Değerli dostlar, Ressam İlhami Atalay ile resim sanatı konulu söyleşimize devam ediyoruz.
Hocam, biraz sizin seri tablolarınızla alakalı -bulabildiğim kadarıyla isimlerini sayacağım- birkaç sorum olacak. Minyatürlerden etkilenerek oluşturduğunuz tarihi bir seri, Arapça harflerden oluşan bir seri, Fadimeler serisi…
Bunlar Bizim Kadınlarımız serisi. Yani yalnız Fadimeler değil.
Tamam hocam, devam ediyorum. Hamsi gözlerinden ürettiğiniz Geometrik seri var. Hiçlik serisi var, Akıncılar serisi, Âlemler serisi, Anadolu serisi…
Anadolu serisinde kadınlar falan fark etmez.
Zikir serisi ve Kartallar serisi. Şimdi sizin ifadenizle söyleyeceklerimi tablolarım söylüyor, diyerek bulabildiğim kadarıyla tablolarınızın isimleri de şu şekilde hocam.
Tabii bunlardan çok daha fazlası var. Ben sadece bulabildiklerimi söylüyorum.
Şimdiki seri Tak Takıştır, Yap Yapıştır serisi var. Daha hazırlanıyor.
Zikir, Kaf Dağları, Bahar, Mavi Bahar, Safranbolu, Süleymaniye, Dede Evi, Ufukların Ötesi, Hiçlik, Hiçlik Kızıl, Kartallar, Kartallların Dönüşü, Atmaca Gözü, Tavaf, Alet Edevat, İç İçe Dünyalar, Abide, Kuru Fasulye, Bu Aklın Yaptığına Şaşmak Akıl Değildir; Akıllar Yaratan Aklı Bilmeyen Akıl, Akıl Değildir…
Selçuk Bayraktar’da o tablom.
Yağmur, Âlemler, Samanyolu, Köz, Kültigin Abidesi, Çöl, Taarruz, Gün Işığına Ulaşmak İçin, İç Harp…
Kızıl Elmaya Doğru tablo da Selçuk Bayraktar'ın arkasında asılı.
Sonsuza Dolu Dizgin.
İşte o tablo.
Akıncılar, Anadolu Kadınları ve halen devam ediyorsunuz.
Bunlar, tek bir sergide açtığım tabloların isimleri.
Yayla Evleri, Yaylada, Mor Dağlar, Beyaz Süt Kara Kazan, Mor Dağlar, Yörük Kızı, Türkmen Gülü, Ufukların Ötesinde, Halı, Artvin, Çıtır, Ramazan Pidesi, Meditasyon Çadırı, Sultanın Penceresi, İsimsiz, Kendini Arayan Gençlik, Sıcak İlişkiler, Galaksiler, Dünyayı Elinden Kaçıran Gençlik, Denizden Gelen Alperenler, Harp Oyunları, Yorgun Savaşçılar, Eşek Arıları, Çöplük, Beyaz Büyü, Yaralı Kartal, Çift Sarılı, Nur Gülü, Akın, Buz Hokeyi, Feryat Edenler, Nar, Pirinç Tarlasında, Görücüye Çıkacak Yesin Onu Ninesi, Uyuyan Güzel, Göğün Pencereleri, Bülbül Sesi, İlhamlar, Akrabalıklar, Kutup Yıldızı Ve Sen, Damlalar, Rüya, Bahar Neşesi, Kral Kelebeği…
Bunların dışında daha pek çok sayamayacağımız kadar şu anda tablolarınız var. Hocam, başka hangi tablolarınızı söylemek istersiniz?
Toplumsal İsyan yani bu Filistin’le ilgili katliamlar serisi.
O serinizin adı ne hocam?
Toplumsal Dinamizm diye bir seri.
Başka ne seriniz var benim şu an eklemediğim?
Kristal serisi.
Şimdi hocam o hâlde tablolarınız ile alakalı birkaç sorum var. Yunus Emre’nin ‘’İşbu vücut şehrine bir dem giresim gelir.’’ şiirinden ilham alarak İç Harp isimli çalışmanızın hikayesini anlatır mısınız?
1967’de akademiye giremeyince İzmit’te Yunus Emre'nin bir divanı elime geçmişti. Orada Yunus Emre'nin bu şiirini okuyunca ‘’İşbu vücut şehrine bir dem giresim gelir. İçindeki sultanın yüzün göresim gelir. İşitirim sözünü, göremezim yüzünü, yüzünü görmekliğe canım veresim gelir. Maşuka halvetinin yedi kapısı vardır, O kapıdan içeri seyran edesim gelir. Her kapıda bir kişi, yüz bin çerisi vardır, Aşk kılıcın kuşanıp cümle kırasım gelir.’’ cinsinden yani yetmiş bin gelir mide ordusundan, yetmiş bin gelir şehvet ordusundan, sekiz bin gelir hırs ordusundan, baktım ki bu vücudu savaş meydanına benzetmiş. Adam tablo yapmış dedim, bak ama ben daha akademiye girmemişim. İlkokulda öğretmenlik yapıyorum, yedek öğretmenim.
