Değerli dostlar, Ressam İlhami Atalay ile resim sanatı konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Hocam, 1979 Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde açtığınız Devr-i Maymun serginizin ismini neye tepki olarak koydunuz ve bu serginizde ne anlatmak istediniz?
Akademide o yıllarda herkeste Darwin, Darwinizm modaydı. Ceddimiz maymun, atamız maymun filan diye herkes söylüyordu yani böyle maymundan geldiğimize dair gençler arasında akım vardı. Hocalar arasında tartışmalar oluyordu. Ben de gittim hayvanat bahçesinden gorilleri, şempanzeleri, maymunları çalışarak bir sergi açtım. Kafeste siyasi tutuklu, büyük düşünür, profesör, çağdaş, az gelişmiş ülkenin çok gelişmiş evladı filan şudur budur diye tablolar yaptım. Profesörlere de davetiye gönderdim. Sizlerden ilham alarak açmış olduğum Devr-i Maymun sergimi onurlandırmanızı, sergideki yerinizi almanızı dilerim, diye.
Hocam çok büyük bir cesaret.
Cesaret işte ama nasılsa kelleyi koltuğa almışım. Avrupa'ya gideceğim, bilmem ne olacağım diye düşünmüyor insan. Seni sınıfta bırakacağım diyen hocaya dedim ki: Bak, seni vururum, dedim. Yani vururum, bunun şakası yok, dedim. Ben nelerle okuyorum biliyor musun? dedim.
Ne cevap verdi acaba?
Babam bak burada okumamı istemiyor. Ben burada ailemin ne şeyiyle okuyorum, kaçak olarak, gizli olarak okuyorum.
Ne kadar meşakkatli bir durum hocam ya!
Ya! Bir de bırakacağım diyorsun. Bak bırak da ne yapıyorum, gör.
Bıraktı mı hocam? :))
Sevgilisi diyor ki: ‘’Gerçekten vurur musun?’’ diyor. Vururum, dedim. Benim hiç şakam yok.
Karadenizliyim deseydiniz! :))
Hiç şakam yok benim çünkü kaybedeceğim bir şeyim yok, dedim.
Korkmuştur.
Akademiye beni almadıklarında akademiyi havaya uçurmayı bile planladım.
Ciddi misiniz?
Gerçekten.
Peki, hocanız notu kaç verdi hocam?
Ancak geçebilecek kadar verdi.
Bırakmamış sonuçta hocam.
Orda bırakmadı tamam. Avrupa'dan döndükten sonra bana komplo kurdular ya. Benim için ruh hastası dediler, Milli Eğitim Bakanlığına yazdılar ki bu ruh hastasıdır, delidir, şudur, budur.
Çamur at, izi kalsın.
Bana binbir türlü oyun oynadıkları zaman bu profesörleri havaya uçurayım en iyisi. Profesörler kurulunu dinamitleyeyim diye. Dinamit koydum, taktım fitili, ateşleyeceğim ama bir tane hocanın girmesini istemiyorum.
Gerçekten yaptınız onu yani.
Dedim ki bak, girme hocam ne olursun. Ya sana ne oluyor, dedi. Sende bir değişik bir hâl var, dedi. Allah aşkına bir gel gidelim hele, bir çay içelim de. Sen niye böyle yapıyorsun? Ben onu razı etmeye çalışıyorum profesörler kuruluna girmemesi için.
O da sizi razı etmeye uğraşıyor.
O, bana orada yapılan haksızlıklara karşı vicdan yaptı. İsyan ettim daha önce, kavgalar oldu. İmtihanda bana Yahudileri sordu hoca. Yahudiler şöyle yalancıdır, böyle şudur budur deyince beni bıraktı sınıfta mitoloji hocası. Bırakınca oradaki benden sonraki imtihana girecek kişi orada sıra bekliyor. Hoca diyor ki: Zaten diyor bütün Türkiye'deki bu camileri yıkmak lazım. Buraları silah deposu yapmak lazım. Bilmem şunu yapmak lazım, bunu yapmak lazım. Bu camileri kapatmak lazım. Öyle deyince: Bak, dedim. Sen dışarı çıkacaksın ya, dedim. Senin leşini ben bu kapının önüne sermezsem şerefsizim, dedim. Ben imtihan oluyorum, sana ne oluyor? Ama sen dedim bu sınıftan imtihandan çıkınca dedim, kapının önüne dedim senin leşini sermezsem görürsün.
