Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Hocam, bu anlattıklarınızdan mülhem bir hat levhası kaliteli malzemelerden yapılmalı dediniz zaten. Bir hat levhası hangi hususiyetlerine binaen hat eseridir? Yani bu hat eseridir dedirtecek.
Bir levha yazılmışsa yazısı güzel olacak. Yazısı güzel de ya tutmuş ilgisi olmayan renkte bir kağıdın üstüne yazmış.
Ben de bunu soruyorum.
Olmadı. Tutmuş da diyelim ki yeşille mavi karışık bir mürekkeple yazmış. Gene olmadı. Peki, bunu yazdı, levha şekline getirdi. Levhanın ebatları nahoş. Bizim ecdadımız, yazıları çok garip bir şekilde altın oranlar dahilinde hazırlamışlar. Bakıldığında altın oran dahilinde ise o gözü dolduruyor. İslam harflerinin hemen hemen hepsinde de o altın oranlar vardır. O ayrı bir konu. Ayrıca üst düzeyde ele alınması gerekiyor. Neredeyse bütün yazı çeşitlerinde de var o. Yazdığı yazı çok akıcı olacak, tereddütlü olmayacak, çok pürtüklü olmayacak, aşırı keskin de olmayacak. İmlası doğru olacak. Yani rakım ayarında bir yazı ama ayeti yanlış yazmışsa o sanat eseri falan değildir. Maharetli bir kişinin yanlışlığıdır o. Eser sayılmaz o.
Hocam, hat sanatkârının elinin ayarının bozulmaması gerekir, malumunuz diyorlar. Bir hattat elinin ayarını nasıl korur?
Devamlı yazarak.
Birinci şart mı hocam?
Birinci şart budur. Başka şartlar var. Elini harama uzatmayacak. El bozulur. Haram yemeyecek. Haram konuşmayacak. Yapması gereken ibadetleri varsa onları hiç aksatmayacak.
Manen derinleşmek budur işte.
Tabii. Allah bir nimet verir, o nimete şükür nişaneleri olmasa nimet elinden alınır, alınır. Bu da elden dolayı kazanılan bir nimettir. Onu hoyrat kullanırsa olmadı. Peki, onun dışında eskilerden günümüze kalan genellikle yazı yazdıkları elleriyle ağır yük taşımazlar. Ağır yük taşısalar bile uzun müddet taşımazlar. Elde gerçekten titremeler oluyor.
Ağırlığın vermiş olduğu kaslar mı kuvvetleniyor?
Hayır, ağır yük taşıdığında elinin ayarı bozuluyor. Falso veriyor. Kimisi eliyle hiç yük taşımaz ki Mehmed Şevki Efendi sağ eliyle yazı yazıyor, sağ eliyle eski kapı tokmaklarını bile vurmazmış. Elim falso verir. Fakat onun yanında Hacı Nazif Bey gibi pehlivanlıkla uğraşan, elim metanetini kaybetmesin diye baltayla odun kıran babayiğitler de var. O, kişinin kendisinin bulabileceği bir konudur. Tamamen yük taşımamak organlarda zafiyete yol açar.
İki farklı görüş o zaman ortaya çıkıyor anladığım kadarıyla.
Farklı değil aslında. İkisi de doğru. Fakat eli normal işlerde kullanıp kullandıktan sonra yine eline kalem almak.
Ve sürekli bunu yapmak.
Yani neyin ne olduğu en başta Hazreti Ali Efendimiz tarafından söylenmiş zaten. Şimdi yazının öğrenilmesi hocanın taliminde gizlidir. Yazının kıvama gelmesi çok fazla meşk etmektedir. Yazının devamlı olması da İslam dini üzere olmaktır.
Çok önemli bir şey söylediniz.
Tabii. Hz Ali Efendimiz yani gelmiş geçmiş bütün hattatların piri odur.
Peki, o zaman hocam yabancı din mensubu birisi hattat olamaz mı?
Şimdi o konu biraz ihtilaflı gibi idi, ben şahsen ta ki Alman Şair Goethe’nin yazmış olduğu hattı muhakkak ile yazmış olduğu Felak ve Nas surelerini gördüm.
Adam Hristiyan dediniz.
Kafam karıştı. Yahu güzel de yazmış. Acep bunda bir ihtilaf mı var? Sonradan bir öğrenirim. O şair Goethe Müslüman olmuş, ondan sonra yazmış.
Peygamber Efendimize aşık oluyor hatta.
Tabii, tabii. Hatta onun bir sözünü Erzurum'da bir hamamda patron masasının oturduğu yerin arka üstünde görmüşümdür. O sözünü hiç unutmam.
Nedir hocam?
Beşeriyet, bütün sistemleri ile Kur'an esaslarından öte geçemez. Goethe’nin sözüdür bu.
Çok güzel bir söz hocam.
18. bölümün sonu