Kafanızda canlandı, hayal ettiniz tabloyu.
1973’te Berlin’de Devlet Güzel Sanatlara giriş imtihanında dar ve uzun bir şey verdiler bize. Herhangi bir şey alıp içini bir şeyle doldurun. Konu bu. Ben dedim ya bu uzun dar ve uzun bir şey verdiklerine göre burda tuzak var. Yani bu kağıdı değerlendirememek var. Mutlaka bunda bir iş var. Ona göre bir şeyler düşünmem lazım. Düşünüyorum, profesör gelip geçiyor. Türkler zaten hep düşünür, bir şey yapamaz, diyor. Bir kere giderken Türkler hep düşünür bir şey yapamaz. Gidiyor, geliyor aynı şeyi bana söyleyip duruyor. En sonunda Avustralyalı bir kız vardı. Yunus Emre'nin şu şiiri aklıma geldi. Dedim ki: Şöyle ben kağıt üzerine hazırlayacağım. Sen kabataslak etrafını bir çiz, dedim. Çizdi. Ondan sonra kendi elimi böyle kaldırıp şey yaptım. Bir başladı. Profesör başımdan ayrılmıyor. Diğer talebeler de çalışmaları bırakıp benim başıma üşüştüler. Öyle bir hevesle çalışıyorum ki. Ha, bu benim resmimi akademinin giriş salonunun karşısına astılar.
Bir buçuk ay, 45 gün öyle mi?
Evet, oraya astılar. Yalnız beni profesörler kuruluna çağırdılar. Sen bizi kesmeye mi geldin? Türkler burada kalabalık diye isyan ettirmeye mi geldin? :))
Ama hocam resminiz çok güzel, ben de baktım. :))
O sonradan gelen profesör dedi ki: Bu yaptığın çalışmayı şimdi altı ay devam edeceksin, dedi. O altı sonradan çalışma. İlk yaptığımı bir Alman satın aldı.
Vücudun her tarafında hakikaten bir savaş var gibi.
O daha rahat bir çalışmaydı. O çalışmayı bir Alman satın aldı. Fotoğraf motoğraf yok bizde.
Biz de şöyle diyelim bizi izleyenler ve okuyanlara ‘’İç Harp’’ isimli sizin tablonuzu ayrıntılarıyla yakınlaştırıp incelemelerini tavsiye ediyoruz.
Peki hocam, bir de büyükçe bir gül resmi ve hemen üzerinde Arapça Muhammed yazılı yine gülün etrafında bazı Arapça harflerin ve şekillerin olduğu aşk tablonuz var. Aşk tablonuzda ne anlatmak istediniz hocam?
Gülün meydana getirdiği çağrışımlar, güle benzeyen şeyler, gülü hatırlatan şeyler. Orada alfabeden tut da her şey var yani.
Gül deyince tabii ki Peygamber Efendimize olan sevgiyi mi dile getirmeye çalıştınız hocam?
Gül onu temsil ediyor ya.
Tabii siz de onu resmetmeye çalıştınız.
Gül onu canlandırıyor ve insanı içine çekiyor ve insana doğru geliyor ama çevresi onu destekleyen şeylerle dolu. Belki hiç ilgisi olmayan şeyler var ama onu besliyor işte. Orada âlemler var. Birlik, vahdaniyet serisi bu. Yani çevredekiler ana konuyu insanı ilk şoke eden, vurucu etkiyi bırakan objenin objeyi destekleyenler. Bu, vahdaniyet serisi, Birlik serisi. Yani her şey ona tâbi. Beyinde de var, gözde de var, Çift Sarılı Yumurta’da var.
Yani şuraya geliyoruz hocam: Sizin natürmort tabiatı birebir yansıtma yerine onu yorumlayarak bir anlam kazandırarak yansıtmak, resmetmek önemlidirin bir ifadesi bu aşk tablosudur.
Bana göre bütün kainatta yaratılmış olan bütün objeleri güldü, papatyaydı, kozalaktı şu bu hepsi bir ayet. Hepsi de tablolaşabilecek bir ayet. Mesela papatya var, gül var.
Aslında her yaratılan varlık bir ayet.
Ayçiçeğine baksana, altın oranlar içinde.
Sizin çiftliğinize gelirken tarlalarda ayçiçeği gördüm.
Ayçiçeğinin içine bak ne tablolar çıkıyor.
Ayçiçeği tablonuz da var bu arada.
Evet, Londra’da. Otoğ’da var. Bütün bunlar Otağ’da aynı yapılmış.
Bütün dünyada ve müzelerde resimleriniz var hocam. Dünyanın her yerinde, tüm ülkelerde resimleriniz var. Tüm kıtalarda, bunu biliyorum. Yani bu anlamda evrenselliği yakalamışsınız.
Dünyanın nerelerinde satışımız olmuşsa o otuz sene boyunca defter tutmuşuz. Defterler var yani.
12. bölümün sonu