bahseder misiniz?

Kağıt çeşitleri çok fazla. Eskiden Osmanlı'da Kağıthane’de el yapımı kağıt merkezi var. Bir de Yalova'da var. Biraz önce bahsetmiştik. Onun dışında İtalya'dan, Almanya'dan, Hollanda'dan kağıt ithali var ama geldiği şekliyle kullanılmıyor bu. Aharlandıktan sonra kullanılıyor. Son zamanlarda Türkiye'de de başladı kağıt imalatı. İnşallah hepsine riayet ederek mürekkebi isten kendimiz hazırlayarak yapabiliriz. Öyle dışarıdan gelme hazır mürekkepler, kamış kalemi uymuyor. Çoğu mürekkebinde kalemden kararınca akması lazım. Yazılan yazının cinsine göre mürekkebin tonunun ayarlanması lazım. Renkli mürekkep yapılma usulleri var. İnşallah o konuda bir belgesel hazırlamayı da düşünüyoruz vaktimiz olduğunda. Onu da yapacağız. Sanat dünyasına bir şey kalsın. 

Ben de o amaçla buradayım hocam.

Belki TRT 2'de düşünüyoruz, yönetmenle falan görüştük hatta. Kağıtla ilgili ayrıca kitabın kitap olması için gerekli yollar, işlemler onunla ilgili ayrı bir belgesel, kitap şekilleri ile ilgili belgesel. Çok şey düşünüyoruz. Allah ömür fırsat verir inşallah, yapabilelim. 

Ben de bu amaçla buradayım. İnşallah buraya sığdıralım hocam. :))

İnşallah. Ondan sonra sade bununla kalmıyor, yazıda kullanılan malzemeler bu değil ki. 

Başka hangi malzemeler var hocam?

Cetvel var mesela. Yalnız garip bir şey söyleyeyim, dinleyenler bile hayret edecek. Günümüzde düz cetvel yok. 

Cetvelkeş mi cetvel mi?

Cetvel, bildiğimiz kullandığımız cetveller düz değil. 

Onun sebebi ne hocam?

Fabrikasyon yapıldığı için. Ben artık en son çaresiz kaldım, bir marangoza cetveli kendim yaptıracağım. Çünkü 60-70 santimlik yerde 2-2,5 mm kadar bombe veriyor cetveller. O da büyük bir hata.

Düzeltilemiyor mu hocam?

Düzeltilmez. Onun yerine düz bir cetvel alınır, onunla çalışılır. Onun kolayı o. Ayrıca şimdi pergeller kullanılıyor. Ayrıca elips zen pergel. O da lazım. Öyle bir pergel kırtasiyecilerde var mı? Maalesef yok.

Varsa bile küçücük 5-10 cm çapında, elif ancak çizebiliyorsun. Onu bu optik usullerle büyüteyim dediğinde, büyülttükçe o elips daireye dönüyor. Elipsi de artık kendi elimizle çizmemiz lazım.

Onun dışında kalemtıraş lazım. Kalemin ucunu kesmek için makta dediğimiz alet lazım. Kağıt kesmek için ya bir hattat makası lazım ya falçatalar lazım. Hangi zemin üstünde keseceğiz? Onun kesilmesi sırasında alt zemine zarar vermemesi için ona göre bir zemin. Sonra murakkanın hazırlanması lazım. Murakka dediğimiz asıl elde hazırlanır. Hazır mukavvalar uzun vadede epey fire verecek, falso verecek. Ki o mukavvaların çoğusu üstüne yapıştırıldığı kağıda da zarar veriyor. 

Anladığım kadarıyla hazır olan bütün malzemeler sıkıntı çıkarıyor.

Sıkıntı çıkartır. Onun yerine tamamen tabii malzeme kullanmak lazım. Malzemeyi alıp işleyip her neye lazımsa o şekle getirilmesi lazım. Sanatta dalavere yok, olmaz. Bilimde de dalavere olmaz, dinde de dalavere yok. Bunlar yasak. Dalavere yasak. Ne yapılması gerekiyorsa hiçbir şeyden kaçınmadan şartlarını yerine getirmek lazım. 

Malzemeler bunlar hocam.

Genellikle. Daha sayamadığımız çok malzeme var. Tomarla malzeme var. 

7.bölümün sonu

 

 

Yazarın Diğer Yazıları