Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Hocam, kağıdın bozulmasını etkileyen pek çok sebep vardır. Hangi kağıtlar daha uzun süre kalabilmektedir?
Bu el yapımı kağıtlar. Demin dedim ya. Asırlara kalsın. Ben de sekiz asırlık kitap var. Sayfaları ebrulanmış, siyah mürekkeple, bölüm başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmış. Ne renk kaybı var ne bir şey. Kağıtta bozulma da yok. Ahar 8. asırdan itibaren kağıttan atılmaya başlanıyor. O durumda üstündeki metinler gidiyor. O durumda da restorasyon giriyor, yazı restorasyonu. Çünkü kitap önemli bir nüshaysa, metinler dökülmeye başlamışsa onu mutlaka restore edip onu kurtarmak lazım. Onun için o kitabın ayrı bir nüshası aynı satırlar aynı harfler yazı restorasyonu ayrı, başlı başına bir şeydir.
Hat sanatı kağıt dışında hocam başka nelere uygulanır?
Akla ilk gelen şey mermer üstüne, deri üstüne, kumaş üstüne, bazen ahşap üstüne, bazen sac üstüne, kafadaki saç değil. Fakat yazı her zaman kağıdı ilgilendiren bir sanat olarak kalmıştır, asıl odur. Ama bugün bir mezar taşı yazılacak, yazının kalıbı hazırlanıyor, mezar taşı üstüne geçiliyor, mezar taşçı onu
ya oyma yaparak ya kabartma yaparak işliyor. Günümüzde eliyle oyma veya kabartma yapan mezar taşı ustası kaldı mı? En son bir iki tane duymuştum, şu anda hayattalar mı bilmiyorum. Hamit Bey’in de Halim Hoca'nın da mezar taşlarını kazdırdıkları bir Yusuf Usta vardı. Yetiştim ona ben. Öyle de bir muhabbet ehli adamdı. Hatta Halim Hoca’nın yazdığı yazının kazılmış olduğu bir taşı bana göstermişti.
Sahibi siparişi vermiş, sonradan almayı unutmuş. Bugünkü gibi hatırlıyorum. Ustaların yerinde yeller esiyor. Şimdi bu CNC makinelerde verilen metni birebir çıkartıyorlar. Kolaylık, zaman tasarrufu ama el emeği nerede? Bunda makine emeği var. İnsan yemeği yok maalesef.
Hocam, hat sanatında malzeme kalitesi hat yazısını ne kadar etkiliyor?
Şimdi o güzel bir soru. İsmail Zühtü’nün yani Mustafa Rakım’ın abisinin bir sözü var. Diyor ki: Hattatlar kalender meşrep olmak lazım gelir. Ama diyor yazı malzemesinde levazımında kalenderlik olmaz. En iyisini kullanmak lazım. Kamış kalem, böyle sıradan kamış kalem yazıya çok uygun değil. En iyi kalemler Osmanlı Devri’nde Vasıt diye bir şehir var Körfez'de, Irak'a bağlı bir şehir. Şimdiki ismi Kut.
Biz Kut şehrini duyduk.
Oranın bataklıklarında yetişen kalemlerdi. Onları belli bir olgunluğa geldiğinde keser, balya yaparlar, bulunduğu balçığın içine gömerler. Takriben 3 ile 6 ay sonra çıkartırlar. Osmanlı Devri’nde memlekete gelir, piyasaya sunulur fakat üzüldüğümüz bir şey, Körfez Savaşı'nda ne Kut kaldı ne o bataklık kaldı. Hepsini bombalamış, uçurmuşlar.
Çanakkale Savaşı hariç Osmanlı'nın galip geldiği savaş Kut Savaşı. Öyle biliyoruz.
Öyle. Şimdi işte İran'dan geliyor. İran'ın Dizful/Dezful şehrinden geliyor. Onlar fena değil. Onun yerine
olmadığında bambular kullanılıyor. Endonezya'dan gelen Ceva Adaları’ndan gelen Ceva kamışı diyorlar, aslında kamış değil, bir ağacın uzantısıdır, çok serttir. Nesih gibi metinler yazılsın diye kullanılır. Bir de demir kalem uçları var. Dolma kalemler var. Bunların hiçbirisi kamış kalemi yazısının güzelliğinde yazı vermiyorlar. Aslı kamış kalem. Kağıt demin dediğimiz gibi. Kullanılan altın maalesef onu da Almanya'dan İtalya'dan filan ithal ediyoruz varak altını. Yapan, üreten bir tanıdığımız, arkadaşımız vardı. İflas etmek zorunda bırakıldı maalesef. Kaliteli de varak altın üretiyordu. Türkiye'de üzüldüğüm bir şey iyi olan şeylerin ömrü çok uzun olmuyor maalesef, maalesef.
Hocam, hattın en küçük örneğine ne ad verilir?
Şimdi küçükten kasıt, kalem inceliği çok az olan manasına. Talikin veya nesihin küçükleri yazılır, onlara gubârî yani toz yazı derler. Öyle yazılmış yazılar gördüm. Yalnız şunu da söyleyeyim: Bilinenin aksine
yazıyı son derece küçük yazmak mekruhtur. İslam âlimleri mekruh kabul etmişler. Okunacak büyüklükte olacak. Bizde o gubârî yazıyla ancak Kur'an-ı Kerimler falan yazılmış. Sancakların uçlarına takılır, savaşa öyle gider halbuki emir vardır savaşa giderken yanınızda Kur'an götürmeyin.
Hatta pirinç tanesine Fatiha yazmak meşhur olmuş.
Pirinç tanesine ihlas-ı şerifler, Fatiha-i Şerifler, Ayet el-Kürsiler yazılmış, eski medrese talebeleri
üstüne İhlas-ı Şerif yazmış. Bir pirinç tanesini imtihana girmeden önce besmele ile ağzına atar, onu yutar, imtihana girerdi. Ben de birçoklarına tavsiye etmişimdir bunu.
8. bölümün sonu