Değerli dostlar, Küçük Ayasofya’da Hattat Fuat Başar ile hüsn-i hat konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Hocam, ecdadımızın yazıya verdiği değeri anlatır mısınız?
Ecdadımız; değil yazıya, yazının malzemesine bile çok büyük hürmet göstermişler. O kadar ki İmam Birgivi Hazretleri ömür boyu ayaklarını Yalova'ya doğru uzatıp yatmamış. Sebebi de şu: Yalova eski ismi ile Yalakabad, orada kağıt fabrikası var. Hattatlar taifesi kağıtlar üzerine yazı yazar, oraya doğru ayaklarını uzatıp yatmak büyük bir edepsizliktir düşüncesiyle ömür boyu ayaklarını Yalova'ya uzatıp yatmamış, öyle büyük bir edep. Şimdi bu edepten dolayı ilahi bir bağış olarak Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'e, hüsn-i hatta en büyük ve en çok hizmeti yapan millet olarak Türkleri seçmiş, öyle anlaşılıyor. İstanbul, Bursa, Edirne yazının başkentlerinden. Buralarda da saygı gösterilmiş. O kadar ki yazı yazan bir kişi elinde mürekkep bulaşığı olsa tuvalete girmiyor, ellerini önce yıkayıp sonra tuvalete giriyor. Elinde mürekkep var, saygısızlık olmasın. Yerde bir kağıt görse hangi topluluğun yazısı olursa olsun Çince, Japonca, Budistlerin yazısı hiç fark etmez. Onu alır, yukarı kaldırır. Çünkü insanların Müslümanı gavuru oluyor ama yazının Müslüman'ı gavuru yok. Bir yazıyla isterse Güney Amerika'da yaşayan bir kabilenin yazısı olsun, onunla bile Kur'an tercümesi yazılabilir. Dinimiz yazıya öyle bir makam vermiş. Makamın verildiği makam da İstanbul. Onun için İstanbul'da yazıldı tabiri kullanılıyor. Bunları bir sohbette konuşurken ilmi yerinde olan bir zat demişti ki: Hindistan'da da anlaşıldı. Gerçekten Kur'an-ı Kerim en iyi Hindistan'daki Müslümanlar tarafından anlaşılmıştır. Şimdi laf lafı açacak Cumhurbaşkanı’mıza başbakanken Beylerbeyi Sarayı'nda bir toplantı sırasında aynı bu cümleleri söylemiştim, demiştim ki: Kur'an-ı Kerim'in yazılmış olduğu bir şehirde neden Kur'an-ı Kerim müzesi yok? Danışmanları hemen notu almışlardı. Bugün Çamlıca’daki İslam Medeniyetleri Müzesi içindeki Kur'an Müzesi'nin kuruluşunun asıl hikayesi bundan ibarettir.
Siz başlatmış oluyorsunuz bunu.
Başlattım sayılmaz sadece söyledim. İyiliğe bir vesile olduysak Cenab-ı Hakk'a hamd ederiz. Yani benim çok özel bir gayretim olmadı.
Siz vesile oldunuz.
Şimdi Kur'an-ı Kerim’e hâlen en fazla yine Türkiye'de, diğer ülkeleri gördüm. Namaza kalkıyor, yerde Kur'an-ı Kerim. Bizzat gördüğüm şeyler. Rivayeten bir şeye aktarma yok bende, gördüysem söylerim. Bizde olsa Kur'an-ı Kerim bel hizasından yukarı bir yerlerde mutlaka muhafaza edilir hatta o kadar ki düne kadar Anadolu'da evlenen çiftlere düğün hediyesi olarak dünyanın en kıymetli hediyesi verilirdi. O da Kur'an-ı Kerim. Kur'an-ı Kerim keseleri vardı, görmüşümdür, bizim evde de vardı. Göğüsten yukarı bir seviyede asılı tutulur. Şimdi o saygı azalmakla ve Kur'an-ı Kerim okunup yeterince anlaşılmamak ile beraber o saygı şükür hâlen az da olsa devam ediyor. Ve bu nesil, Kur'an-ı Kerim'i okumak, anlamak, emirlerini yerine getirmek, ona saygı göstermek konusunda ondan uzaklaştıkça ülkemiz battıkça batıyor. Son derece önemli bir tespittir bu. Dünya medeniyetinin ayakta kalması dine uymakla dini olan hangi konu varsa ona edeple devam eder. Edepsiz medeniyet olmaz. Mümkün değil. Peki, bu sonuca nereden vardık? Bir noktadan vardık. Kainatta her şeyin aslı bir noktadan ibarettir. Yazı sanatı bakın bizi medeniyete götürdü. Kaldı ki dünya medeniyetinin bu seviyelere çıkması yazı sayesindedir. Yalnızca İslam yazısını kastetmiyorum burda. Bilgisayar dili bile bir yazma şeklidir. Maalesef yazıya yeteri derecede saygılı davranmıyoruz. Hatta meşhurdur Marufu Kerhi Hazretleri tasavvufun çok büyüklerinden bir zattır.
Buyurun hocam.
Sarhoşken, ayyaşken, gecenin bir vakti yağmur yağmış, yolda sallana sallana gidiyor. Devrin en tanınan sarhoşlarından birisi. Yerde çamurlar içerisinde Besmele yazılı bir kağıt buluyor. Aman diyor, bu mübarek Besmele çamurlar içinde olur mu? Alıyor, sakalına sürüyor, temizliyor, öpüp başına koyduktan sonra bir duvarın kovuğuna koyuyor. Yerde olmasın, yüksekte olsun. O gece gördüğü bir rüyanın işaretinden sonra tövbe istiğfar ederek tasavvufa giriyor. Bugün tasavvufun çok büyüklerinden Marufu Kerhi diye -Allah rahmet etsin- öyle yâd ediyoruz. Sırf o besmeleye hürmetinden oldu.
Rabbim o makama getirdi.
İllaki.
2. bölümün sonu