Ne dedi?
Beni sınıfta bıraktılar mı? Ben de dışarıda bekliyorum onu. Şimdi bu hoca çıkıyor, burada mimliyiz ya. Ya etme eyleme, rezalet çıkarma, diyor. Bak dedim, beni sınıftan geçirmezseniz, onu geberteceğim. Ben kesin olarak onu geberteceğim, dedim. Siz seyredin. Beni akademiden atmışlar hiç umurumda değil.
Ne yaptılar hocam?
Dört vermişlerdi ya. Onu altıya çevirdiler, geçirdiler ordan o kurtardı ama.
Yaptıkları asla unutulmaz.
Benim gösterdiğim tepkiye göre nasıl bir şeye sahip olduysa, sana ne oluyor. Ben dedim, hocam ben ne fakirlikle okuyorum ya! Ailem neler neler yapıyor. Bu benim çektiğim nedir yani. Yahudileri niye sordu bana? Sormasaydı. Yahudilerin dedim kişiliğini, geçmişini anlattım. Ne var bunda? Niye dedim kızıyor ki?
Neyin avukatlığını yapıyorsunuz deseydiniz.
Yok efendim cuma namazına gitmişmiş, İtalyan dostunu götürmüşmüş, biri iniyormuş da, biri çıkıyormuş, bu ne rezaletmiş de. Dedim senin Müslüman olmadığın belli. Zaten kitabında yazmışsın, dedim. Hz. Muhammed kendi siyasi amaçlarıyla Kabe'yi kutsallaştırdı.
Hangisi yapıyor hocam bunu?
Belkıs Mutlu. Mitoloji hocası. Efsanelerin İzinde diye bir kitap yazmış. Birinci sayfasında onu yazmış. Sen dedim Müslüman olmadığın için, Hz Muhammed'in sallallahu aleyhi selleme sataştığın için bunu yazıyorsun dedim. Onun için dedim bana da Yahudileri soruyorsun.
Ne cevap verdi?
Onun için dedim beni sınıfta bırakıyorsun. Sen dedim Müslüman olmadığın için cuma namazında sünnette dedim biri iner biri çıkar. Farzı ama hepsi birlikte kılıyor. Sana göre rezaletmiş, bana göre biri ölüyor, biri diriliyor dedim. Şimdi nasıl yorumlayacağız? Ha! Sen dedim öyle anlamışsın. Bak, hocalarla kavga ediyoruz yani. Böyle bir eğitim sistemi düşün ya! Danimarka'dan bir ressamı davet ettiler. Akademide sergi açtırdılar.
Akademide giriş salonunun tam karşısında bir kadının rahmi içinde Kâbe, bacaklarını açmış kadın yatıyor. Kabe'yi oraya yerleştirmiş. Ya şimdi bunu sınıfta övüyor hoca. Grup seksler yapıyorlar, bunun gibi bilmem ne tuhaf işler. Ya dedim hoca, bu rezalet ya! Gidip dedim bunu anlatıyorsunuz. Tabloların başlarına bekçi diktiler, korumaya aldılar tabloyu. Hani mutlaka bir tabloya zarar verir diye korumaya aldılar. Siz dedim bunu niye koruyorsunuz? Bu adam ne ki? Niye bizim İslam'a düşman olan bir insanı niye davet ediyorsunuz? Anjeli diye bir Danimarkalı bir ressam.
Ne dedi hocam?
Ne diyecek ya! Savunuyorlar işte. Kendilerine davet ediyorlar, grup seksler yapıyorlar, bilmem neler yapıyorlar.
Allah muhafaza hocam.
Akademide uyuşturucu kullanmak normaldi. Hoca akademide uyuşturucuyla resim yapma modasını çıkarmaya uğraştı. Şişe delik sanat diye. Uyuşturucu altında, tesiri altında resim yapmak. Herkes uyuşturucu içecek, o yüzden resim yapacağız Avrupa modasına uymak için. İşte ne kadar yol yozlaşmış olduğumuz belli yani. Osman Hamdi’den başlamış hatta daha önceden başlamış.
9. bölümün sonu